Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde saat 02:35 civarıydı. Her zamanki gibi ne yesem, ne yememeliyim, yesem ne olur ki, yok yok yememeliyim diyerek buzdolabının önünde biraz vakit geçirdikten sonra, bu saatte yenilmesi uygun olabilecek ama asla emin olmadığım bir şeyi elime alıp mutfak penceresinin önünde durdum. Artık bahar geldiği için, en azından gelmiş gibi göründüğü için açık olan pencereden dışarı baktım. Her yer çok sessizdi. Dışarıya bakıp “Merhaba” dedim börtü böcek ve diğer canlı, cansız varlıklara. O an aklımdan başka bir şey geçti. Bir anda “İmdat, yardım edin” diye bağırmaya başlasam ne olurdu? O an, bu yazıyı yazmaya karar verdim. Sonra aynı şeyi daha birkaç gece önce sokaktayken düşündüğümü hatırladım.
Beyoğlu’nda bir arkadaşla buluştuktan sonra eve dönerken, vakit gece yarısını geçeli biraz olmuştu, sokak sessizdi, etrafta kimse görünmüyordu ve ben aynı şeyi düşünmüştüm. Acaba şimdi “yardım edin” diye bağırsam, çığlık atsam bu insanların kaçı uykusundan uyanır, dahası yardım etmeye çalışır. Bir hafta içinde benzer düşüncelere dalmamın sebebi korkuyor oluşum muydu? Sanmıyorum. Çünkü insanlardan korkmam genelde. Ya da yalnızlıktan, karanlıktan, farklı ortamlarda bulunmaktan vs. Basit şeylerden korkarım mesela kuşlardan, köpeklerden, sokakta ayılıp bayılıp öylece yerde yatmaktan, kimsenin ilgilenmemesinden, ya da en basiti sigarasız kalmaktan. Başka bir şey olmalıydı? Ne olduğunu da az önce o pencereden bakıp acaba komşularıma güveniyor derken idrak ettim. Beynimin derinliklerinde bir görüntü vardı, sesli bir görüntü. Rüya gibi ama gerçek hissi veriyor. Bir kadın bağırıyor, kadını görmüyorum, sesini duyuyorum. Bir adam var orada. Kadına saldırıyor. Kadın bağırıyor durmadan. Yardım istiyor. Adam devam ediyor. Kimse hiçbir şey yapmıyor. Komşular kapıya bile çıkmıyor. Rüya gibi. Kabus gibi. Ama anlıyorum ki gerçek. Beynimin derinliklerinde sosyal medyada gördüğüm o haberin yer etmesi kadar doğal bir şey daha yok. İdrak edemediğim insanların tepkisizliği. Belki de sırf bu nedenle o haberin detaylarına bakmak istememiş, kaçmıştım. Ve o haber gelip beni hiç düşünmediğim bir anda kendisine çekmişti.
“Deniz’in çığlıklarına kimse kulak vermemiş”
“İddianamede, öldürülmeden önce apartmandaki komşuların kapı zilini çalıp yardım isteyen Deniz Aktaş’a kimsenin kapıyı açıp yardım etmediği yer aldı.”
“Aktaş, sabah 05:00 sıralarında ‘Beni kurtarın’ çığlıkları arasında Çelik tarafından dört el ateş edilerek vurulmuştu.”
“Çelik ile aynı binada oturan R.E., kapı zilinin çalındığını, vakit geç olduğu için açmadığını söyledi. R.E., bu sırada bina içerisinde bir kadının çığlıklarını duyduğunu aktardı.”
…
Deniz pek çok kadın gibi erkek eliyle öldürüldü. Kimse yardım etmedi…
Bunları yazarken birkaç ay önce izlediğim bir sosyal deneyi hatırlıyorum. Bağcılar ve Nişantaşı’nda gerçekleştirilen bir sosyal deneydi. İlk önce iki farklı semtte iki farklı apartmanda gecenin bir yarısı müzik sesi açılıyor ve komşuların verdiği tepkiler kaydediliyor. Her iki semtte de sesin geldiği daireye şikâyetler geliyor, birbirinden farklı şekillerde. Aynı iki dairede başka bir şey deniyorlar. Kadına şiddet uygulandığı ve kadının yardım çığlıkları attığı bir kayıt dinletiyor bu kez yüksek sesle. Müziğe farklı şekillerde tepki veren ve şikayetçi olan komşular bu kez susuyorlar. Ne bir şikayet. Ne bir uyarı. Ne bir yardım teklifi. Görüyoruz ki sosyo-kültürel ve ekonomik düzeyleri farklı olsa bile kadına karşı şiddette sonuç aynı, yani tepkisizlik. Bir kadın bir yerde şiddete maruz kalıyorsa, ne yazık ki en yakınındakiler bile tepki vermeye çekiniyor, korkuyor belki. En kötüsü ise “gerek duymuyor”.
Tüm bunları görüp, yaşayıp, sonra da bu vahşete neden olanların ottan boktan sebeplerle “iyi hal indirimi” almalarına tanık olduktan, tecavüzün, şiddetin, tacizin hep “erkek”lerin yanına kalmasından sonra nasıl güvenebiliriz ki birbirimize. Birlikte, aynı çatı altında yaşadığımız insanlar, komşularımız bile yardım çığlıklarımıza cevap vermeyecekse, mecliste, sırça köşklerinde, saraylarında oturan, etrafı korumalarla kaplı siyasetçiler ve ya bedenen erkek olmasa bile zihnen erkekleşmiş hakimler, polisler, ya da bizi, haklarımızı koruması gereken kim varsa, ona, onlara nasıl güvenebiliriz ki?
Acaba az önce pencereden bağırsaydım kaç kişi yardıma koşardı, pencereden bakardı, ışığını açardı en azından, ya da polisi arardı diye düşünmeden edemiyorum. Yine de bunu test edip, bundan sonraki hayatımda insanlardan korkmaya başlamaktan korkup, vazgeçiyorum.
Ya siz güveniyor musunuz komşularınıza? Bir KYT (komşu yardım testi) yapsanız mesela gece yarısı yardım için çağırdığınızda hatta bağırdığınızda kaçı açar kapısını size? (SK/ÇT)