1947 Ardeşen doğumlu Cihan Alptekin, Doğu Karadeniz'in yükseklerinde yüz yıllardır Lazlarla birlikte yaşayan Hemşinli bir devrimciydi.. Ve pek çok Laz, Cihan Alptekin sayesinde devrimci olmuştu.
30 Mart 1972'de Kızıldere'de Mahir'lerle birlikte öldürülen Cihan'dan sonra Ardeşenli ilk devrimciler olarak her 30 Mart'ta, Cihan'ın doğduğu Hemşin köyü Oce'deki mezarında, Kızıldere'de öldürülen devrimciler için bir hayli "gürültülü" anma törenleri düzenlemeye başlamıştık.
Anma törenlerinden birine, İstanbul'dan Cihan'ı çok iyi tanıyan bir grup katılmıştı. Gruptan biri Cihan'la ilgili anılarını anlatırken, bizi heyecanlandıran bir olaydan bahsetti; herkes gibi, üniversite gençliği olarak kendileri de bütün Karadeniz halkını Laz sanıyorlarmış.
Lazların, binlerce yıldır aynı topraklarda, Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi ve Hopa'da yaşadıklarını, Pazar'ın batısında yaşayan Karadenizlilerin Laz olmadığını, Cihan'ın İstanbul Hukuk'ta okurken yazıp teksir makinesi ile çoğalttığı "Lazlar" başlıklı bir broşürden öğrenmişler...
Çok etkilendik. Sarı kağıda basıldığı söylenen o broşürün izini sürmeye başladık. Broşürü bilenlere rastladık ama büyük olasılıkla, 12 Mart döneminde "yok edilmişti", Laz tarihi ile ilgili yakın geçmişin ilk çalışmalarından biri sayılabilecek "Lazlar" başlıklı broşürü bulamadık.
70'lı yılların ortalarından sonraki siyasal yaşamı bilenler için anlaşılır bir şey olmalı; artan oranda kitleselleşen savaş ortamında Lazlarla ilgili herhangi bir çalışmaya zaman ayırma "lüksümüz" yoktu. Ancak, bazı mitinglerde atılmaya başlanan "Kürdara Azadi!.." sloganına "Lazepeti Konan!.." (Lazlar da Vardır!) benzeri sloganları katmakla yetiniyorduk.
Sonrasında, askeri faşist cunta ile başlayan 12 Eylül karanlığı var... On bir yıl kadar süren tutsaklık yıllarımın sonuna doğru, uzunca bir şiirle karşılaştım. Şiir Lazca yazılmıştı ve bu, bildiğim kadarıyla Laz kültür tarihinin ilklerindendi. "Toöi Var Eyazden Haster'i Süiri / Öesa Şeni" başlıklı şiiri Bedia Leba adlı bir Laz şair yazmış ve dahası benim için yazmıştı.
Şiiri, Cihan Alptekin'in "Lazlar" başlıklı kısa bir tarih çalışması yaptığını duyduğumda yaşadığım heyecana benzer bir heyecanla okumaya çalıştım, olmadı!.. Şiiri "tercüme" etmek için dışarıdan, Lazcayı iyi bilenlerden yardım aldım. Türkçe'yi altı yaşında öğrenmeye başlayan bir Laz olarak anadilimle yazılmış şiiri bile okumakta zorlanmıştım. Doğrusu bu ya, 1924'ten beri süren asimilasyon politikasına hiçbir zaman o kadar büyük bir tepki duymamıştım.
Bedia Leba adlı Lazca yazan ilk kadın şairinin kim olduğunu öğrendim; Selma Çakır Koçiva.. Selma kardeşimi, 12 Eylül öncesinden biliyordum. İstanbul'da yaşayan Ardeşen'li devrimcilerdendi ve cunta döneminde yurtdışına çıkmak zorunda kalmıştı.
Laz kültür çalışmasında Selma Koçiva adı önemlidir; Selma, Lazca yazan ilk kadın şairlerimizden biri olması dışında, Laz kültür hareketinin öncülerinden biridir. Yurtdışında başlayıp Türkiye'ye taşınan Laz dili ve kültürü ile ilgili çalışmaların tümünde Selma'nın emeği vardır.
Türkiye'de, 90'lı yılların başından itibaren hızlanmaya başlayan Laz kültür çalışmasından söz açıldığında aklıma, çıkar çıkmaz Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından toplatılan ve "davalık" olan Ogni dergisi ile Ahmet Hacaloğlu Kırım, Mehmet Ali Barış Beşli, Özcan Sapan, Ali İhsan Aksamaz ve İsmail Bucaklışı gibi Laz aydınlarının isimleri geliyor.. Laz kültür hareketinin mimarlığını ve emekçiliğini yapan bu arkadaşlar, Selma gibi, yakın Laz tarihince kayıt altına alınmış önemli isimlerdir.
Laz Kültür çalışmasının "yayın cephesinde" Çiviyazıları'nın kurucusu Özcan Sapan'ın emeğini anmadan geçmek olmaz. Ali İhsan Aksamaz'ın "Kafkasya'dan Karadeniz'e Lazların Tarihsel Yolculuğu" başlıklı çalışması dahil, Lazlarla ilgili bir dizi çalışma ile birlikte, İsmail Bucaklişi, Hasan Uzunhasanoğlu ve İrfan Aleksiva'nın büyük bir emek ve özveri ile hazırladıkları ve de Lazlar için ilklerden biri olan "Büyük Lazca Sözlük" Çiviyazıları'nın Mjora dizisinden çıktı.
Laz kültür çalışmasında müzik, çok önemli bir yer tutuyor. Bu konuda, Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) grubu, tabir yerindeyse bir "devrim" gerçekleştirdi. Türkiye, özellikle Kazım Koyuncu'nun Lazca şarkıları ile Laz dilini "tanımaya" ve "anlamaya" başladı.
Kazım'ı çok erken yitirdik ama onun "sesi" yaşıyor ve Kazım'ın "sesi" ile birlikte, Birol Topaloğlu, Mircan Kaya, Efkan Şeşen gibi müzisyenlerin ve Marsis, Helesa, Nena ya da Karmatte gibi grupların müziği sayesinde yalnızca Laz kültürü değil, insanlığın ortak kültürü de zenginleşiyor.
Ve İnternet siteleri... Günümüzün en etkin iletişim araçlarından biri haline gelen İnternet'te Lazların hatırı sayılır bir yeri var. Laz aydınlarının çalışmalarını yayınlayan ve okurlarını çoğaltmayı sürdüren, http://www.lazebura.net/, http://www.lazuri.com/ ve http://www.lazurinena.com/ gibi sitelerin editörleri, Cengiz Kibaroğlu, Yavuz Yazıcı ve Ebru Koçak, Laz kültür hareketine son derece değerli katkılar sunuyorlar.
"Laz'ın kendini arayışı" saydığım bu çalışmalar, gerçekte Laz tarihinin yeniden üretilmesidir. Ve ihtimal odur ki Lazlar, irili ufaklı bu çalışmalarla, binlerce yılık tarihlerine binlerce yıl daha katacaklardır. (SV/TK)