Kurusıkı silahlar Türkiye’nin sorunudur. Acılar büyümektedir. Bu suç aletiyle işlenen cinayetler toplumu derinden sarsmaktadır. Güvenlik ya da korkutma amacıyla satılan “büyüklere oyuncak” kurusıkı tabancalar silah sayılır mı? Oyuncak mıdır yoksa silah mıdır? Bu soruların yanıtını ararken yaşadığımız gerçeklerle yüzleşmekten kaçıyoruz. Ölümler çoğalmaktadır. Katil doğmayanlar, katil olmaktadır. Korkmayanlar, korkmaktadır.
Kurusıkı tabanca satın almak güvenlik kaygısının getirdiği hukuka güvensizliğin sonucu mudur? Bu bir ticaret midir? Kurusıkı tabancaların imalatı, satışı ve kullanımı arttıkça Türkiye’nin kişi başına düşen milli geliri artacak ve giderek bir refah devleti mi olunacaktır(!?)... Herkes kurusıkı tabanca edinirse, herkes güvenlik içinde yaşar (mı)(!?)... Onun için bırakın imal etsinler, bırakın kurusıkı silahları satsınlar, bırakın kurusıkı silahları kullansınlar(mı)(!?)... Bu mudur düşlediğiniz refah toplumu? Artık cinayetler kurusıkı silahlarla işleniyor ama kurusıkılar “silah” değil... O halde ortada suç yok? Bu eylem olsa olsa kabahattir... Acaba öyle midir? Bu mudur hukuk!...
Bir örnek: "Suç değil, kabahat"
Vatandaş Ahmet 18 Aralık 2005 günü yapılan düğün sırasında kurusıkı tabanca ile ateş eder. “Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” suçundan yargılanır. Yerel Asliye Ceza Mahkemesi 21 Aralık 2005 günlü kararı ile Ahmet’i mahkum eder. TCY'nin 170/1'C maddesine göre; “Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda... silahla ateş ettiği” için Ahmet hakkında cezada indirim uygulanarak 5 ay hapis cezası verilir. Mahkeme hapis cezasını tedbire çevirir.
Yani Ahmet, (TCK 50/1-d) gereğince 1 yıl süre ile her türlü düğüne, alkollü içki tüketilen yere ve toplantıya gitmekten yasaklanır. Suçta kullanılan Ahmet’in “tabancası” kamu güvenliği açısından tehlikeli görülür ve yerel mahkeme tarafından müsaderesine karar verilir. Mahkemenin bu kararı yasa yoluna gidilmediğinden kesinleşir. Bunun üzerine Adalet Bakanlığı'nın talebi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14 Mart 2007 günlü yazısı ile Yargıtay’dan geçmeden kesinleşen bu karara itiraz edilir. Ahmet’in mahkumiyet kararının kanun yararına bozulması istenir.
İtiraza göre; Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi benzer bir suçla ilgili olarak benzer bir olay hakkında verdiği 02.06.2005 tarih ve 2004/3811 esas, 2005/3998 sayılı bir karar vermiştir. Bu olaya benzeyen kararında belirtildiği üzere, sanık silah vasfında bulunmayan (kurusıkı) gaz tabancası ile düğün yerinde havaya ateş etmiştir.
Sanığın bu eylemi 5237 sayılı TCK’nin 170/1. maddesinde düzenlenen, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçunu oluşturmadığına karar verilmiştir. Sanığın (kurusıkı) gaz tabancası ile düğün yerinde havaya ateş etmesi suç değil, kabahattir.
Kabahattir çünkü bu eylem; kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü bir haksızlıktan ibarettir. Dilencilik, kumar, sarhoşluk gibi bir “kabahat”..Ya da kamuoyunda tepkilere neden olan yılbaşında İstiklal caddesinde turistlerin uğradığı “rahatsız etme”(!?) gibi bir şey... Yani Ahmet’in eylemi 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 36. maddesinde düzenlenen “gürültü”den ibarettir.(!)... Ahmet kurusıkı tabancasını düğünde ateşleyerek başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olduğundan elli Türk lirası idari para cezası ile mahkum edilmelidir. Bu nedenle mahkumiyet kararı kalkmalı ve kanun yararına bozulmalıdır. İtiraz budur...
Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi'nce de 02.04.2007 gün ve 3014-2677 sayılı kararı ile; "... Silah niteliğinde bulunmayan “kurusıkı” tabir edilen tabanca ile havaya ateş etme eyleminin... içinde silah öğesi bulunan suç tipine uygun bulunmadığı, ancak eylemin 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 36. maddesinin (1.) fıkrasında tanımlanan suç kapsamında kaldığı... ” gerekçesiyle Adalet Bakanlığı ve Yargıtay C.Başsavcılığı'nın kanun yararına bozma istemini yerinde görmüştür. Bu nedenle sanık Ahmet hakkındaki (... ) Asliye Ceza Mahkemesinin 21.12.2005 gün ve 2005/537 esas ve 2005/1397 sayılı mahkumiyet kararının bozulmasına ve cezanın ortadan kaldırılmasına karar vermiştir.
Bu karara Yargıtay C.Başsavcılığı 07 Mayıs 2007 günlü yazısı ile itiraz eder. Çünkü mahkumiyet kararının bu şekilde bozulması yeterli değildir. Kabahatler Kanunu'nun 18. maddesi gereğince kabahatin konusunu oluşturan (kurusıkı) tabancanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi için kanunda açık hüküm bulunmalıdır.
Örneğin Kabahatler Kanunu'nun 33 üncü maddesine göre dilencilik yapan kişiye elli Türk lirası idari para cezası verilir, ayrıca, dilencilikten elde edilen gelire el konularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir. Ama bu kanununun “gürültü” hakkındaki 36.maddesinde kabahatin konusunu oluşturan “kurusıkı” tabancanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.
O halde sanık Ahmet’in Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca 50 YTL idari para cezası ile cezalandırılmasına ve emanette kayıtlı kurusıkı tabanca ve eklerinin sahibine iadesine karar verilmesi gerekir. Sadece yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi yasaya aykırıdır, Ahmet’in kurusıkı silahı ve mermileri kendisine iade edilmelidir. Kanun böyle diyor... .
Genel Kurul'a göre suç yok
Yargıtay Ceza Genel Kurulu itiraz üzerine yaptığı inceleme sonucunda verdiği karara göre; Ahmet’in eylemi TCK’nin 170. maddesindeki genel güvenliği tehlikeye sokmak, 123. maddesindeki kişilerin huzur ve sükununu bozmak ve 183. maddesindeki gürültüye neden olmak suçlarını oluşturmaz(!). TCK 183. maddede düzenlenen suçta; sağlığa zarar verecek elverişlilik ve düzeyde bir gürültü arandığından ve kurusıkı tabanca ile çıkartılan gürültünün bu seviyede olduğuna ilişkin herhangi bir tespit de yoktur. Ayrıca 170. maddede düzenlenen suçta; "silah" kullanma koşulu aranmaktadır. Oysa "kurusıkı tabanca" TCK’nin 6. maddesi uyarınca silah sayılamaz.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre; o halde bu olayda, üç suç da oluşmamıştır. (Sürecek) (Fİ/TK)