Lâikliği yeniden tanımlama çabası, kendi iktidarlarını pekiştirmek yönünde din olgusunu ideolojik çıkarlarına alet edenlerin, düşüncenin bu yönde yeniden oluşumu için izlemeleri gereken sürecin işlevsel ve durumları dikkate alan adımlarından birisidir.
Tekil bireylerin tümel insanlık bağı
Türkiye'deki mevcut eğitim politikası, toplumdaki tüm iktidar biçimlerini desteklemek üzere kurulmuş "neo-muhafazakar" bir çerçeveye sahiptir. Öyle ki; Lâikliği, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak tanımladığınızda, kültürel bir kavram/anlam olan din olgusunu, devlet kurumunun eşdeğeri haline getirirsiniz.
Yani, tekil bireylerin tümel insanlıkla kuracakları bağı dolayımlayan bu iki tikel alana özerklik ve eşitlik tanıdığınız anda, devlet kurumunu din hizmetini ifâ ve yine toplumdaki din anlayışını inşâ edecek somut bir kategori düzeyine indirgersiniz.
Bu durum öncelikle, devlet kurumları arasındaki eşgüdümü sağlamakla yükümlü siyasi iktidarın, devlet politikasıyla hükümet politikası arasındaki farkı kavrayamamasına neden olur.
Lâiklik: Devletin din olgusu
Kendi iktidarını uzun vadeli kılmak için, kurumlar arası eşgüdümün, millet-hükümet işbirliği (ki bu işbirliğinin mutlaka mantıksal bir temele oturtulması gerekmez) lehine bozulması tehlikesini doğurur. Son olarak da, bireyleri, din referansıyla inşâ edilmiş bir millet anlayışıyla devlet arasında sıkıştırır.
Bireyleri, din olgusunu kendi gerçekliği / gerçeklikleri ve algılayış tarzları etrafında şekillendiren yasa koyucularla dinsizler/dinsizlik arasında bir seçim yapmaya zorlar.
Lâiklik, devlet yönetiminde din olgusunun referans olarak alınmamasıdır.
Yani dinin; devletin varlıksal temeli ve bizatihi meşruluk kaynağı olan ulusa ilişkin politikalarda bir farklılık ve hâk ölçütü olarak algılanmamasıdır.
Din karşıtlığı ve siyaset
Bu iki anlama gelir: Öncelikle "din taraftarlığı"nın, devlete ilişkin politikalarda temel olarak alınması lâikliğe aykırıdır. Bu doğrultuda insan hakları anlayışını ve özgürlük fikrini, sadece türbanlılar ve imam-hatipli gençler söz konusu olduğunda dile getiren siyasi iktidarın lâik olmadığı aşikârdır.
Diğer yandan, "din karşıtlığı"nın siyasi politikalara aracı kılınması da lâikliğe aykırıdır. Dolayısıyla karşıtlıkları sosyo-ekonomik platform yerine kültürel bir alanda kuran ve politikalarını bu yönde inşâ eden mevcut sosyal-demokrat ana muhalefet partisinin de lâikliği kuşkuludur.
Daha da önemlisi, lâiklik, bireyin kendi üzerindeki, kendi dışından verili olan dini referanslı tüm çerçevelere karşı özneleşme/kendisini özne kılma sürecinin ve birey olarak kendisini hukuki bir statüye konumlandırma çabasının ontolojik bir dayanağıdır.
Lâik, anti-lâik karşıtlığı
Bu doğrultuda toplumsal özgürlük yönündeki tüm adımları lâikle anti-lâik karşıtlığına dönüştürme çabası içerisindeki askeri bürokrasi de lâik değildir.
Lâik olmadığı gibi, bu karşıtlık temelinde inşa edilen ideoloji temel paradigma haline getirilip, kendi totaliter varlıklarını meşru kılarken, tüm bu yapılanlar lâiklik adına savunulmuştur.
Diğer yandan, yanılsamadan ibaret ilerleme misyonlarının zarar görmemesi için, bireye, kollektiviteye, ekonomiye, siyasal yaşama ve sosyal olana dair tahribatlarının, kendi kurumsal düşmanlıklarının görünür kılınmaması için korku/şüphe yoluyla düşmanlar yaratılmıştır.
Cinsiyet ayrımcılığı ve etnik savaşla mücadele
Laiklik, salt bireylerin tanrı inancının kapsamının ve içeriğinin yine bireyler tarafından belirlenmesi anlayışını tanımlamaz. Sadece dini ve/veya din karşıtı söylemlerle açıklanamaz.
Lâiklik, "lâik"le "anti-lâik" arasındaki yapay kamplaşmanın/karşıtlığın ne nedeni ne de sonucudur.
Lâikliğe ontolojik bir değer atfetmek; cinsiyet ayrımcılığı ve etnik savaşımlarla mücadelenin, sosyal bir aidiyet önceliğine sahip insanın hukuki birim olma/özneleşme sürecinin bir parçasıdır. (GG/AD)