Erzurum’un Aşkale ilçesinin kurtuluş törenlerinde yaşananlar aslında dikkatlice incelendiğinde, yasadığımız toprakların onlarca yıldır biriktirdiği sorunların küçük bir örneğini oluşturuyor adeta.
Milliyet'in dünkü (3 Mart) İnternet baskısında yer verilen, bugün de Sabah'la Hürriyet'in manşete çektiği haberlere göre, ilçenin kurtuluş törenlerinde, yaşanmış olduğu iddia edilen tarihin yeniden canlandırılması adına, bir Ermeni çetesi temsili olarak cami yakıyor, imam asıyor ve kundaktaki bir bebeği süngülüyor. Hem de yoğun kar yağışına rağmen halkın büyük ilgisiyle ve daha da sorunlu bir biçimde çocukların gözü önünde.
Aslında mevcut haberden yansıyanlar, toplumumuzun vicdanını arama çabalarını gittikçe zorlaştırıyor. Geri kazanmak istediğimiz vicdanımız için, bu yaşanan olaydaki bazı sorunları tespit etmek ve yerine çözümlerini koymak gerekiyor.
Düşmana dönüştürmek
Tüm haberin arka planındaki gerçek 1915’e uzanıyor ve anlayamadığımız, anlamaya da çalışmadığımız bu dönemin acısını, anlamak için tüm dostane çabalarla çalışanları hala bu topraklara gömmeye devam ederek yaşarken, bu gibi olaylar, hem acımızı artırıyor, hem de bizleri tarihimizle yüzleşmekten, gerçekleri öğrenmekten, acımızı paylaşmaktan ve biz olmaktan uzaklaştırıyor.
Söz konusu ilçenin kurtuluşunda yaşandığı varsayılan olayları, tek taraflı olarak, hem de en can yakıcı sahnelerle sergilemek, bir arada yaşama fikrimizin ufkunu daraltıyor ve bizleri birbirimizden çok daha uzaklara savuruyor. Sadece bir temsil için bile “Ermeni’yi oynamayı istememek”, çözemediğimiz tarihi tekerrür ettiriyor ve bugün Ermenileri, Ermeni olmayı, bizimle yan yana gelemeyecek ötekilere ve hatta düşmanlara dönüştürüyor.
Olsa olsa işçiler olur
Ermeni rolünü oynatmak için ise hemen seçilenlerse belediye işçileri. Periyodik olarak tersanelerde gerçekleşen işçi ölümleri haberlerini, asker uğurlamalarındaki meşhur sloganı bile “Asker gidecek şehit dönecek” olarak değiştirebilen bir vicdanla, neredeyse umursamıyoruz.
Bu da çürümüş vicdanlarda, “Olsa olsa işçiler Ermeni olur” sonucunu yaratıyor. Hiçbir iş güvencesinin sağlanmadığı, kıt kanaat ailesini geçindirmeye çalışan işçileri, işimden olmayayım da ne derlerse yaparım düşüncesiyle hareket etmek zorunda bırakan bir zihniyet, aslında madalyonun öbür yüzünde acaba bize bir ezilmiş ancak bir diğer ezilmişle mi temsil edilebilir diyor, ne dersiniz?
Temsilde yer almış bir işçinin “Törenlerde Ermeni olduğumuz için ailemizden, arkadaşlarımıza kadar herkesten tepki görüyoruz. Biz bunu yapmak istemiyoruz ama başkanımız emrettiği için sesimiz çıkmıyor" beyanı, aslında ezilmişlerin ya da azınlıkların (hangi kuramsal çerçeveden kavramsallaştırırsanız da sonuç değişmeyecek) tam da bu sebeplerden bir araya gelmesi gerektiğini göstermiyor mu sizlere de, ne dersiniz?
Bütün bu akıl tutulması sürecinde, vicdanlarda kalan ufacık yeri de, bu vahşeti çocuklara izleterek yok etmek, topyekün bir toplumsal bilinç yarılmasının işaretleri gibi gözükmüyor mu?
Bir yanda sağdan soldan toplanan hibelerle, çocukların en temel haklarından olan katılım haklarını yaşama geçirmek için, onlara barış kültürünü, bir arada yaşama inancını ve demokrasiyi kazandırmaya çalışırken, bir kentin meydanında, o kentin sivil ve askeri bütün üst düzey temsilcileriyle birlikte çocuklara böyle bir manzara sunmak ciddi tezat oluşturmuyor mu?
Çocuklar zarar görüyor, bu bir suç
Oysa bırakın çocukların bu gibi haberlerin merkezinde yer almalarını, onlar bu gibi haberleri okuduklarında, bu haberlerin kendileri için kötü örnek oluşturduğunu ve daha da önemlisi korktuklarını size hemen söylüyorlar.* Zaten haberde yer verildiği gibi, kundaktaki bir bebeğin süngülenmesini gören öğrencilerin çığlıklar atmış olması, en basitinden korktuklarını göstermiyor mu?
Oysa hukuki açıdan Türkiye için de bağlayıcılığı olan Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS), çocukların psiko-sosyal ve toplumsal gelişimleri için taraf ülkeleri, çocukların yüksek yararı doğrultusunda adımlar atmakla yükümlü kılıyor.
Yine verilen haber doğrultusunda bu “resmi”, yani devlet tarafından düzenlenen törende, çocukların yarardan çok öte zarar gördüğü açık bir biçimde anlaşılıyor. Bu noktada hem resmi yetkililerin, hem de sivil takipçilerin bu törenin yapılış ve sergilenişinin hukuki açıdan bir suç oluşturduğunu görmeleri gerekmiyor mu, ne dersiniz?
Toplumdaki akıl tutulmasının çocukları bu denli kuvvetli bir biçimde içine çekmesine izin verme lüksümüz yok. Yaratılan karanlık içinde çocuklarımızı yarının katillerine dönüştürmek istemiyorsak hemen adım atmak gerek.
Nasıl bir dünya istediklerini çocuklardan öğrenmeli
Öğrenim gördükleri okulları daha demokratik ortamlara dönüştürmek için mevcut modelleri kullanarak ya da yeni modeller geliştirerek, yaşadıkları mahalleleri, kentleri, çocuklara dost mekanlara dönüştürerek ve hepsinden önemlisi, onlar nasıl bir dünyada yaşamak istiyorlarsa onlardan öğrenip, onlarla çalışarak aslında bu vicdan çürümesine bir merhem, toplumsal akıl tutulmasına bir ışık olabiliriz.
Çünkü çocuklara sorduğunuzda çok daha iyi anlıyorsunuz, çocuklar başka bir dünyada yaşamak istiyor. (SY/TK)
Sedat Yağcıoğlu, çocuk hakları eylemcisi
* Çocuklarla gazete inceleme çalışması, (Şubat 2008), Ankara. Yağcıoğlu, Sedat