Eduardo Galeano, 75 yıllık hayatında Latin Amerika siyasetindeki önemli dönüm noktalarının çoğuna kayda değer bir tanıklık yaptı. Bir kıtanın şiddet uygulayan ama boyun eğmeyen halkları için ortak bir kimlik uyandırmaya çalışırken bile, otobiyografisi bölgenin tarihini çizdi.
Galeano tek bir çalışmanın adamı değildi, ancak "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" şüphesiz onu dünya çapında bir yazar ve entelektüel olarak en çok öne çıkaran eser oldu. Bu yüzden Galeano, Latin Amerika edebiyatının diğer devlerinden çok daha ilgi gördü.
Tabi şunu da unutmamak gerekir. Latin Amerika kıtası dünyaya Meksika'da Octavio Paz'ı, Brezilya'da Jorge Amado'yu, Arjantin'de Jorge Luis Borges'i, Peru'da Mario Vargas Llosa'yı, Şili'de Pablo Neruda'yı, Kolombiya'da Gabriel Garcia Marquez'i, 500 yıl önce Şilili yerlilerin büyük direnişini destanlaştıran Alonso de Ercilla Zuniga'yı armağan etmiştir.
Galeano, olağanüstü güçlü bir edebi dille anlatmış ve Latin Amerika halkının belleğine aktarmıştı. Evrensel birikimiyle, Latin Amerika hakkındaki ana fikri gayet basit ve açıktı: Yoksulluğun, ıstırabın ve azgelişmişliğin Latin Amerika'nın doğal bir durumu olmadığını; İspanya, Birleşik Krallık veya ABD gibi ülkelerin gizli anlaşma halindeki tarihsel tahribatının meyvesi olduğunu hatırlatıyordu.
Eduardo Galeano kimdir?
Kapitalizmin ve askeri diktatörlüklerin rahatsız edici sesi Eduardo Galeano kimdir? Hor görülmüş insanların, belleği yok edilmek istenen halkların yanında yer alan, emperyalistlere karşı radikal duruşlu bir yazardır.
Montevideo'da 1940 yılında doğdu. 1960-1970'li yıllarda isyan hareketlerinin sürdüğü dönemde, fabrika işçiliğinden gece bekçiliğine her türlü işte çalıştıktan sonra sosyalist yayınevleri ve dergilerde editörlük yaptı.
Yazdıklarıyla kısa sürede dikkatleri üzerine toplayan Galeano'nun, heyecan verici kitabı özellikle Arjantin, Şili, Brezilya, Uruguay gibi otoriter diktatörlüğün egemenliği altındaki ülkelerde devrimci ve solcu ideolojiler arasında büyük sevgi gördü. Bunun sonucunda Galeano, 1973 yılında ülkesinde hapsedildi. Daha sonra sürgüne zorlandı.
Arjantin'e iltica ettikten sonra Crisis dergisini çıkarmaya başladı. Fakat burada da askeri cuntanın hedefi olmuş, Arjantin Ölüm Mangaları'nın listelerinde yerini almış ve bu sebeple İspanya'ya kaçmak zorunda kalmıştı. İspanya'da ise ünlü "Ateş Anıları" üçlemesini kaleme alır.
Kitabın kült olmasının sırrı
Sade bir dili olan kitap, 1970'lerin Latin Amerika diktatörlükleri tarafından yasaklanmış. Kitabın yasaklanması, bölge halkları arasında daha çok popüler hale gelir: Pinochet diktatörlüğünden kaçtığında kitabı bebeğinin bezlerinin arasına saklayan Şilili bir aktivist; Bogota'da halk otobüslerinde yüksek sesle okuyan bir kadın; parası olmadan kitapçıdan kitapçıya uğrayıp kitabı azar azar okuyan bir Arjantinli...
Kitabın asıl çekici olmasının sırrı, kitabı yasaklayan askeri diktatörlükler tarafınca övülmesi oldukça ironi ve düşündürücüdür. Kitabın prestiji yasak olmasından geliyordu, çünkü o zamana kadar ne bir kopya sattı, ne de insanlar satın alabildi. Uruguay diktatörlüğünün hapishanelerinde elden ele geçiyordu.
Galeano'nun eseri tüm kültürel ve kültürel olmayan çevreler arasında o kadar çok popülerdi ki tarih kitaplarına paralel olarak kabul edildi. Ancak Galeano şiddetle reddetmiştir, tarihçi olarak anılmaması gerektiğini söyleyerek, "Ben tarihçi değilim, Latin Amerika'nın çalınmış belleğinin bulunmasına yardımcı olmak isteyen bir yazarım sadece" der.
"Latin Amerika'nın Kesik Damarları" yayınlanmasından on yıllar sonra siyasi bir silah olarak yeniden ortaya çıktı. Venezuela'nın o zamanki başkanı Hugo Chavez, 2009 yılında Trinidad ve Tobago'nun başkenti Port of Spain'da düzenlenen "Amerika Kıtası Beşinci Zirvesi" sırasında bu kitabın bir kopyasını ABD Başkanı Barack Obama'ya takdim etti. Bu eylem birçok kimse tarafından bir provokasyon olarak görüldü.
Latin Amerika ve dünya solunun sömürgeciliğe karşı direnişin sembolü ve emperyalist liberal kapitalizmin kan emiciliğinin belgesi olarak görülen bu kült kitaptan, sağ kesim pek hazzetmez.
Galeano, onda bıkkınlık yaratan soruya hep şöyle bir mizahi cevap verir: "Nefret ettiğim bir soru var, üstelik bana her zaman soruyorlar. Amerika'nın damarları hala açık mı? Bu soruyu en az milyon kere duymuşumdur. Her zaman iyi bir mizah duygusuyla yanıt vermeye çalışıyorum, çünkü çok aptalca bir soru, hiçbir anlamı yok. Ben de 'tahmin ediyorum Latin Amerika'nın damarları kanamaya devam ediyor, çünkü Buenos Aires sokaklarında dolaşırken, Kont Dracula ile karşılaştım. Şehirde birçok psikiyatrist ve psikolog olduğundan, kendi problemlerini çözmek için yardım edecek birini arıyordu. Kendisi, çok uluslu kan emicilerle rekabetten dolayı çok yorgundu ve depresif bir ruh hali içindeydi' diye cevaplıyorum."
"Latin Amerika üzerine birinci el bilgi sahibi"
1973 Şili Darbesi'nde Salvador Allende'nin yeğeni Isabel Allande ülkeyi terk ederken özel birkaç eşyasının dışında Latin Amerika'nın Kesik Damarları adlı kitabı da yanına almış, yakın dostu Galeano'dan şöyle bahsediyordu:
"Galeano'nun eseri kılı kırk yaran tavrın, politik inancın, şiirsel üslubun ve iyi hikâye anlatıcılığının karışımıdır. O, liderleri ve aydınları dinlediği gibi yoksulları ve ezilmişleri de dinleyerek Latin Amerika'yı baştan aşağı dolaştı. Kızılderililerle, köylülerle, gerillalarla, askerlerle, sanatçılarla ve kanun kaçaklarıyla yaşadı; devlet başkanlarıyla, diktatörlerle, kurbanlarla, rahiplerle, kahramanlarla, haydutlarla, ümitsiz anneler ve sabırlı fahişelerle konuştu. Yılanlar tarafından sokuldu, tropik ateşlerde yandı, ormanlarda yürüdü ve ciddi bir kalp krizi atlattı; baskıcı yönetimlerce olduğu gibi, fanatik teröristlerce de zulme uğradı. İnsan hakları adına akıl almaz riskleri göze alarak, askeri diktatörlüklere, her nevi baskıya ve sömürüye karşı durdu. Latin Amerika üzerine, tanıdığım herkesten fazla birinci el bilgi sahibi ve bunu ülkesinin halkının dünyasını, umutlarını, düşlerini, hayal kırıklıklarını anlatmak için kullanıyor."(1)
Yağma tarihinin kitabı
Uruguaylı Eduardo Galeano'nun kitabı, Avrupa'nın fethinden 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar bakir kıtanın kaynaklarının 500 yıl boyunca yağmalanmasını anlatıyor.
Tüm Latin Amerika'yı ortak bir politik ekonomi içinde konumlandıran "Latin Amerika'nın Kesik Damarları", Avrupalı fetihçiler ve Amerikan şirketlerinin yağmalarıyla, bölgenin bol doğal kaynaklarının birçok yabancı çıkarı zenginleştirmek için nasıl çıkarıldığını anlatıyor. Bölgenin atardamarlarından Potosi'nin gümüşü ve Ouro Preto'nun altını, Şili'nin pampalarının nitratı ve Karayip Adalarının şekeri akıyordu.
Galeano, "Latin Amerika'nın Kesik Damarları"nı yazmak için tüm Latin Amerika ülkelerini dolaştı. Kitaba devrimci ve sınır tanımayan karakterini kazandıran, bu tarihsel anlatıların ve gerçek hayat öykülerinin toprağa karışmış toz karışımıydı. Bir tarih kitabından daha fazlası olan bu eser, doğrudan bir dille yazılmış çok insani bir olaydır.
Kitabın girişinde "Bugün bütün dünyanın gözünde Amerika demek, ABD demektir. Bizler, ne idüğü pek belli olmayan ikinci sınıf bir Amerika'da oturmaktayız"(2) diyerek Latin Amerika kıtasının milyonlarca insanın yüz yıllar boyunca maruz bırakıldığı ağır sömürü altında geçen hayatları çarpıcı bir şekilde anlatır. Avrupa'nın zenginleşmesinin ve ilerlemesinin bedelini ödeyenlerin hikâyesini ve uygarlık adına nasıl birer yağmacı ve katil olduklarını bütün dünyaya hatırlatıyor.
Bir sonraki satırında "Tarihi bir yarışma olarak kabul edenlerin gözünde Latin Amerika'nın gecikmişliği ve yoksulluğu, başarısızlığının sonucudur: Biz kaybetmişizdir, başkaları kazanmıştır. Ne var ki başkaları, sırf biz kaybettiğimiz için kazanmış durumdadır"(3) sözüyle beş yüz yıldır topraklarındaki zenginlikler nedeniyle kesintisiz bir yağma ve saldırıya maruz kalan Latin Amerika'nın hikâyesini belleklere ulaştırmayı çabalar.
Altın, inci, kalay, gümüş gibi madenlerin; kakao, şeker kamışı, muz, pamuk gibi tarım ürünlerinin fışkırdığı bereketli topraklar, halkların yoksulluğunu doğurmuş, her daim başka kıtaların ihtiyaçlarını karşılamak üzere kimi zaman işgal, çoğu zaman da kukla yönetimler aracılığıyla talan edilmiştir. Üstelik saldırganlar hiçbir zaman niyetlerini gizleme ihtiyacı da duymamıştır.
Yağma ve talanın olduğu yerde elbette direniş de var; Latin Amerika tarihi aynı zamanda Tupac Amaru'dan Hidalgo ve Morelos'a, Simón Bolivar'dan José Artigas'a, Zapata'dan Castro ve Che Guevara'ya kadar bugünümüze de ilham veren birçok ismin öncülüğünde gelişmiş bir ayaklanmalar tarihidir.
Galeano hırs, talan, yağma, kan, gözyaşı ve direnişle harmanlanmış yüzyılların dökümünü her zamanki sade ama çarpıcı diliyle kayıt altına alırken, belleklere kazınması gereken bir gerçekliğin altını kalınca çiziyor, bugünü anlamanın ipuçlarını incelikle satırlara döküyor, sömürüye karşı öfke kadar umudu da büyütüyor.
Darbelerin ve sömürünün kitabı
Sömürü düzeninin bitmeyen coğrafyalarından biridir Latin Amerika. Avrupa'nın gözü dönmüşlerin kralların parasıyla yağmalamak için yarıştığı kederli bir kıtadır. İspanya Kralı'nın parasıyla yelken açan Kristof Kolomb, Karayip Adaları'ndan Oronico'ya geçtiğinde gözlerini kamaştıran güzellik karşısında "Yeryüzündeki cennet burası olmalı" demişti.
Avrupa'nın önde gelen zengin adamların Latin Amerika istilasıyla başlayan süreç, kıtada yaşayan yerlilerin hayatları için felaketin başlangıcı oldu. Devamında İspanyollar ve Portekizlilerin öncülüğünde eski dünyadan bu Yeni Dünyaya başlayan keşiflerle birlikte, yüzyıllar sürecek olan acının ve sömürünün uzun tarihi başlamış olur.
Yüzyıllar boyunca, gasp edilmiş topraklar üzerinde madenlerde çalıştırılarak sistematik olarak öldürülen yerliler iş gücü talebini karşılamayınca yerine, bu kez bir başka kıtanın insanları olan Afrikalılar, Latin Amerika'ya gemilerle kaçırılarak köle olarak kullanılmış.
Afrikalı köleler de yeni ayak bastıkları kıtada yerlilerin yaşadığı acıyı tadar. Canları pahasına çalıştırılan köleler, yüzyıllar boyunca dünyanın deniz aşırı sömürgecilerinin isteklerini ağır bedellerle öder. Bu talan sadece Avrupa'yı zenginleştirmiştir.
Sömürge bayrağını, sanayi devrimi ve endüstrinin gelişimiyle İspanya'dan devralan Birleşik Krallık, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının keşfinin artmasıyla beraber kıtaya iyice kök salar. Kendi şirketleri ve elçilikleri üzerinden kıtanın tek sahibi olur ta ki ABD sahneye çıkana kadar.
Şirketler üzerinden kukla hükümetler kuran Birleşik Krallık'ın finanse ettikleri ordu mensupları, darbelerle yönetime gelip yasaları ve imtiyazları yabancı şirketlere sağlar. Her ülkede burjuva azınlığı yaratıp, onların desteğiyle ülkeden elde edilen gelirin tamamına yakınını paylaşırlar.
Daha sonra Birleşik Krallık'tan sömürge bayrağını devralan ABD kendi ülkesinde uyguladığı ulusallaştırıcı ve koruyucu yasaların hiçbirinin, sömürgelerinde yapılmasına müsaade etmez. Yönetime demokratik seçimlerle gelen bütün halkçı hükümetleri, askeri darbelerle ve iç savaşlarla yerlerinden eder.
Günümüz Latin Amerikası
Latin Amerika topraklarının vazgeçilmezi olan altın, gümüş, pamuk, kahve, muz, şeker, kakao ve kauçuk üretimi halkın başına halen yağma ve yoksulluk olarak dönüyor. Fakat bu zenginliğin fethedilmesi ve yağmalanmasından kaynaklanan büyük sınıf farklılığı ve istilanın bir sonucu olarak, çoğunlukla beyaz göçmenler ve bazı yerel sakinlerden oluşan bir menfaatçi sınıf ortaya çıktı.
Bugün Latin Amerika'daki yerel üreticilere girdilerin üretimini, dağıtımını ve satışını kontrol eden çokuluslu şirketler vardır. Geçmişte, katı köleliğe dayanan üretim, bugün de hâlâ devam ediyor.
Galeano, "Zamanın Ağızları" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Hâlâ aynı durumdayız: Korkudan ölerek, soğuktan donarak kelimeler arıyoruz." Bu söz, günümüz Latin Amerika'sının durumunu özetler nitelikte.
KAYNAKÇA:
1) Isabel Allende'nin kitabın basılışının yirmi beşinci yıldönümü için yazdığı önsözden.
2) Eduardo Galeano, Latin Amerika'nın Kesik Damarları, çev. Roza Hakmen, Atilla Tokatlı, Sel Yayınları, İstanbul, 2015 s. 14.
3) Galeano, Latin Amerika'nın Kesik Damarları, s. 14-15.
(ÖÇ/AÖ)