Fotoğraf: https://m.imdb.com/
2022 IDFA'nın onur konuğu yıllardan beri siyasi açıdan tehlikeli sayılan birçok mevzuya eğilmiş tecrübeli kadın belgeselci Laura Poitras. 9-20 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek dünya çapındaki etkinlikte Poitras için ehemmiyet taşıyan eserlerden 10 filmlik bir seçki var.
Memleketinin istihbarat örgütleri dahil olmak üzere çeşitli merciler tarafından gizlice veya açıkça uyarılmış cesur sinemacının kendi eserlerinden oluşan bir diğer seçki de seyirciyle buluşacak. Aralarında hem aktivist hem de sanatçı kimliğiyle tanınan Nan Goldin hakkındaki "All the Beauty and the Bloodshed" adlı film de mevcut. Meşhur fotoğrafçıyı yakından takip ettiğimiz 2022 ABD yapımı 122 dakikalık belgesel son Venedik Film Festivali'nde kurmaca rakiplerini geride bırakarak Altın Aslan Ödülüne layık görülmüştü.
Terör bulaşıcıdır
İsrailli yazılım şirketi NSO Group tarafından geliştirilmiş Pegasus casusluk programı hakkındaki belgeselin adı "Terror Contagion." 2021 Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yapımı 25 dakikalık filmin yönetmeni Laura Poitras.
Forensic Architecture (FA - Adli Mimarlık) ile işbirliğindeki usta yönetmen Poitras, Pegasus'un gerçek bir virüs gibi yayıldığı, ağda bulaşmış birinden temas halinde olduğu herkese bulaştığı kararına varmış gibi görünüyor.
Siz hiç farketmeden Pegasus, cep telefonunuzun kontrolünü eline alabilir, hakkınızdaki tüm bilgilere ulaşabilir, hatta adınıza mesaj bile çekebilir. NSO şirketinin bu casus yazılımı sattıkları arasında siyasi rakiplerini gizlice izlemek isteyen politikacılar da var.
Poitras, FA ile ortaya çıkardığı bu belgeselde araştırmacı gazetecilik, sanat ve aktivizmi birleştirmiş ve Pegasus ile bağlantılı büyük miktarda datayı ortaya çıkarmış. Bunların arasında Suudi Arabistan'ın İstanbul Konsolosluğu'nda katledilmiş gazeteci Cemal Kaşıkçı vakası da var.
Kendileri dahil, NSO hakkında araştırma yapanların hacklendiğini de farkediyor Poitras ve FA ekibi. Fakat bu arada NSO'nun Covid pandemisiyle mücadele etmek için yeni bir yazılımı ortaya çıkarma peşinde olduğunu da görüyoruz.
Yılların müzisyeni Brian Eno bu tüyler ürpertici kısa belgesel için kaygı verici bir eşlik bestelemiş; bu sayede takip altında tutulmanın bir şiddet şekli olduğuna bir kez daha derinlemesine ikna oluyoruz.
Askerlerin öldürdüğü gazeteci Şirin
Filistinli gazeteci Şirin Ebu Akile'nin İsrailli askerler tarafından öldürülmesi hakkındaki belgeselin yönetmen hanesinde Filistinli sivil toplum kuruluşu El-Haq'a bağlı Araştırmacı Mühendislik Birimiyle araştırma ajansı Forensic Architecture (Adli Mimarlık) adlarını görüyoruz. "Shireen Abu Akleh: The Extrajudicial Killing of a Journalist" adlı, 2022 Filistin-Birleşik Krallık ortak yapımı 10 dakikalık belgesel Laura Poitras'ın seçtiği 10 filmden biri. Adli Mimarlık ekibinin daha önce eğildiği vakalar arasında Tahir Elçi cinayeti de var.
TIKLAYIN - Forensic Architecture'dan Elçi iddianamesine tepki
Bu kısa belgeselde Forensic Architecture ekibi Filistinli-ABD'li gazetecinin ölümüyle sonuçlanan dinamiği tekrar canlandırıyor. Mayıs 2022'de İsrail ordusunun Batı Şeria'daki bir mülteci kampına saldırısını haberleştirme sırasında Şirin ve meslektaşlarına 200 metre mesafedeki askeri bir konvoy tarafından ateş edildiğine inanılıyor.
Adli Mimarlık ekibi herkesin ulaşabileceği verilerden yola çıkarak araştırmasını en ufak ayrıntıları bilhassa gözeterek gerçekleştiriyor. Farklı açılardan çekilmiş görüntüler senkronize ediliyor, böylece Şirin'in başına isabet eden kurşunun atıldığı anın öncesi ve sonrası didik didik edilmiş oluyor. Ortamın birebir canlandırılması bilgisayar modeliyle gerçekleştirilirken kurşunun yönü ve ateş edenin açısı saptanıyor. Filme eşlik eden üst ses kullanılan araştırma metotları hakkında bizi bilgilendirirken o gün tam olarak neler yaşandığına dair gittikçe keskinleşen bir bakış ediniyoruz.
İşkence
Suriye'nin işkence merkezlerinden biri olarak bilinen Saydnaya Hapishanesi hakkındaki belgeselin adı "Torture in Saydnaya Prison." Yönetmen hanesinde gene Forensic Architecture adını gördüğümüz 2018 yapımı 28 dakikalık belgesel de Poitras'ın 10 favori filmi arasında.
Mevzubahis cezaevinin bilinen bir diğer adı "mezbaha". Yıllar boyunca sistematik olarak uygulanan işkencelerin ve yargısız infaz edilenlerin bilgileri dışarı sızıyor olmasına rağmen iç mekânların görüntülerine ulaşılamıyor. Muhtelif şahitliklerden yola çıkarak Adli Mimari ekibiyle Amnesty International'ın (Uluslararası Af Örgütü) işbirliğinde zindanın üç boyutlu modeli oluşturuluyor. Belgeselde Saydnaya'dan canlı çıkabilmiş beş kişinin sözkonusu modele dayanarak 2016 yılında şahitliklerine ekledikleri değerli ayrıntılara vâkıf oluyoruz.
Süreç sanıldığı kadar basit değil çünkü travma hafızayı çarpıtabiliyor; ne de olsa mahpuslar genelde zifiri karanlıkta tutuluyorlardı. Dolayısıyla tanıklıkların çoğu seslere –borulardan damlayan suya, açılıp kapanan kapılara, gardiyanların kendilerine has adımlarına– dayandırılmış. Hücrelerin boyutları yankının yoğunluğuna veya yer karolarının sayısına göre ortaya çıkarılıyor. Kurbanlar dehşet verici anılarını paylaşırken araştırmacılar hapishane hücrelerine, koridorlara ve işkencehanelere adeta boyut kazandırıyor.
Titicut
Ruhsal sorunları olan mahkûmların ne şartlarda tutulduğuna dair çarpıcı bir sinema eseri "Titicut Follies." Sinema ustası Frederick Wiseman'ın elinden çıkma 1967 ABD yapımı 84 dakikalık film, Poitras'ın ilk 10'unda yer alan belgesellerden bir diğeri.
Wiseman ilk belgeselini çekebilmek amacıyla kendini bir süreliğine hüküm giymiş suçluların psikiyatri kliniği olan Massachusetts Bridgewater Devlet Hastanesine kapatmış. Öncesinde ve çekim sırasında yetkililerin tam teşekküllü işbirliğine rağmen filmi seyrettikten sonra otoriteyi temsil edenler yönetmene düşman olmuşlar. Mahkûmların özel hayatlarının kale alınmaması muhtelif davalara konu olmuş, dolayısıyla film seyirciyle ender olarak buluşabilmiş.
Belgesel, psikiyatri hastalarına yalnız hastane personeli değil, tüm toplum tarafından şoke edici biçimlerde muamele edildiğine bizi kesinlikle ikna ediyor. Bu film usta yönetmenin sonradan sık sık tekrarlayacağı bir model oluşturuyor; Wiseman'ın belirli bir kurumu odağına alarak onu tüm halleriyle afişe etmeyi her zaman başardığı malum.
Büyük sinemacı aşağılayıcı baskı pratiklerini yorum yapmadan ve "konuşan kafalar"a yaslanmadan aktarıyor; bu metodun da zaten zamanla onun alametifarikası haline geldiğini biliyoruz. Bir hasta uygulanan tedavinin yanlış olduğu konusunda doktorunu ikna etmeye girişiyor; fakat neticede daha az antidepresan verileceğine daha fazla ilaca "mahkûm" ediliyor. Müessesede insanların iyileştirilmesine yönelik fazla bir çaba hissedilmiyor zaten, mesele sadece iktidar sahibi olmak!
Yemin
Usame bin Ladin'in yakın korumalığını yapmış Abu Jandal hakkındaki belgesel "The Oath", usta yönetmen Laura Poitras'ın IDFA'daki retrospektifinde yer alan eserlerden.
2010 ABD yapımı 96 dakikalık film, Orta Doğu coğrafyasındaki dış müdahaleleri eleştirel bir gözle irdeliyor.
Filmde Abu Jandal'ın sekiz yaşındaki oğlunun, babası gibi cihatçı olma hayalleri kurduğunu görüyoruz. Babanın gözlerinde beliren parlaklığı fark etsek de oğluna "Kendine büyük problemler yaratırsın!" demesiyle mevzuya hiç sıcak bakmadığını anlıyoruz. Sonuçta Abu Jandal, Usame bin Ladin'e korumalık yaptığı teröristlik günlerini geride bırakıp Yemen'e göç etmiş, orada taksi şoförlüğü yapmaktadır. Uluslararası medyada kendisinden "eski terrorist" diye bahsedilse de genç Yemenli erkekleri "Amerikalı kâfirler" hakkında eğitmektedir.
Abu Jandal'ın sık sık bahsettiği bacanağı Salim Hamdan 2001 yılında Guantanamo zindanına kapatılan ve 2004'te teröristlikle suçlanarak yargılanan ilk mahpuslardandır. Her ne kadar Hamdan'ın kamera karşısına çıkması mümkün olmasa da "The Oath" adlı belgesel büyük bir olasılıkla masum olan bacanağın bir portresi de sayılabilir.
Film adını hem El Kaide'ye kabul edilenlerin yemininden alıyor hem de Hamdan için çok mühim olan, mahkeme huzurunda verdiği yeminle alakalı. Yönetmen Poitras'ın sakin ve gözlemsel stili ABD'nin son yıllarda Orta Doğu coğrafyasına yaklaşımı hususunda derin şüpheleri ortaya çıkarmış oluyor.
Risk
Ortalığa saçtığı sonu gelmez gizli malumat yüzünden dünya çapında lanetlenmiş Julian Assange hakkındaki "Risk", yılan hikâyesine dönmüş meselenin mühim bir dönemine eğiliyor. Laura Poitras imzalı 2016 ABD yapımı 86 dakikalık film, yönetmenin IDFA'daki retrospektifinde seyirciyle tekrar buluşacak.
"Çektiğimi sandığım film bu değil. Tezatları kale almam gerekmeyeceğini düşünüyordum ama yanılmışım. Tezatlar hikâyenin ta kendisi haline geliyor." Film başladıktan yarım saat sonra bu sözleri sarf eden yönetmen Poitras kendi projesi hakkında tefekküre dalıyor.
Bu noktadan itibaren WikiLeaks'in kurucusu Assange hakkındaki portre hem çok daha kişisel hem de çok daha geniş çaplı bir şeye dönüşüyor: Şeffaflığı empoze etmek üzere yeraltında faaliyet gösteren bir ağın kuvvetli ve zayıf yanlarının analizi. Davayı destekleyenlerden sadakat bekleyen bu organizasyonun aldığı tedbirler nelerdir acaba?
Poitras 2011-2013 yılları arasında Assange'ı çok yakından takip ediyor, bu sayede seyirci kahramanın karizması ve egomanisiyle en açık şekilde karşılaşıyor. Fakat Poitras, Assange'a danışmadan, Edward Snowden'a yardım edip gizli NSA bilgilerini ortaya çıkarmasını sağlayınca, Assange'ın Londra'da misafir edildiği Ekvador sefarethanesine yönetmenin artık kabul edilmediğini görüyoruz. İlerleyen yıllarda WikiLeaks'in tesiri gittikçe arttığı gibi şüpheli bir karaktere de bürünüyor.
(MT/AÖ)