5-7 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşen ve 12 Mayıs’ta açıklanan PKK fesih kararından yaklaşık bir ay sonra, PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından kongreye sunulan ve “politik rapor” adıyla bilinen perspektif metni kamuoyu ile paylaşılmış durumda.
Perspektif metni yaklaşık 21 sayfa uzunluğunda ve konuşma formatında yazılmış.
Çok sayıda tema, başlık, bağlam ve tespiti içeriyor.
Metne olan ilgi, sürecin doğasından kaynaklı olarak oldukça yoğun.
Öcalan’ın beş ciltlik savunmalarından sonra kamuoyuyla paylaşılan en kapsamlı değerlendirmeleri olması da kayda değer.
İlginç bir şekilde süreç karşıtları (Yeminli hareket düşmanları, Kürt milliyetçileri, Türk ulusalcılar, süreç karşıtları, bazı sol gruplar vs.) perspektif metni üzerinden Öcalan’a yoğunca saldırmaya başladı.
Metin içinden kelimeler seçerek, iştahla çok büyük kozlar ele geçirdiklerini düşünerekten paylaşım yapıp duranlar, ağız bükmeler, karnından konuşmalar ve daha nice enstantane…
Yine Öcalan’ın herhangi bir kitabını, metnini okumamış olanların, elli yıldır Ortadoğu’da nasıl siyaset yaptığını es geçenlerin ilginç eleştiri ve çıkarımları ile karşı karşıyayız.
Hepsinde ortak bir durum var: İtibarsızlaştırma çabası…
Acınası bu durumun üzerinde çok durmayacağım.
Belki kısaca şu ifade edilebilir: Diğer metinler gibi bu perspektif metni de ‘konuşan bir metin’. Sözü olan da bu metin ile konuşur, derdini anlatır.
***
Bir dönemi kapatan ve Türkiye siyasi tarihine geçen çok büyük bir olayın en temel metni olduğu için perspektife bir çaba ile yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum.
Bu açıdan başlarken üç noktanın altını çizebiliriz:
Birincisi,
Öcalan’ın savunma külliyatı ve değerlendirmelerinden çıkarılacak temel sonuç bana göre şudur: Kendisinin metinleri okunmaz, çalışılır…
Bu düşünce sistematiği ve yazım tarzı ile ilgilidir.
Öcalan’ın metinleri kendine has bir işleyiş ve anlatıya sahip. Aşina değilseniz zorlar.
Yazım tarzı Annales ekolünü baz aldığı için o kurgudan bakmak, okumayı kolaylaştırıyor.
İkincisi,
Öcalan’ın tarihi kongreye sunduğu politik rapor giriş ve yedi ara bölümden oluşmaktadır.
Bu taslağın, 5.Savunma olarak geçen son savunmanın bölümlerini referans aldığını görmekteyiz. Son savunma da yedi bölümden oluşmaktadır.
Okuyanlar hatırlayacaktır, son savunma (5.cilt) kavramlarla başlar, Kürt gerçeği olarak varlık felsefesi ile devam eder. Sonraki bölümler de tarih, örgütsel doğuş, paradigma ve ayakları ile güncelin yorumu şeklinde sürer.
Politik raporun da benzer bir ana hat izlediğini görmekteyiz; fakat, tamamen değişmiş paradigma finali ile savunmadan ayrılır. Şimdiki yedi bölüm, bir ideolojik-politik kopuşu ve dönüşüm anlatısını merkeze alır.
Son savunma bir inşa ve tarif ekseninde iken, yeni politik rapor tarihsel koşul ve nedenlerin sonucu olarak ortaya çıkışın neden finale erdiğini anlatarak, yeni paradigmasal hattı çiziyor.
Üçüncüsü,
Kamuoyu ile paylaşıldığı üzere, Öcalan şu an 300-400 sayfa tutan bir metni çalışmaktadır. Bu metin, yüksek ihtimal bu politik raporun genişlemiş hali olacaktır. Yani bu kısa 21 sayfada anlatılan konular çok rafine, değinilip geçme şeklindedir.
Politik rapor geniş bir taslağın sadece girişi mahiyetinde olacağı için birçok yer açılmıyor, kavram ve kuramlara değinilip geçiliyor. Bu durum göz ardı edilirse Kürt kimliğinin doğa ile ilişkisinden mitik düşünceye, İslam'ın tarihsel rolünden kapitalist modernite eleştirisine kadar geniş bir perspektif eksik anlaşılabilir.
Tarih, toplum, doğa, felsefe, cinsiyet, din, sınıf, komün, ideoloji, kapitalizm ve daha birçok konu etrafında dönen Öcalan, politik rapordaki anlatısı ile; tarihsel bilincin nasıl kazanıldığını ve bunun gelecekte nasıl kullanılacağını, bir halkın kimliğini yeniden inşa etmeye çalışmanın yol haritasını ve yaşanan krizlerin bağlantı noktalarını göstermeye çalışıyor.
Bu yazı dizisinde bu perspektif metni üzerinden yeni sürecin muhtevasını anlamaya çalışacağım. İlk olarak giriş kısmını değerlendirip, daha sonra 7 bölüm ve onların alt metnini tartışmaya çalışacağım. Bir nevi sesli düşünme diyelim…
Buradan hareketle giriş bölümüne dair özetle şunlar ifade edilebilir:
Öcalan rapor şahsında genel çalışmaya ‘Kürt varlığında ve sorunsallığında bir dönemin sonu, yeni dönemin eşiğinde olmak” adını vererek, “Bu çok zorlu ve tarihi bir çalışma olacak” uyarısını yapıyor. Zor olacak olan şey yeni dönem ve dönemin ideolojik hattıdır. Bu süreçte ele alınacak her konunun ve başlığın “derinlikli analizler gerektirdiğini” de not düşüyor. Daha söze başlarken görev ve ödev veriyor.
O halde politik raporun giriş kısmına bakalım. Çerçeve burada nedir diye sorulduğunda Öcalan “Kürtlerde varlık bilinci ve farkındalık konusuyla başlamak istiyorum” dediğini görüyoruz. Yani başlangıç “Varlık Felsefesi”dir. Bu durum tesadüf değildir. Çünkü yazdığı son savunmanın ana girişi varlık felsefesi üzerindendir. Şöyle bir tartışma yürütür Öcalan “Varlık ve bilinç felsefenin en temel sorunudur. Varlık kavramının kendisi halen en çok merak konusu olan felsefi kavramların başında gelmektedir. Bunun yanı başındaki ikiz kavram ise zamandır. İkisi birbirinden ayrılamaz. Varlık nasıl zamansız olarak düşünülemezse, zaman da varlık olmadan olmayandır. Zaman tamamen varlıkla ilgilidir. İkisi arasındaki ilişki en çok oluş kavramıyla bağlantılıdır. Varlık ve zaman oluşla gerçekleşir. Zaman varlıkta oluşa zorlar. Daha doğrusu, varlığın sürmesi oluşla mümkündür. Oluş halindeki varlıktan bahsettiğimizde zaman doğmuş demektir. Oluş varsa, örneğin bir yerde iki farklı çiçek mevcutsa, orada varlık ve zaman var demektir. Oluşun olmaması hem varlığın hem de zamanın yokluğu anlamına gelir. Oluş varlığın farklılaşma, formlaşma halidir. Oluşum halinde olmayan varlık olmayan varlıktır, olmayan zamandır. Oluşma, farklılaşma hali potansiyel haldeki bilinçtir…”
Öcalan varlık-zaman-oluş ilişkisini açıkladıktan sonra Kürtlüğün bu üçlü kavram seti ile ilişkisini ortaya koyar. “Söz konusu Kürtler olunca varlık, oluş ve bilinç kavramları hayli aydınlatıcı olacaktır. Kürtleri varlık, oluş ve bilinç halinde tanıtlamaya çalışmak, konunun köklü kavranmasının temelidir” der. Buradan şuna varırız: Demek ki Öcalan hala meselenin temelini, Kürt meselesinin çözümünü ve Kürtlük gerçeğini varlık tartışmasında bulmaktadır. Tüm hikâyeyi “varlık, var olma” üzerinden yürütmektedir. Bu durum sadece Kürtlerin inkarına bir cevap değil, aynı zamanda sonraki hamle ve ilerlememeler için zorunluluk halidir de.
Politik raporda Öcalan dönüp dolaşır yine Kürt varlığına demir atar ve durumu finalde “Kürt gerçekliği de Judenrat gerçekliğidir” noktasına vardırır. Böyle demesinin nedenin kürtlüğün başına getirilen felaketlerin tanımsızlığıdır. Yine beşinci savunmaya baktığımızda Öcalan, adeta bir dehşeti tarif edercesine Kürde dair çerçeveyi şöyle çizer: “Kürtler kadar hiçbir toplumsal varlık kendiliklerinden utanır ve inkârı kabul eder hale getirilmemiş veya çok az sayıda toplumsal varlık böylesi bir aşağılanmayı yaşamıştır. Kürt olmak demek öz vatanı olmayan, hiç para etmeyen, parasız kalmakla özdeş olan, yoğunca işsiz kalan, her ücrete çalışan, sürekli yaşam kavgası veren, kültürel ihtiyacını unutan, maddi ihtiyaçlarının temini için korkunç çabalayan, NAN’ın (ekmeğin) anayurdunda NAN’sız (ekmeksiz) kalan topluluk kalıntısı benzeri bir şey olmak demektir.”
Açıktır ki Öcalan anlaşılmayan, doğru temelde kavranmayan bir Kürt gerçeğinin varlığını ve bu varlığa dair anlayışları yapı söküme uğratarak, yeniden inşa etmek istemektedir. Altını çizerek yeniden ifade edeyim: Öcalan’ın esas derdi olan Kürt ve onun varlık hali anlaşılmadan, bu konudaki bakışı kavranmadan herhangi bir metninin anlaşılması zordur. Bu tespit şu an devam süreç için de geçerlidir.
Buradan yola çıkarak kongreye dört evreli bir tarihsel anlatı kurar.1-Geleneksel Kürtlük (Geleneksel var oluş, Nakşi ve Alevi gelenekler üzerinden varlık)
2.Ara dönem (Milliyetçi burjuva dönemi…Yarı burjuva, yarı aristokrat; İslam'da kapitalistleşme; yerel devletleşme çabaları; Kürt federe devleti (karşı-devrimci)
3.Aranın arası dönem (Proto Apocu dönem. Yurtsever, bazıları sosyalist, modern, dürüst; bireysel kalmış, imha edilmiş, sürgünde ölmüş)
4.Apocu Dönem (Kürt tarihinde dönüm noktası. Dağılmış, felç olmuş Kürtlüğü dirilttiği, varlık bilincinin inşa edildiği dönem)
Öcalan bu tarihsel perspektif üzerinden PKK'yi "Kürt tarihinde dönüm noktası" olarak konumlandırıyor ve "sosyalist önderlik inşası" olarak görüyor.Bu giriş bölümünün en güçlü vurgularından biri “savaşanların barıştığı” gerçeğini birinci ağızdan net olarak ifade etmesidir. 93 yılı ateşkes konuşmasının bir gereğidir söylenen. Bu söylem, söz ve karar hakkının kimde olduğunu, kimlerin birlikte yol alması gerektiğini de açık şekilde mimler.
Buradan anlıyoruz ki sürecin başlama nedeni, dolaylı olarak “barışa karşı sorumluluktan” geliyor.İkinci olarak, girişte, en güçlü düzeyde altı çizilen kavramın ‘önderlik gerçeği’ olduğu görülüyor. “Mesihçilik olarak değil, emekle yaratan önderlik", "Kolektif önderlik inşası" ve “50 yıldır doğru anlaşılmayan” olarak tarif ediliyor bu gerçek.
Giriş bölümü özetle Öcalan’ın tarih okumasının ve PKK pratiğinin öz-eleştirisinin temeli ile ilgilidir. Geleneksel ve milliyetçi yaklaşımlar reddediliyor, PKK'nin başarısı varlık bilinci olarak gösteriliyor ve açmazı da ‘özgürlüğe geçememe, anlaşılamama’ olarak vurgulanıyor. Yeni dönemin "Barış ve Demokratik Toplum" ekseninde, devletle doğrudan diyalogla şekilleneceğinin sinyali açık şekilde ifade ediliyor.
Girişin son bölümüne doğru “Demokratik toplumun yoğun çabası içindeyiz. Bu eşikten atlamak istiyoruz. Nedir bu, savaş ve ayrılıkçı çatışma sürecinden barış ve demokratik bütünleşme, Türkiye Cumhuriyeti’yle özellikle. Diğer devletlerle ise Irak, İran, Suriye devletleri içinde benzer süreçler devreye girecektir” demektedir.
Burada süreç iyi giderse dört parçada Kürtlere karşı açılan savaşın yerini, içerme rekabeti üzerinden gideceği öngörüsü vardır. Sadece Türkiye’de değil her tarafta Kürt meselesine dair gelişme arzusudur bu.Giriş bölümünde tartışılan kritik bir olay da “Uydurma Sunnilik ve Alevilik” konusudur. Öncelikle neyi ifade etmektedir bu kavramlar? Geçmiş yıllardaki çözümlemelerinden yola çıkarak, Öcalan’ın buradaki eleştirisi kapitalist modernite ve ulus devletin Sünnilik ve Aleviliğe müdahalesi olarak anlıyorum. "Uydurma Alevilik" ve "Uydurma Sünnicilik", Türkiye'de Kürtlerin etnik kimliklerini bastırmak ve asimile etmek için Türk ulus-devletinin dayattığı yapay dini kimlik kategorileridir. Bu terimler, özellikle 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında, kapitalist modernite ve ulus-devlet ideolojilerinin yükselişiyle birlikte kullanılmıştır. Bu süreçte, Kürtlerin geleneksel dini pratikleri devlet tarafından onaylanmış, ancak Kürt kimliğini yansıtmayan Alevi veya Sünni kimlikleriyle değiştirilmiştir. Devlet bu kavramlar üzerinden parçalama stratejisi izlemiştir. Kavramları kendi stratejisi ekseninde olabildiğince standartlaştırmaya çalışmıştır. Sunniliğin resmi devlet dini haline getirilmesi böyle bir girişimin sonucudur.
Burada geçen uydurma kavramı, kavramların kendine has özgün içeriğinin değiştirilmesidir. (E.Said’in dışarıdan dayatılan kimlik dediği şeyi anımsatan)
Örneğin geleneksel Alevilik “Çok sesli, esnek ve yerel” iken, uydurma Alevilik, “merkezi, kurumsal ve siyasi araç” halindedir. Aynı şekilde geleneksel Sünnilik “mezhepsel çeşitlilik” taşırken, uydurma Sünnilik “tek tip ve devlet kontrolünde bir kimlik” ifade eder.
Öcalan böylesi bir giriş ve tartışmadan sonra projeksiyonu en geriye çevirir ve modern Kürtlüğün varlık/yokluk haline çevirdiği oklarla hızla koşar.
Bir sonraki yazıda, bölümlerin tek tek içeriğine yoğunlaşacağım.

Abdullah Öcalan’ın ‘Perspektif’ metni
Öcalan’ın politik raporuna dair
- Kürtler ve varlık (5 Haziran 2025)
- Doğa ve toplum (6 Haziran 2025)
- Toplumsal doğa ve sorunsallık (7 Haziran 2025)
- Tarihsel toplumda devlet ve komün ikilemi (8 Haziran 2025)
- Modernite (9 Haziran 2025)
- Kürt gerçekliği, judenrat, sömürge ötesi mesele... (10 Haziran 2025)
- Fesih ve yeni dönem perspektifleri... (11 Haziran 2025)
(ÖA/Mİ)











