Tıkanan feodal sistemin derdine deva olmak, ama daha çok İngiltere'den sonra kıta Avrupa'sını da sarmaya başlayan kapitalizmin önünü açmak için fizyokratların kullandığı bir slogandı "Laissez Faire" yani "Bırakınız dilediklerini yapsınlar."
Bugünkü neoliberal ekonomi politikaların önceli sayılabilecek Laissez Faire anlayışı, üretime ve ticarete devletin minimum düzeyde müdahale etmesine dayanıyordu. Neredeyse tüm burjuva iktisatçıların amentüsü olan piyasanın düzenleyici "gizli eli" de bu dönemde devreye girdi.
Üretim araçlarını ellerinde bulunduran ve bu sayede devleti ve siyaseti kendi çıkarlarına göre şekillendiren sermaye egemenliği karşısında, yaşamlarını idame ettirebilmenin derdine düşmüş işçi, işsiz ve köylülerin "piyasanın düzenleyici gizli eli" sayesinde bir denge oluşturabileceğini savuna geldi klasik burjuva iktisadı.
Ekonomide sermaye lehine aşırı zenginleşme, tekelleşme, emperyalistleşme anlamına gelen bu yaklaşım, siyasette ise temeli olmayan ve adeta bir çarpıtma, yanılsatma haline dönüşen "siyasal liberalizm" maskesiyle dolaştı hep. Biri ağır silahlarla donanmış, diğeri sadece yerden alabileceği taşa sahip iki kişiye "özgür ve eşitsiniz, ben taraf tutmuyorum" diyerek ne kadar özgürlükçü, ne kadar liberal olduğunu anlattı durdu.
Siyasal liberalizm, egemenlerin devletler aracılığıyla yürüttüğü her türlü yasallaştırılmış ya da zımnen kabul ettirilmiş zulüm ve çıkar çarklarını meşru, ezilenlerin bu çarka direnişini gayrı meşru ve şüpheli gördü hep.
Sermayenin milyonlarca insanı işsizliğe, yoksulluğa, açlığa ve sefalete mahkum etmesi terör değildi ama buna karşı söylem düzeyinde dahi olsa en ufak karşı şiddet imasını, örgütlü tepkiyi "terörizm" olarak manşetlere taşıdı siyasal liberalizm. Sorsanız hepimizden "özgürlükçüler."
Her sorunun bir cevabı var
Açlık sınırının altındaki asgari ücret, milyonlarca işsiz, taşeron zulmü yoksulluk ne olacak? "Kriz tüm dünyada, hem bakın bizi teğet geçti."
Her gün en az üç kadın öldürülüyor, kadının üzerindeki muhafazakar baskı artıyor, kadınları eve hapsedecek politikalar geliştiriyor ve kadının eviçi emeği görmezden geliniyor! "Bunları AKP mi yapıyor canım, ezelden beri olan şeyler bunlar."
Üniversiteler ticarethaneye dönüşmüş, eğitim sistemi yerlerde sürünüyor, çocuklarını dershaneye gönderemeyen emekçilerin çocukları üniversiteyi işe giderken otobüsün penceresinden görüyor ancak! "Şu yumurta atanlar olmasa, piyasanın (siz devletin anlayın) "görünmez eli" hepsini düzeltecek!
Kürtlerin eşitlik ve özgürlük talepleri ne olacak peki? "Onlar da fazla örgütlü ve direngenler canım, kendilerini bıraksınlar ya sermeyenin ve sermaye partilerinin şefkatli kollarına."
Japonya'da nükleer santraller patladı, bütün dünya nükleer enerjiyi sorguluyor, biz sekiz ünite nükleer santral inşaatına başlıyoruz! "Bizimkisi farklı, tüm dünyaya örnek olacak. Hem evdeki tüp gaz da tehlikeli."
Planlanan 2500 HES'le (Hidro Elektrik Santralleri) tüm derelerin kökünü kurutuyorlar! "Su boşa mı aksın? Su akıyor Türk bakıyor dedirtmeyiz biz!"
Alevilerin, çiftçilerin, eşcinsellerin, engellilerin, çocukların sorunları. "Şu askeri vesayeti yok edelim, piyasa her şeyi düzeltecek."
Hadi canım siz de!
Kurbağa ile akrep hikayesi
Liberalizm, iktisat ve siyaset sahnesine çıktığı ilk günden bu yana sermaye iktidarı için rıza üretmenin aparatı olmuştur hep. Liberal aydınlar da "Bırakınız yapsınlar" engin görüşlülüğü ile bu hegemonyanın entelektüel payandaları olmayı aşamadılar hiçbir zaman. Zurnanın zırt dediği yerde, ekmeğini yediklerinin kılıçlarını salladılar.
Onları biliyor ve anlıyoruz. O yüzden kaderlerini zenginlerin değil, emekçilerin ve ezilenlerin çıkarına bağlayanlara liberaller için "Laissez Faire: Bırakınız yapsınlar" demeyi öneriyoruz.
Kurbağa ile akrebin hikayesini bilirsiniz. Bir su birikintisinin ortasında mahsur kalan akrep, oradan geçmekte olan bir kurbağaya yalvar yakar kendisini sırtına alarak kıyıya götürmesini ister. Kurbağa korksa da, akrebin boğulmasına gönlü razı olmadığı için onu sırtına alıp kıyıya getirmiş.
Akrep tam kıyıya çıkacakken kurbağanın sırtına zehirli iğnesini saplamış. "Ne yapayım kurbağa kardeş mizacım böyle" demiş. İşte liberallerin durum da böyle, mizaçları bu! Yapıcak bir şey yok.
Biz ne yapacağız
Biz kendi cephemizi toparlamalı, sermayenin ulusalcı ya da liberal biçimlerinden azade bir politik hattı görünür ve etkili bir hale getirmeliyiz. Emekçilerin ve ezilenlerin birleşik gücüne güvenmek yerine burjuvaziden "ileri demokrasi" bekleyecek ve onları destekleyecek birileri her zaman olacaktır, kendi saflarımızda dahi.
Bizlerle aynı tarafta görünürken, her fırsatta liberalleri göklere çıkartıp, sosyalistleri yerin dibine sokma gayretinde olanları, rüzgâr başka türlü esince en keskin "liberal düşmanı" kesilenleri de unutmayacağız. (TY/EÖ)
(*) Tuncay Yılmaz, Toplumsal Özgürlük Platformu Sözcüsü, Tekirdağ F Tipi Cezaevi