Şimdi de kritik birtakım kararlar üst kurullar aracılığıyla devletin dışına taşınmaktadır. Bu Kurullar tarım sektöründe de -Tütün Kurulu, Şeker Kurulu, Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri'ndeki (TSKB) Yeniden Yapılandırma Kurulları- uygulamaya alındığından bu yana Türkiye kendi tarımına tümden yön veremez duruma geldi. Güdümlü politikalarla tahrip edilen çiftçi de sektörde Kurullarla artık tasfiye ediliyor.
Bu kurulları oluşturmamızı bize dayatan Dünya Bankası idi. Uygulamak için kanun çıkaran da 57. Hükümet. Bu uygulamalarda düzeltme yapmayacağız devam edeceğiz diyen de çiçeği burnunda 58. Hükümet. Peki bu kurullarla ne amaçlanıyor, bir bakalım.
Kurullar, amaçları
Bu kurullarla amaçlanan yönetimlerin kamudan alınıp büyük tarım tekellerine/şirketlerine verilmesidir. Büyük tarihi, politik, ekonomik, sosyal "değişimi" ön gören bir durumdur.
Üretenler, tüketenler, çalışanlar için son derece tehlikelidir. Kurulların oluşturulduğu alanlarda artık, ulus devletlerin hükümetleri, halkları, o alanda çalışan ve üretenlerinin hiçbir söz ve karar haklarının kalmayacağı bir düzenlemedir.
Az gelişmiş ülkeleri, gelişmiş ülkelerin büyük tarım tekellerinin/şirketlerinin sömürgesi haline getirmektir. Yani, yeni yüzyılımızın ulus devletlerinin, tanksız, topsuz, büyük şirketlere/tekellere "kurullar" aracılığıyla işgal ettirilmesidir, denilebilir.
Başka bir deyişle; herkesin "Kurul" demeye devam ettiği ve bir türlü işin adını -içeriği ve işlevine dair uygun isim- koymak istemedikleri bu mesele aslında Gaye Yılmaz'ın dediği gibi; yeni dünya düzeninin adı gibi "yeni" olan idari yapılarının bütünü, yani Yönetişim (Governance) mekanizmasından başka bir şey olmadığı orta yerde durmaktadır.
Kurulların bağımsızlığı ya da "sorumluluğu"
Stratejik Teknik Ekonomik Araştırmalar Merkezi'nin (STEAM) düzenlediği "Özerk Kurullar ve Piyasa Ekonomisi Arenası" 17 Aralık 2002'de Ankara'da gerçekleştirildi. Burada konuşmacılar Kurullar hakkında görüşlerini şöyle dile getirdiler.
Hükümet kanadından Ali Coşkun kurullar hakkında, "...Ben kimseye sorumlu değilim" havasına girmemesi gerektiğini belirterek bir yasa değişikliği ile kurulların yetkilerinin değişebileceğini söyledi. Coşkun, "Kurulları gözden geçireceğiz dememiz, kurullara karşı olduğumuz anlamına gelmiyor. Kurulların temsil bakımından daha adil, yaygın olması ve TBMM'nin denetiminde olmasıdır. Bağımsız kurulların 'ben kimseye karşı sorumlu değilim, kendimi denetlerim; hem savcıyım hem hakimim' havasına girmemesi gerekir..." dedi.
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu da, "...Her alanda kurulan ve sektörden kopuk olan kurullar israfa neden oluyor.Bağımsız kurulların, mali açıdan Sayıştay denetimine tabi olması sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde, üst kurullardaki bağımsızlığın sorumsuzluğa dönüşmesi engellenebilir..." diye konuştu.
Kurulların mucidi: Dünya Bankası
Bilindiği gibi, Kurulların "mucidi" Dünya Bankası'dır. Dünya Bankası Türkiye temsilcisi Ajay Chibber doğal olarak kurullara sahip çıkmış. Chibber, şöyle konuşmuş:
"...Kurulların son derece bağımsız çalışması gerekir. Türkiye'de 1990'lardan bu yana piyasalar için gerekli düzenlemelerin yapılmamasının maliyeti finans sektöründe 40 milyar dolar, enerji sektöründe 10 milyar dolar ve kamu harcama yönetiminde 20 milyar oldu.
Üst Kurulların finansmanı konusunda ise bu kurulların parlamento denetimi altında olmasını benimsiyoruz. Bunların fazla gelirlerinin bütçeye aktarılması da Dünya Bankası'nın bir önerisidir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) da şu aşamada yeniden organize edilmesine gerek olduğunu düşünmüyoruz...."
İktisatçıların hocaların hocası dediği Prof. Dr. Gülten Kazgan, "...Kendi çıkarlarımızı koruyamadığımız sürece açmazlardan kurtulamayız. Kurullar sistemi ile bir takım önemli kararlar devletin dışına taşındı. Türkiye kendi eliyle kendisini açmaza sürüklüyor. Artık 'hayır' demeyi öğrenmeliyiz..."dedi.
Prof. Dr. Hasan Koni, "...Türkiye'nin IMF ve Dünya Bankası ile ilişkilerini emir komuta zinciri içinde götürdüğünü belirterek 'Kazık yeme alışkanlığımız uzun zaman devam ediyor'..." diye konuştu.
Kurulların oluşumu
Kurullar hakkındaki görüşler değişik. Birde Kurulların oluşumuna bakalım.
Kurullar; genel olarak biri Başkan ve biri Başkan vekili olmak üzere toplam yedi üyeden oluşur. Kurul Başkan ve üyeleri; Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı - ki bunlardan biri IMF diğeri ise daha çok Dünya Bankası adına yaptırımlarının takipçisi-, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve genel müdürlüğün ilgilendirdiği Bakanlığın önereceği ikişer aday arasından Bakanlar Kurulu'nca atanıyor...
Yasa; "Kurul üyelerinin süreleri beş yıldır. Görev süresi dolan üye yeniden seçilebilir... Kurul üyelerinin süreleri dolmadan görevlerine son verilemez" der....
Kurullar ya da Yönetişim mekanizması ve kurullarının savunması hükümet ve sermaye çevreleri tarafından yapılırken hükümetler "ulusal menfaatler", sermaye de "her işi ehline bırakmak ve bu işleri siyasilerin kaprislerinden kurtarmak gerekir" demektedirler. Eğer gerçekten buna inanılıyorsa kurulun oluşumunu neden işi ehillerine havale etmiyorlar? Örneğin tarım sektöründe Şeker ve Tütün Kurullarını niye Ziraat Mühendisleri Odası'na?... Ya da, sektördeki diğer örgütlerden bir kurul oluşmasının önünü açmıyorlar.
Karadeniz'de biliyorsunuz, yerleşim yerleri birbirinden uzaktır. Onun için insanlar bağırarak seslerini duyuramazlar, ateş ederler mesaj öyle ulaşır. Temel de Fadime'ye mesajını öyle ulaştırabiliyormuş. Bir el ateş ediyormuş,Fadime mesajı alıyormuş, buluşuyorlarmış. Günler böyle tatlı tatlı geçerken İdris askere gitmiş, gelmiş. Gelince sormuş, "Herhalde evlenmişsinizdir?" Temel "nerede" demiş ve açıklamış: "Öyle... günler böyle tatlı tatlı geçiyordu, ama av mevsimi geldi, Fadime kötü yola düştü".
Evet... Silah sesi; ama, kimin silahının sesi. Dolayısıyla, Kurullar; ama, nasıl ve kimlerden oluşan Kurullar? (AA/BB)