Beş yüz yirmi yıl önceye dayanan sömürgecilik Latin Amerika halklarının kolektif hafızasında daima başat faktör olarak yerini korur. Bu coğrafyada toplumsal mücadeleler tarihi sömürgeciliğe, emperyalizme karşı gerilla savaşları, isyanlar, direnişler ve devrimleri olduğu kadar darbeleri, diktatörlükleri ve katliamları da içinde barındırır. Brezilya’dan Meksika’ya, Şili’den Arjantin’e kadar Latin Amerika’nın neredeyse tamamı için 60'lı ve 70'li yıllar, gerilla savaşlarının, özgürlük arzusu ile yükselen devrimci mücadelelerin yılları olduğu kadar aynı zamanda darbelerin diktatörlüklerin de hüküm sürdüğü yıllardı.
İşte bu yıllarda “elde bir kamera akılda bir fikir” ile Latin Amerikanın farklı coğrafyalarındaki farklı toplumsal kesimler hakkında ve onlarla birlikte, onlar için “saniyede 24 kare ateş edebilen bir silah” ile film yapmaya koyulan sinemacılar sadece tanık olmanın değil devrimci mücadelenin parçası olmanın da elzem olduğunu ileri sürüyorlardı.
Bu dönemde oluşan Latin Amerika’daki sinema hareketleri - Devrim Sonrası Küba Sineması, Brezilya Sineması ve Cinema Novo, Arjantin’de Üçüncü Sinema, Bolivya’da Ukamau Grubu, Şili Yeni Dalgası ve Sürgün Sineması- devrimci olduğu kadar ulusal bir bilinç yaratma konusunda da sinemayı işlevli kılmaya çalışan hareketlerdi. Bu hareketlerin kuramsal içeriği ise Fernando Solanas ve Octavio Getino’nun “Üçüncü Sinema Manifestosu”, Glauber Rocha’nın “Açlığın Estetiği” ve Julio Garcia Espinosa’nın “Mükemmel olmayan Sinema” başlıklı manifestoları ile ifade ediliyordu. Yeni Latin Amerika Sineması Hareketi görsel medyanın geniş kitlelerin eleştirel bilincini harekete geçirmede taşıdığı önemi hem film yapım sürecinde hem de gösterimler sürecinde açıkça ortaya seriyordu.
1960’ların politik içerikli bu sinema hareketleri ve manifestolar “üçüncü sinema”nın temelini oluşturmaktaydı. “Özgür olmayan bir ülkede de özgürlük için mücadele sürecini destekleyen bir filmi üretmenin ve dağıtıma sokmanın mümkün olduğunu” gösteren Kızgın Fırınların Saati filminin üretim, dağıtım ve gösterim sürecinden yola çıkılarak “Üçüncü Sinema” nın teorisinin pratik olarak da kanıtlandığı ileri sürülmüştü.
Kısa bir süre önce Dipnot Yayınları’dan çıkan Julianne Burton'ın hazırladığı Latin Amerika’da Sinema ve Toplumsal Değişim kitabında manifestolar ve La batalla de Chile, Kızgın Fırınlar Saati gibi filmler çerçevresinde gelişen bağımsız sinema hareketlerinin karşılıklı etkileşime geçip bir Yeni Latin Amerika Sineması oluşturma süreci bizzat hareketin özneleri tarafından anlatılıyor. Belgeselci Dürtü: Gerçekliğin Dramı, Kurgusal Film Yapımı: Dramın Gerçekliği ve Sahne arkası olmak üzere üç ana bölümde Latin Amerika film yapımının otuz yılı onbeş film yapımcısı, bir aktör, bir eleştirmen, bir dağıtımcı, bir bakan ve bir gazeteci ile yapılan röportajlarla aktarılıyor.
Kitabı Türkçeye çeviren Faik Onur Acar “SineFilozofi” dergisinin son sayısında yayınlanan makalesinde “Üçüncü Sinema Hareketi, tam da makinesel köleliği görünür hale getirerek izleyicileri ile birlikte yeni bir öznellik üretimi gerçekleştirme çabasının bir sonucudur. Daha doğru bir ifade ile Üçüncü Sinema Hareketi, izleyicileri izleyici olmaktan çıkarma, Nietzscheci bir ifade ile tepkisel güçlerin yani köle perspektifinin ürünü olan öznelliklerinden çıkarma ve kendi virtüel (gücül) güçleri ile ilişkisi içerisinde yeni bir öznellik üretimine kapı aralama etkinliğinin sinemada gerçekleşen bir uzantısıdır,” diyerek hareketin aktüel tartışmalar üzerindeki etkisine de dikkat çekiyor. Bu kuramsal analizlerin yanı sıra röportajlar kuramsal olarak ifade edilenin nasıl ete kemiğe büründüğünü, adım adım deneyimlenerek nasıl inşa oldugunu açıklarken siz de sanki sürecin bir parçasıymışcasına olayın içinde buluyorsunuz kendinizi. Hele de Yeni Latin Amerika Sineması Hareketi’nin hayali bir gerçeklik yaratmak yerine var olan gerçeklik ile yüzleşip onu analiz eden, eleştiren ve nihayetinde onu film haline getirmeye çalışanların çektiği filmlerin zamanda ve mekânda kalıcı etkilerini sürdürebiliyor, güncelliklerini koruyabiliyor olduğunu gördükçe çok daha fazla önemsiyorsunuz bu tanıklıkları.
Film yapım süreci boyunca karşılıklı etkileşimin yarattığı dinamizmin yeni keşiflere yol açarak yapımcıların hem kendilerini hem de dünyayı ve gerçekliği sorgulama süreçlerine okurun da dahil edilmesine olanak sağlayan akıcı bir üslubu var eserin.
Ayrıca kitap bireysel yaratıcılık ile kolektif bilinç arasındaki diyalektik ilişkinin, politik baskıların ve kısıtlı olanakların yaratıcılık üzerindeki etkilerinin ve bin bir emekle çekilen filmlerin diktatörlerce yok edilmesinler diye ülke dışarısına kaçırılma hikayelerinin, gözaltında öldürülen, kaybedilen film emekçilerinin serüveni olarak da okunabilmeye olanak sağlayan bir içeriğe sahip. Röportajlarda sözü geçen tüm filmleri izleme isteği uyanıyor içinizde ama ne yazık ki birçok film darbeciler, diktatörler tarafından yakıldığı yokedildiği için bunun mümkün olmadığını öğrendiğinizde hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Meksika film yönetmenleri sendikasının tek üyesi olan Marcela Fernandez Violante’nin anlattıkları, feminist bir film yapımcısı olma ‘riskini’ göze alan Helena Solberg-Ladd’ın tümü kadınlardan oluşan film ekibiyle çektiği The Emerging Women ve The Double Day filmlerinin çekim hikayeleri kadın sinemacı olmak ve sinemada kadın olmak üzerine oldukça düşündürüyor insanı.
Julianne Burton kitabın giriş bölümünde “Latin Amerikalı sanatçılar ve entelektüeller toplumu değiştirmeye adanmışlıklarında filmi gelecek vaat eden bir bir araç olarak ele aldılar ve bu şekilde bu aracı değiştirmekle de derinden meşgul olmaya başladılar.” diyerek toplumsal dönüşümün gerçekleşmesi için en uygun kültürel araç olarak sinemayı işaret ediyor.
Bugüne geldiğimizde Latin Amerika coğrafyasında Meksika’daki Zapatista devrimi, Brezilya’daki ‘Topraksızlar Hareketi’ (MST) Arjantin’deki ‘İşsiz İşçiler Hareketi’, öz kaynaklarını, kendi topraklarını korumak için direnen yerli halkların hareketi ve tüm bunları yatay olarak kesen muazzam bir feminist hareketin varlığı tüm dünyadaki devrimci muhalif hareketlere, feministlere ilham kaynağı oluyor, güç veriyor. 60’lı, 70’li yıllarda sinemayı bir mücadele alanı olarak gören, devrime adanmışlıkları ile tanımlanan Üçüncü Sinema Hareketinin hakikat arayışı bugün de öneminden bir şey kaybetmiş değil, aksine Latin Amerika’da ve Orta Doğu’da gerçekleşen siyasal ve toplumsal dönüşümler yeni bir Üçüncü Sinema Hareketine ihtiyaç duyuyor. Sadece tanıklık etmek için değil devrimin bir parçası olmak için de…
Julianne Burton hakkında
Halen California Santa Cruz Üniversitesi'nde Edebiyat Departmanı'nında Feminist Studies Bölümü'nde görev yapıyor. Hazırladığı "Cinema and Social Change in Latin America-Conversations with Filmmakers" kitabı ilk kez 1986 yılında University of Texas Press tarafından Austin, USA'de basıldı. Yazarın bir diğer kitabı 1990 yılında basılan “The Social Documentary in Latin America”dır. (ÖS/AS)
* Julianne Burton, Latin Amerika’da Sinema ve Toplumsal Değişim, Çeviri: Faik Onur Acar, Dipnot Yayınları, sinema, 400 sayfa, 2019