DOK Leipzig'de sona yaklaşılırken, festivale katılan sinemacılar Türkiye'de Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) karşı yürütülen uygulamaları protesto etti. Etkinlik genel merkezinin önünde Merkel'in Erdoğan'a verdiği desteğe son vermesi gerektiğine dair Almanca mesaj basın mensuplarına ve diğer hazır bulunanlara iletildi. Çoğu Türkiyeli protestocunun ellerindeki büyük boyutlu tek tek harflerle mevzubahis mesajı ifade eden cümle oluşturuldu, HDP ONURUMUZDUR yazılı posterlerle de hukuksuz uygulamalara tabi tutulanlarla dayanışma vurgusu yapıldı.
Türkçe, İngilizce ve Almanca olmak üzere, 6 milyon seçmeni temsil eden HDP'li milletvekillerinin demokratik olmaktan iyice uzaklaşmış rejim tarafından tutuklanmasına dair tepki yüksek sesle ifade edildi.
Türkiye'de Kürtlere, solculara, gazeteci ve yazarlara, sinemacıların da dahil olduğu sanatçılara ve tüm muhaliflere karşı sürdürülen faşizan uygulamalara, baskılara, yıldırma politikalarına Avrupa'nın kayıtsız kalmaması gerektiği hatırlatıldı.
Emek mücadelesi
DOK Leipzig'de aynı gün dünya prömiyeri yapılan Özgürleşen Seyirci, Emek Sineması Mücadelesi (Audience Emancipated: The Struggle For Tee Emek Movie Theater) adlı belgesel, Türkiye'de son yıllarda kabul edilemez seviyelere gelen talanlara ve metazori uygulamalara etkili bir eleştiri getirdi.
Toplumun özdeşleştiği tarihi bina, mahalleler veya parkların acımasızca yerle bir edilip, yerine alışveriş merkezleri, gökdelenler veya site inşa edilmesinin yanlışlığı ifade edildi. Ranta endeksli bu agresif icraatın, kimliğini yitirmiş bir güruh yaratma projesinin yansıması olduğu da belirtildi.
Belgeselin yönetmen hanesinde gördüğümüz Emek Bizim İstanbul Bizim Kolektifinden yapımcı Fırat Yücel filmin sonunda karşımıza çıkan Gezi Parkı direnişiyle en üst seviyeye ulaşan mücadelenin halen sürdüğünü söyledi.
Eskisinin yerini asla tutamayacak yeni Emek'e yönelik boykot, sinemaya, Beyoğlu'na ve İstanbul'a hürmet edenlerin mutlaka uyacağı saygın bir davranış olacaktır.
Leipzig'de gösterilen belgesellerden Bingöl Elmas imzalı Komşu Komşu! Huuu! (Hey Neighbour), Türkiye'nin şehirlerinde günden güne artan gelir farklılıklarını, standartları birbirinden çok ayrı yaşam alanlarıyla gözümüze soktu. Gecekondu mahallelerinin içinden yükselen lüks gökdelenler, çarpık kentleşmenin insanlara ödettiği ağır bedellerin zevksiz sembolleri halinde.
Baran Vardar'ın Vefa (Fidelity) adlı belgeseli ise geleneksel köy yaşamının sona ermekte olduğu bir diyardan gayet şiirsel bir portreyle bizi karşı karşıya getirdi. Pastoral estetiğin hakkını veren Vardar'ın kısa filmi, seyirciyi beton yığınlarından yeşil vadilere sürükleyebilecek güçlü bir davet…
Yönetmen hanesinde Ahmet Murat Öğüt, Aylin Kuryel, Begüm Özden Fırat ve Emre Yeksan'ı gördüğümüz Hoşgeldin Lenin (Welcome Lenin) adlı kısa film, konu itibarıyla gayet orijinal, atmosfer açısından da epey ilgi çekiciydi. Karadeniz'de iki sene boyunca yüzdükten sonra Türkiye'nin kıyılarına vuran Lenin heykelinin başına gelenler, özellikle bürokrasi araya girdikten sonra iyice gülünçleşiyor.
Roboski unutulmadı
Leipzig'de gösterilen Bîra Mi' Têtin (Hatırlıyorum/I Remember) adlı belgeselle Roboski katliamı da anılmış oldu. Bize 38 dakika boyunca coğrafyanın olağanüstü atmosferini hissettiren yapım, Türkiye'de sansür mekanizmasından mağdur olmuştu.
Yapımcılardan Başak Çallıoğlu ve yönetmen Selim Yıldız bölge insanının hayat mücadelesinin aynen sürdüğünü ve günümüzde hukuki olarak devletin uygulamalarına mazeret bulmaktan bile çok uzak olduğunu ifade ettiler.
AKP'nin barış süreci sırasında HDP'nin yükselmesiyle iktidarının sallanmaya başladığını hissetmesi, daha önce defalarca yaşanan ve şimdilerde uç noktalara varan savaş durumunun altındaki gerçek sebep gibi görünüyor. (MT/EKN)