Avuçlarını bir şarapnelin koparıp aldığı,
Dokunmanın ne olduğunu bilmeyen
Filistinli bir çocuk üşüyor içimde.
Bir ağıt bölüyor uykularımı.
Enkazda çocuğunun cesedini arayan
Filistinli bir anne giriyor rüyalarıma.
Yastığım ıslanıyor.
Ama ağlamak faşizmi durdurmaya yetmez ki
Sahi ben Filistin için ne yaptım?
İranlı sanatçı Füruğ Ferruhzad, 1935-1973 arasında toplam 32 yıl yaşadı. Hem şair, hem yönetmen, hem ressam, hem yazar, hem oyuncuydu. Yani duygu dünyasının, insana dair güzelleştirici değerlerin ve mücadelenin insanıydı. Yazımızın başlığına taşıdığımız “Kuş ölür sen uçuşunu hatırla” en önemli şiirlerinden biridir.
Şiirinde “Kim vurduya gitti aşkımız” derken, “Keşkelere gittik” diye hayıflanırken, “Kim toplayacak gözyaşlarımızı”, “Kim koyacak sevgiyi içimize” diye sorarken; aradaki coğrafya farkı, fiziki mesafeler vb. kayboluyor. Mezopotamya ve Anadolu, İstanbul ve Lice iç içe kokuyor; Berkin, Ali ve Medeni hiç ölmemiş gibi gülümsüyor; kalanlara yaşamda kardeşliğin, kavgada yoldaşlığın anahtarını gösteriyor.
Gezi'den Gazze'ye
Ali İsmail Korkmaz, Gezi'nin genç yüzü, gülümseyen mimiği, sembol ismi olarak tarihe de gönüllere de bilinçlere de kazındı. Gezi her anıldığında, her tekrar ettiğinde, halklar her alanları zaptettiğinde o aralarında, gönüllerinde ve sloganlarında olacaktır.
Ali İsmail Korkmaz; depremde fiziken yıkılan ama ruhen yıkılmayan Hatay'dır; etkisizleştirilemeyen, bilinçlerden ve hafızalardan silinemeyen Gezi'dir.
2013'te “hem Berkin ve Ali hem Medeni, hem İstanbul hem Lice, hem Cizre hem Cerattepe” demiştik. Şimdi Ali İsmail Korkmaz'ın öldürülmesi ile ilgili davada Yargıtay "eziyet yasağının ihlali" kararının maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını savundu. Onlar eziyetten ne anlıyor, ölümü nasıl yorumluyor bilmiyor değiliz. Belki de onlardan farklı sonuçlar beklemekte sorun vardır. Herkes hak ettiği ve yakıştığı yerde duruyor.
Bugün artık Ali'yi dünyada ve ülkede olanlardan koparıp değerlendirmek olmaz. O gencecik bedenin uğrunda düştüğü değerlere yakışmaz. Şimdi Ali Gazze'de hem ölüyor, hem direniyor, hem gülümsüyor.
İsrail faşizmi Siyonizm, kötülüklerin kaynağı ve işbirlikçisi emperyalizm kazandığını sanıyor. Ama Gazze'deki Aliler sonuçta kimin kazanacağını biliyor.
Halen anlamadıkları şu; 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu’nda Hatay Defne'de yüzde 89.8 katılım oranı ve yüzde 93.5 hayır oyu ile kırılan rekor tesadüf değildir. Dolayısıyla da onların Ali'yi yaşatma ölçüleri mahkeme sonuçlarından ibaret değildir. Halk çoktan hükmünü verdi; gönüllere yerleşenler ölmez; o artık tüm haklı kavgaların ön safında, tüm kutlamaların halay başındadır.
Bilinç önemli ama empati de gerekli
Pek çoğumuz için Ali İsmail, Medeni ve Berkin hak ettikleri gibi özel anlamlar taşır. Ancak buna rağmen, örneğin anneleri ile empati kurmak, onların zaten kavgaya içkin olan değerlerini daha derin anlamlarla büyütecektir.
Katledilişinin 10. yılında anne Emel Korkmaz'ın “Canım yanıyor, 10 yıl oldu, hâlâ ilk günün acısını yaşıyorum. Yavrum 19 yaşındaydı, bugün 29 yaşında olacaktı ama katiller buna müsaade etmedi. Ali İsmail'in sesini kokusunu çok özlüyorum, bana ‘mama’ deyişini çok özledim" sözleri bu içeriktedir.
2013 Haziran'ında Lice'de katledilen Medeni Yıldırım'ın ölümsüzlüğünün birinci yılında “Onsuz her anım acıyla geçti” diyen annesi Fahriye Yıldırım'ı anlamak; İstanbul'dan Lice'ye uzanan bir bağ, bir değerler zinciridir.
Benzer şekilde, martılaşıp ölümsüzleşen Berkin'in “Ben çocuğumu büyütemedim, benim çocuğum küçük kaldı” diyen annesini yani Gülsüm Elvan'ı anlamak, Berkin'i daha çok ve daha doğru anlamayı sağlayacaktır.
Bunu yapmışken, Sinan ve Şirin Cemgil'in beraber söylediği türküyü dinlemek ve Mahir'le Ulaş'ın mahkeme salonundaki o kardeşliği çokça aşan nitelikteki kucaklaşmasını bir kez daha izlemek, belki de bugün pek çoğumuzun kendine dahi itiraf edemediği sorulara yanıtın nerede aranmasını gerektiğine dair ipucu verecektir.
Ezilenlerin kısaltılmış adı; Gazze
Tüm bu olaylardan bağımsız farklı bir coğrafyada yıllar önce Ferruhzad'ın şiirsel sözlerinin Berkin, Medeni ve Ali'ye yakışması, güzelliğin diyalektiğinden, kardeşliğin sınırlar üstü niteliğindendir.
Şimdi aynı diyalektiğin gereğini Gazze'ye taşımanın, o “Guernicavari” tabloyu tüm boyutlarıyla hissetmenin ve gereğini yerine getirmenin zamanıdır. Dünya hiç bu kadar küçülmemiş, kötülük hiç bu denli sıradanlaşmamıştı ve tüm kamuflajlara rağmen emperyalizmin/sermayenin faşist yüzü hiç bu denli görünür olmamıştı.
Bugün artık bilimin, teknolojinin hemen tüm üretimleri, küresel olarak örgütlü kötülüğün elinde bir silaha dönüşmüş durumda ve tüm mermilerini halkların üzerine kusuyor. İsrail, emperyalizmin ve faşizmin özeti, Gazze ise ezilen halkların kısaltılmış adıdır.
Şimdi süreç bildiklerimizi de hissettiklerimizi de deneylerimizi ve duygularımızı da sınava sokuyor. Eğer yaşam, yanıp sönen anlık tatlar bırakan eğlenceden ibaret değilse; anlam, derinlik ve içerik gerekiyorsa; gündelik sığlıkların ve kişinin kendi sınırlarının dışına çıkmak için bir yol aranıyorsa bunun en bilinen ve kanıtlanmış biçimi bireycileşmek değil toplumsallaşmaktır. Bu aynı zamanda neoliberal tüketiminin ve tükenmenin anti tezidir.
Artık tarafsızlık veya ortada kalmak yok; ya İsrail'den, tarihin en vahşi saldırısından yanasınız ya da ağlama fırsatı dahi bulmadan belki de anne karnında hayatını kaybeden bebeklerin masumiyetinden yanasınız. Bu hepimiz için geçerli; ya telleri kopmuş bir gitar gibi sessiz ve şaşkın kalacağız ya da halkların özgürlük şarkılarını kolektif bir sesle söyleyeceğiz.
Bilinir ki “bebeklerin ulusunun olmaması” gibi acının, ağlamanın ve ezilmenin ulusu olmaz. Bu nedenle acıları kıyaslamak, ezilenden ezilen beğenmek yerine, dünya ölçeğinde tüm mazlumların (egemen sınıflar karşısındaki mağdurların) birleştiği bir kardeşlik tanımında ortaklaşmak, “köklü çözümleri” de beraberinde getirecektir.
(MY/RT)