68 kuşağından devrimci, yazar, Sanat ve Hayat dergisi ile Atılım gazetesinde yazan Kutsiye Bozoklar tedavi gördüğü Ankara Başkent Hastanesinde bugün, hayatını kaybetti. Bozoklar 56 yaşındaydı.
Kutsiye Bozoklar, bu iki sözcüğü (Yaşamak Direnmektir) bir şiire dize yaptığında bir gün dillerde ezgi, dillerde slogan olacağını düşünmemişti muhakkak ki.
Bu iki sözcük uzun zaman sokakta, mahpusta, belki dağda, yaşamın özü ve özeti oldu.
Onun içinse, yürümeyi unuttuğu günden beri yaşamın tümüdür. 12 Mart "balyoz harekatı"nın son etabında kuşatılmış İstanbul'un kuşatılmış bir öğrenci evinde yediği bir polis kurşunudur ona yürümeyi unutturan, yaşamının yirminci baharında bir sandalyeye bağlayıp tümden direnişe dönüştüren.
Oysa karlı sokaklardan geçip o eve doğru gelirken yürümeyi çok sevdiğini yanındaki yoldaşına söylemiştir.
Yoldaşı Ahmet Muharrem de "daha 30 yıl yaşamak isterim" demiştir. Devrimi görmek istemektedir çünkü.
Ne var ki bu sohbetin ardından 19 Mart 1973 günü, Şehremini, Kızılelma caddesi, Kaşgarlı Mahmut sokak, 16 numaralı apartmanın bodrum katında kahramanca mücadelesinin içinde iki yoldaş da ağır yaralanıp, Ahmet Muharrem hemen orada kafasına "bitişik atış" sıkılan kurşunla infaz edilecek, Kutsiye ise bir daha yürüyemeyecektir.
Onun için hayat, sevda, kavga her an özel türde bir direnmeyle özdeş olmuş; şiirlerine, kitaplar dolusu yazılarına böyle girmişlerdir.
Böyle bir hayata ve böyle bir çizgiye insanlar durduk yerde gelmez.
Kutsiye Bozoklar'ın yaşamına bir göz atınca onun çizgisini yakalayabiliriz.
Mersin'li, Köy Enstitüsü kökenli bir öğretmenin ikiz çocuklarından biri Kutsiye.
Ortaokul yıllarında devrimci düşünceyle tanışmalarını sağlayan, "kesinlikle komünistti" dediği babaları.
Kitabı, insani ve şiiri sevmeyi babasından öğrendiğini söyler hep. Annesini "sessiz ama sarsılmaz bir kaya gibi arkalarında hayatı boyunca duran" tanımlar.
Babasının erken gelen ölümü onların hayatını üç kişilik bir komüne dönüştürmüştür adeta. Geçimi, okulu ve sonrasında kavgayı da üleşeceklerdir artık.
68 devrimci başkaldırı döneminde lisede iken not ve puanlama sistemini boykota onlar da katılır.
Kutsiye dönemin tüm genç devrimcileri gibi, TİP ve Çetin Altan rüzgarını hissetmiş, Devrim Dergisi'nin tedrisatına dokunmuştur.
Sonra TİP eleştirileri ve Aydınlık dergisiyle tanışır.
Lise biterken o da kararını verir; hayatı devrimci yaşacaktır.
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ne girer, kardeşi de İTÜ'ye. Komün Mersin'den İstanbul'a taşınır.
Sonrası 12 Mart askeri muhtırasıyla açılan balyoz hareketleri; baskı, yasak, zindan, idam ve diğerleri...
Ama onlar mücadeleye karar vermişler olarak kendileri gibilerini bulmakta zorlanmazlar. Gizli gençlik örgütü DGB'den sonra Şafak'tan köklü kopuş yaşanır.
Artık İbrahim Kaypakkaya'nın önderliğinde yeni bir örgütle yola devam edeceklerdir.
12 Mart'ın 'beyaz terör' ortamında, zorbalığa inat elde ne varsa kavgayı örmeye, geliştirmeye soyunurlar.
Bu yeni devrimci çalışma 12 Mart'ın saldırısıyla karşılaşmakta gecikmez. Meral Yakar, Ali Haydar öldürülür, derken İbrahim yakalanır.
Yerlerini doldurmak, çalışmaları yeniden düzenlemek daha genç olanlara düşer.
Kutsiye ile Ahmet Muharrem bu nedenle 19 Mart günü genç yoldaşlarıyla buluşacaklardır. Kutsiye ilk vurulup yığıldığı duvar dibinden bir çuval gibi fırlatılıp atıldığı araba kasasında gözlerine göğe çevirdiğinde Şoholov'un roman kahramanı, kurşuna dizilirken başını gökyüzüne çeviren Gönüllü Buncuk'u hatırlar. Onun gibi "Evet gökyüzü gerçekten de güzel" der.
Ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanelerde her türlü işkence ve işkenceciye karşı da direnişini sürdürür.
Ona ölümün daha iyi bir seçenek olacağını anlatmaya, hatta teşvik etmeye çalışmaktadır. Onlara inat, yaşama devam kararını böyle verir. "Yaşamak direnmektir" belgisinin kaynağı o andır aslında.
Bildiği bütün marşlar ve türküler yoldaşı olur direnişine. Haydarpaşa Askeri Hastanesinde direncini bir gül ile selamlayan Ezel'i ise hiç unutmaz bir de.
Sonraki iki yılı Ankara GATA'da tutuklu hasta olarak geçirdi. İdam ceza istemiyle ve gıyaben yargılandı, 1974 affında o da tahliye oldu.
12 Mart sonrasında daha büyük toplumsal ve siyasal atılım geldi ve Kutsiye Bozoklar yeni atılım yıllarını faşist darbecilerin daralttığını sandığı alanda tüm dünyayı kucaklarcasına devrime inancı, okuma ve düşünsel biriktirme ile dolu dolu yaşadı.
Üç kişilik komünleri dostları, yoldaşları durmadan çoğaldı,
Kutsiye genç devrimcilerin doğal öğretmeni, pek çok genci devrimcin devrim kanalına aktarıcısı oldu.
O yıllarda, "sessiz ve kaya gibi sağlam anne", tanrıçalar çağından kalma bu bilge kadın, bir gün ona; "kızım bunca okuyorsun, artık yazmalısın. Söz uçar, yazı kalır" der.
Onun o güne kadar yazı, genç devrimcilere yardım olmak babındandır Kutsiye için. Annesinin bilgeliğine güvenerek yazmaya başlar sonrasında.
12 Eylül faşist askeri darbesi gerçekleşir o sırada. 12 Eylül, 12 Mart'ın yarım bıraktığını tamamlayacak, öncelikle devrim ve sosyalizm düşüne, kavga ve dirence ait ne varsa; mücadele, örgüt, inanç, düş hepsini bitirmek isteyecektir.
Örgütsüz kalmak, kavganın dışına düşmek, inanç ve değer yitimine uğramak en büyük tehlikesidir dönemin.
Kutsiye Bozoklar için yeni devrimci çalışma alanı burası olacaktır. O nerede bir yalnız kalan, yüreği üşüyen ya da umudu kırılan onun imdadına koşacak yüreğe, duruşa, söze sahiptir.
Hayatı direniş olan Kutsiye, içerde ya da dışarıda her isteyene bereket sofrası gibi sunar. Umutsuza umut, düşsüzleşene düş, yolunu şaşırana yol gösteren olur; ihanet, pişmanlık ya da aldatmak girmemelidir insanlık bahçesine.
Kutsiye Bozoklar'ın ilk eseri "Kavga Düştü Payıma" şiir kitabındaki her şiir, her dize bu sessiz ve sitemsiz emeği anlatır.
Hâlâ saklar mı bilmem ama onlarca 12 Eylül tutsağının zindan hayatlarını onun mektupları güzelleştirmiş, umut ve diren taşımıştır.
Sadece düz yazı değil, şiirleri de içerdekilere ışık taşımıştır. Aslında o yazdıklarında ya da konuşmalarında biriktirdiği dünya edebiyatına da konu olmuş insanlığın büyük yürüyüşünün bütün merhalelerinin bilgisini, bunu içeren edebiyatını ama ille de şiirini taşımıştır.
Özel olarak 12 Eylül yenilgisi, yenilgi romanı, pişmanlık edebiyatı onun satırlarında keskin bir eleştiriye uğramıştır.
O günlerde daha çok içerdekine mektuplarda dile gelen bu eleştiri, devrimci basının yeniden legal alana merhaba demesiyle birlikte dergi gazete yazarlığıyla binlere birden ulaşmaya başlayacaktır.
1988 yılının başında yayın hayatına başlayan Emeğin Bayrağı dergisinde köşesi vardır.
Her ay orada kavganın, sevdanın, ille de sosyalizmin sesi ve sözü Kutsiye'nin kaleminden şiir gibi dizilmektedir.
Annesinin bilgece önerisi artık hayatta tam karşılığını bulmuştur.
Işık Kutlu, onun mahlası, Ortakça, Kolektif, ... onun yazdığı köşelerin adlarıdır.
Emeğin Bayrağı'nda beş yıl yazdı. EB, nöbeti devrettiğinden beri de Atılım'da yazmaktadır. Bugün itibarıyla söyleyecek olursak, 21 yıldır, ağır hasta hallerinin dışında, köşe yazarlığını hiç aksatmadı.
Gazete yazarlığı onun için sevinçli bir yeni başlangıç, hatta bir bakıma yaşam periyodunun düzenleyicisi gibidir.
Şimdiye kadar Sun, Varyos ve Ceylan Yayınlarından çıkan kitaplarında daha çok köşe yazılarından oluşan seçkilerdir.
Yaşama Dair (üç baskı, 1992, 1994, 2003) düzyazı kitabı, 12 Eylül karanlığına karşı direniş edebiyatının tarihçesi gibidir.
Umuda Yazılı Sözler (1998 Ceylan); sosyalizme faturası kesilen çöküşün altında kalanların eleştirisi yapan yazılardan oluşur.
Hep Aynı İnatla; 90'ların kuşağına neoliberalizmin değil sosyalizmin ve kavganın yanında olmayı anlatan yazılardan bir seçkidir.
Sanat ve Mücadele (1999 Ceylan); aydınları ve örgütsüz sanat eleştirisini, partili sanat ve partili aydın düşüncelerinin toplaştığı yazıları kapsar.
Türkiye Bu Tadı Seviyor mu? (2000 Ceylan), Susurluk skandalıyla ortalığa saçılan devlet ve kirli savaş, rejim, düzen medyacılığının eleştirisinin toplaştığı yazılardan oluşur.
Hayatı Ellerinden Tutmak (2002 Ceylan); tembellik hakkından aşka kadar hayatta duruşları sorgulayan, bilinç ve iradenin rolünü işleyen, ideolojinin yaşamdaki yanılsamalarına dokunan yazılardan bir seçki niteliğindedir.
Emperyalist Küreselleşme ve Yalanlar (2004 Celan); yeni dünya düzeninin, emperyalist küreselleşmecilerin gerçeklerini hemen her konuda araştırıp açıklığa kavuşturan yazılar toplamı.
Kutsiye, yedinci yayın yılına giren Sanat ve Hayat dergisinin Yayın Kurulunda yer alıyordu ve Yayın Komisyonu Başkanlığını yürütüyordu.
Bu dergide yayımlanan birçok yazısı da yukarıda adını andığım kitaplarda yer almaktadır. Birçok dost dergi ve gazetede Kutsiye'nin yazıları ve onunla yapılmış söyleşiler yayımlanmıştır.
Çeşitli belgesel çalışmalara konuk olmuş ve kendisiyle belgesel söyleşi çekimler de yapılmıştır.
Kutsiye, en çok sanat ve edebiyat alanından yazılar yazmıştır. Bunun yanı sıra teorinin ve özellikle politikanın sorunlarını da ele almış, birçok inceleme ve araştırma yapmıştır.
Son yıllarda kadın sorunu artan sayıda yazısına konu olmuş, bu konuda önemli bir fikir üretimi de gerçekleştirmiştir.
Keza çürüyen ve çöken sosyalizmin sorunları, deneyimleri, insanlığın geleceğe yürürken bu deneyimlerden nasıl yararlanacağı son zaman diliminde onun en çok uğraştığı konudur. Halen sürmekte olan bu çalışmaları yeni bir kitap olarak hazırlanmaktadır.
Kutsiye Bozoklar, 36 yıldır sürdürdüğü özel türdeki zorlu yaşam savaşını bugünlerde çok zorlu bir etabını koşuyordu.
Bugünlerde onun bu zor hayatının müsebbibi darbecilerin yargılanmasından çokça söz edilmekte. Somut bir adım atıldığında hesaba, Kutsiye Bozoklar'ın yaşadıkları da dahil olacaktır. Konuya duyarlılarından beklediğimiz de bu olabilir. (MEÇ/EZÖ)