Manşet fotoğrafları: Yağmur Karagöz
Hollandalı filozof ve tarihçi Johan Huizinga, insanı Homo Ludens, yani “oyun oynayan insan” olarak niteler. Huizinga’ya göre oyun, kültürden daha eskidir ve yeryüzünde insana ait her şeyin başlangıcında oyun vardır. Hukuk, edebiyat, dans, şiir, müzik ve mücadele… Hepsinin doğuşunda oyunun bir payı vardır. Belki de bu yüzden Homo Ludens terimi Homo Sapiens ya da Homo Faber’den daha değerlidir.
Oyun oynamak hem ciddi bir iştir hem de sınırsız özgürlük ve eğlence sunar. Oyun oynamanın sınırı, mekânı, yaşı yoktur. İsterseniz bir çubuk parçasıyla ejderhalara karşı savaşırsınız, isterseniz kollarınızı açıp uçtuğunuzu hayal edebilirsiniz, isterseniz de küçük parçaları bir araya getirerek hayal gücünüzün izin verdiği her şeyi yaratabilirsiniz.
Küçük renkli tuğlalar
Oyun oynamak ve oyun türleri üzerine çokça konuşup, tartışıp, çizebiliriz ama bugünkü konumuz küçük renkli tuğlaları bir araya getirerek yeni bir şey “icat” etmek. Evet, 90 yıl önce hayatımıza giren Lego’dan bahsediyorum.
Görsel: Lego'nun hareket edebilen ilk oyuncak treni
1932 yılında Danimarka’nın küçük Billund kasabasında, ahşap oyuncak parçalarıyla başlayan Lego macerası bugün dünyanın her köşesinde her yaştan oyun severin ilgi odağı. Danca “güzel oynamak” anlamına gelen “LEg GOdt” kelimelerinin kısaltması olan Lego’nun mucidi ise marangoz Ole Kirk Kristiansen.
Hayatını oyuncak üretimine adayan Kristiansen’in büyük buhran sonrası maddi zorluklarla kurduğu Lego atölyesi, bugün yapı oyuncakları denilince ilk akla gelen isim. İlk yıllarda el yapımı ahşap ördek, kamyon ve yoyo ile başlayan macera, ucuz ve dayanıklı olması nedeniyle özellikle savaş döneminin griliğinde çocukların hayatına renk katmaya başlar.
Aynı dönemde metal oyuncak üreten ve pazara hâkim olan Almanya, savaş döneminde Danimarka’yı işgal ettiğinde doğal olarak popülerliğini kaybeder. Üstelik metalin savaş endüstrisinde kullanılması da gerekmektedir. Böylece Ole’nin ürettiği ahşap oyuncaklara olan ilgi artar.
Görsel: İlk ahşap Lego'lar
1940’lı yıllara gelindiğinde Lego, hem ahşap bulmanın zorluğu nedeniyle hem de artan talepleri karşılamak amacıyla el yapımı ahşap oyuncaklara veda eder ve hayatımıza yeni bir ürün girer: Plastik, küçük, renkli tuğlalar.
Danimarka’nın ilk oyuncak imalatçısı olan Lego, 1947 yılında bir plastik döküm makinesi satın alır ve iki yıllık denemeler sonucunda 1949 yılında şirketin ilk yapı oyuncağı olan Automatic Binding Bricks (Birbirine Tutunan Tuğlalar) ürününü piyasaya sürer. Tuğlaların renklerini belirlemek için de canlı renkleri kullanmasıyla tanınan modern ressam Mondrian ile anlaşılır.
1950’li yılların sonlarına geldiğimizde birbirlerine eklenen Lego parçaları üst üste durabilse de hâlâ dengeli değildir ve altlarındaki delikler henüz yoktur. Şirket, tuğlaların birleşmesi ve daha sağlam olması için uzun denemeler sonunda, 1958 yılında Lego tuğlalarının altına o muhteşem tüpleri yerleştirir. Artık her parçayı başka bir parçayla birleştirmek mümkündür. Hatta 1958 yılında üretilen bir parçayla 2022 yılında üretilen bir parça bile sorunsuz bir şekilde birbirine eklenebilir.
Görsel: 1958 öncesi Lego'lar altlarında tüpler yok
Çocuk gelişimi ve oyun
Yüzyılın ortasında artık bugünkü Lego'nun sistemi oluşur ve her sene sisteme birbiriyle uyumlu yeni bir parça eklenir. Büyük, küçük, genç, yaşlı, herkes bu renkli iç içe dikey geçen taşlarla hayal güçlerinin el verdiği her şeyi yaratmaya başlar.
Tabii sunduğu sınırsız özgürlük ve yaratıcılık imkânıyla bu küçük renkli parçalar sadece bir oyunun parçası değil. Çocukların el ve göz koordinasyonunun gelişmesine, problem çözme becerisinin artmasına yardımcı olur ve tamamlanan her bir eser sayesinde çocukların özgüveni artar.
Lego ayrıca çocukların akıl yürütme, hafıza ve yoğunlaşma becerilerini geliştirir. Uzmanlara göre çocuklar bir aktiviteye ne kadar kendilerini kaptırırlarsa odaklanma yetenekleri de o kadar gelişir. Pasif bir aktivite olan ekran zamanının aksine, bir çocuğun aktif olarak düşünme sürecine katıldığı herhangi bir oyun zamanı, gelişme çağındaki çocukların dikkat süresi üzerinde olumlu bir etkiye sahip.
Popüler kültür ve Lego
Yine de Lego tabii ki sadece çocuklar için değil. Çocukluğunu bu küçük tuğlalarla geçiren yetişkinler, koleksiyoncular ve markanın popüler kültür figürlerini kutulara sığdırmasının ardından popüler kültür hayranları için de keyifli bir oyuncak. Kısaca herkesin oyun oynamak için bir nedeni var.
Görsel: 1999 ilk Star Wars legosu
Geçen on yıllar boyunca kendi sistemine sadık kalan Lego defalarca iflas aşamasına gelip kendini kurtarmak için arayışa girdi. Dijitalleşen dünyada tuğla olarak kalmak çok zordu. Şirketin çözümü basit ve etkiliydi: Madem öyle, popüler kültür karakterlerini tuğla yapalım!
Bugün Star Wars, Friends, Seinfeld, Jurassic Park, Simpsons, Harry Potter, Geleceğe Dönüş, Marvel ve Disney gibi ünlü popüler serilerinden karakterlerin yanı sıra Vespa, Fender, Volkswagen gibi markaların ürünleri ve mimari yapılar da birer Lego eserine dönüşmüş durumda.
Görsel: Simpsons Lego
Legoseverler anlatıyor
İki yaşından beri Lego'lar ile oynayan yedi yaşındaki Aras Demir, küçük renkli tuğlaların onun için önemini şöyle anlatıyor: “Lego'lar ile hayalimde canlandırdığım oyunları gerçeğe dönüştürüyorum, hissettiklerimi yansıtıyorum. En çok kamp alanı ve kurtarma merkezi yapmayı seviyorum.”
Görsel: Aras Demir
Lego ile yaptığı en anlamlı şeyin “Hayvan Kurtarma Merkezi” ve “İtfaiye Merkezi” olduğunu söyleyen Aras şöyle devam ediyor: “Önceden belirli olan şekilleri yapmayı sevmiyorum. Bir kere yapıp bozuyorum ve sonrasında o parçalarla değişik şeyler yapmayı seviyorum. Uyku, yemek ve ders çalışma saatlerimin dışında hep oyun oynuyorum. Sabah kalktığımda kahvaltıya kadar Lego figürlerimi konuşturuyorum. Lego dışında körebe, saklambaç, yerden yüksek ve kedilerimle oynamayı seviyorum.”
Görsel: Aras'ın Lego'lardan yaptığı hayvan kurtarma merkezi
“Hazır oyuncaklardan daha keyifli”
36 yıldır Legosever olan 41 yaşındaki Engin İlkiz, küçük renkli tuğlalarla macerasının nasıl başladığını şöyle anlatıyor: “Lego'larla sanırım 5 ya da 6 yaşında tanıştım. İlk gördüğüm Lego bir set miydi yoksa sadece parçalar mı vardı, hatırlamıyorum. Büyük ihtimalle farklı setlerden parçalardı. 1980'lerin sonuna gelirken epey fazla parçam vardı, orası kesin.
"Lego'nun benim için özel bir anlamı olduğunu çocukken bilinç düzeyinde anlamış olmayabilirim. O zaman sadece ‘iyi vakit geçirmemi’ sağlayan, keyifli bir aktiviteydi. Ne de olsa halıya yüzlerce, binlerce parçayı döküp onlarca farklı figür yapmak bir çocuk için -en azından sıkılana kadar- çok eğlenceli bir etkinliktir. Yine de ‘hazır’ oyuncaklara kıyasla Legolardan çok daha fazla keyif aldığımı net bir şekilde söyleyebilirim.
"Dışarıda, oyuncakçılarda, gittiğimiz evlerde gördüğüm yeni Lego'ları bir şekilde alıp/aileme aldırıp yeni parçaları koleksiyonuma eklerdim. Daha sonra her şeyi birbiriyle karıştırıp kutularda gösterilenlerden tamamen farklı eşyalar üretmeye koyulurdum. Yıllar içinde 'koleksiyonum' 3 büyük, 1 küçük bavulda saklanır oldu."
Görsel: Engin İlkiz
Lego'nun hem en çekici hem de en zorlayıcı yönünün insana sağladığı inanılmaz serbestlik olduğunu söyleyen İlkiz:
"Elinizde yüzlerce farklı parça olsa da çoğu zaman başta bir amacınız, bir vizyonunuz olmayabiliyordu ve ne inşa edeceğinizi bilmeyebiliyordunuz. Çocukken 'yaratıcı' olmanın önce saçma sapan şekiller oluşturup daha sonra bunları hayal gücüyle bir şeylere benzetmeye başlayarak ince ince işleyip geliştirmek olduğunu bu ufak parçaları birleştirerek öğrendim.
Üst üste dört parça koyup uzun tetris çubuğuna benzeterek başladığım bir proje aniden bir helikoptere, trene, büyük bir insan figürüne, eve, uçağa, köprüye dönüşebiliyordu."
Lego da artık daha farklı
İlkiz, şu an Lego ile olan ilişkisinin çocukluğunda olandan daha farklı olduğunu vurguluyor.
Zaten Lego da artık daha farklı. Şu anki setlerin çoğu bir temaya ve yüzlerce özel parçaya sahip. Artık çocuklar, benim çocukluğumdakilere kıyasla hikâyeler anlatabilecekleri Lego setlerine sahip olabiliyor.
Çocuklar minik insan/karakter figürlerini diledikleri öykülerin içine yerleştirip muhteşem dünyalara dalabiliyorlar. Bu, hem imrendiğim hem de biraz eksik bulduğum bir durum çünkü ben o dünyaları, o figürleri elimdeki kısıtlı, standart, çoğu zaman uyumsuz parçaları bir araya getirip sıfırdan oluşturmaktan daha çok hoşlandım hep.
Bunun 'yaratıcılık' olduğunu düşünmesem de pratik düşünmeyi, problem çözme yeteneğini ve farklı perspektiflerden yaklaşabilmeyi geliştirdiğini düşünüyorum.
Robot mu istiyorsun? Yap! Uzay gemisi mi? Kolay!
"Benim çocukluğum oyuncak ve oyun kavramlarının Lego ile iç içe olduğu bir dönemdi. Başka oyuncaklara pek heves etmezdim. Bunun nedeni takıntıdan ziyade başka oyuncakları da ortaya çıkarabiliyor olmaktı ki bir çocuk için böylesine bir özgürlük alanı muhteşem.
"Robot mu istiyorsun? Yap! Orman içinde bir kulübe mi lazım? İnşa et! Uzay gemisi mi? Kolay! Böylesi bir özgürlüğün oyun kavramını da değiştirdiğini, kendine yetebilmeyi teşvik ettiğini, bir yandan parçaların kısıtlamalarını aşmanın başarı hissini tetiklediğini düşünüyorum."
Görsel: Engin'in Lego'lardan yaptığı Fender gitar
Engin ve Aras, Lego'nun 90 yılık yolculuğuna farklı zamanlarda katılmış ama ikisi de gözlerinin içi gülerek Lego'larını anlatırken en çok önemsedikleri nokta onlara sunulan sınırsız hayal gücü imkânı.
Dijitalleşen dünyada tuğlaları birleştirmenin keyfini kaybetmeme ve her zaman oyun oynayan insanlar olmak dileğiyle...
(YK/AÖ)