Hasan Helimişi, ya da kendi deyişiyle Helimişi Xasani, Laz halkının acılarla yoğrulmuş tarihine adını yazdırmış bir isimdir. Kazım Koyuncu’nun hemşehrisi olan Hasan, orta halli bir Laz ailesinin tek çocuğuydu. Onun hayatı, yalnızca bir bireyin mücadelesi değil, bir halkın hayatta kalma savaşının da sembolüdür. Hasan’ın hikayesi, sürgünler, zorluklar arasında şekillenen bir yaşamın izlerini taşır. Orta Hopa’da başlayan bu öykü, Batum, Leningrad, Sibirya ve Tiflis’e uzanarak bir insanın direniş destanına dönüşür.
Çocukluğun zor yılları
Yıl 1914. Henüz yedi yaşındayken, Hasan’ın küçük dünyası I. Dünya Savaşı’nın patlamasıyla sarsılır. Hopa’nın sisli dağları arkada bırakılmış, ailesiyle birlikte Hopa’dan Çarşamba’ya göç yollarına düşmüştür. Yüreği ürkek, adımları yorgundur. Hastalıklı geçen çocukluk günleri, ona savaşın acımasızlığını, insanın ne kadar güçsüz kalabileceğini öğretir. Ama o, küçücük yüreğiyle direnmeye devam eder; inatla ve sessizce.
Sovyetler Birliği’ne gidiş ve kaybedilenler
1932’de Hasan, gizlice Batum’a (Sovyetler Birliği’ne) gider, umutlarını cebine koyup hayalindeki ülkede yeni bir hayata başlamak için. O’nu Azınlık Halklar Enstitüsü’nde eğitim görmek üzere Lengingrad’a gönderirler. Ancak öğrenciliği devam ederken Leningrad’da bir trenin altında kalır ve sağ bacağını kaybeder ve artık “Sal-ayaklı Hasan” olarak Batum’a dönmek zorunda kalır. Bu acı kayıp, Hasan’ın savaşla, yoklukla olan imtihanını daha da ağırlaştırır. 1938’de hiçbir gerekçe gösterilmeden hapse atıldığında, soğuk hücrelerde geçen bir yıl boyunca içindeki o inatçı ruhu diri tutmaya çalışır. Serbest bırakıldığında, evinde yabancıların yaşadığını görür; sokaklar bile yabancılaşmıştır artık ona ama Hasan, pes etmez. Batum’da yeniden bir hayat kurmaya çalışır, evlenir, çocukları olur.
Modern Laz şiirinin kurucusu
Hasan Helimişi, modern Laz şiirinin kurucusu ve Laz edebiyatının en önemli temsilcisidir. Lazca yazdığı şiirler, onun halkına olan sevgisini ve bağlılığını gözler önüne serer. Şiirleriyle Lazların dilini, kültürünü ve kimliğini koruma çabasındadır. Ressam olarak da Hasan, tablolarında Laz yaşamını işler; köylerdeki insanları, denizin ve doğanın güzelliklerini, kültürel değerleri resmeder. Bu eserler, sadece sanatı değil, Laz kimliğini yaşatma mücadelesinin bir parçasıdır.
Sibirya’nın dondurucu soğukları
II. Dünya Savaşı’nın çalkantılı günlerinde, Hasan’ın hayatı bir kez daha altüst olur. Tek bacağı olmadığı için cepheye gitmez ama 1949’da adının “Hasan” olması bile onu Sibirya sürgününe yollamaya yeter. Sibirya’nın dondurucu soğuklarında patates tarlalarında çalışır; o, ekmek parası için her gün ter dökerken, hayatın ağırlığı omuzlarına daha da çöker. Fotoğrafçılık yaparak ekmeğini kazanır, soğuk bir dünyanın, kimsesiz hayatların hüzünlü portrelerini çeker. Hayat, ona her gün yeni sınavlar sunarken, Hasan, her sabah yeniden başlar. Burada bir kız çocuğu daha dünyaya gelir, hayatına bir tutam daha umut ekler.
Tiflis’te yeni bir başlangıç
Sibirya sürgününden dönen Hasan, Batum’da aradığı huzuru bulamaz; işsiz ve yorgundur, üstelik eşinden de ayrılmıştır. Tiflis’e gider, kimsesiz ama umutlu. Bir üniversitede Türkçe öğretmenliği yapmaya başlar. Hayatın tüm acımasızlığına rağmen, kalemi elinden düşmez; Lazca şiirler yazar, tablolar yapar. "Kore’de Bir Laz Kızı" adlı romanı, onun kaleminden dökülen en içten satırlardandır. Devletin vaat ettiği ev verilmez; Hasan yine sokaklarda, ama yüreğinde tükenmeyen bir inançla mücadeleye devam eder. Müziğe olan ilgisi, onu sadece edebiyat ve resimle sınırlı kalmayan çok yönlü bir sanatçı yapar. Türkiye’de iken derlediği Lazca şarkıları makara bantlara kaydeder, yeni Lazca besteler yapar. Bugün Türkiye’de Lazca okunan birçok şarkının ardında onun imzası vardır.
Bir direniş sembolü
Hasan Helimişi, yaşadığı sürgünler, yalnızlık, yoksulluk ve kayıplarla sadece kendi hikayesini yazmamış, aynı zamanda anadili olan Lazcanın var olma mücadelesini de başlatmıştır. Onun hayatı, her defasında yeniden ayağa kalkmayı, yılmadan umuda sarılmayı anlatır. Bu nedenle Hasan, yalnızca bir birey değil, acılarla yoğrulmuş ve yeniden doğmuş bir halkın ruhunun simgesidir. Laz kültürünü, tarihini ve dilini sanatına taşıyarak, Laz kimliğinin yaşatılmasına ve gelecek nesillere aktarılmasına büyük katkılar sunmuştur.
Onun hikayesi, her okunduğunda bize inatla yaşamanın, her zorluktan yeni bir umut çıkarmanın ne demek olduğunu hatırlatır. Hasan Helimişi, geçmişin gölgelerinden yeniden doğan bir direnişin, pes etmeyen bir ruhun ve asla sönmeyen bir umudun şiiridir. 1976’da Tiflis’te hayata gözlerini yuman Hasan Helimişi’nin mezarı, Gürcistan’daki Sarpi köyünün tepesinden bizlere ilham vermeye devam ediyor
(İAB/RT)