CMK hükümlerine göre, kamu davası açma görevi Cumhuriyet Savcısınındır. Eğer soruşturma evresi sonunda toplanan deliller suçun işlendiği hususunda "yeterli şüphe oluşturuyorsa" bir iddianame düzenler (Md.170). Özellikle dikkat edilmelidir ki, Cumhuriyet Savcısı düzenlediği iddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece lehine olan hususları değil, lehine olan hususları da ileri sürebilir. Bu durum istisnaları dışında pek sık iddianamelerde görülmese bile, yasada düzenlenmiştir. Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. (Md 172)
Kars'ın Digor ilçesindeki DTP'nin seçim bürosunun açılışı sırasında yapılan konuşmalar hakkında başlatılan soruşturma sonunda verilmiş olan Digor Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/34 Soruşturma no ve 2009/137 Karar nolu 20.05.2009 tarihli "Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar"ı basında geniş olarak yer aldı...
Kürtçe konuşma veya seçimler sırasında Kürtçe propaganda suç mudur?
Soruşturmaya konu olayda DTP'nin seçim bürosunun açılışı sırasında Belde Belediye Başkanı halkı Kürtçe birkaç kelime ile selamlamış. Kars DTP İl Başkanı ile DTP Merkez Yöneticisi açılış konuşmalarını Kürtçe yapmış...Emniyet tarafından tutanak tutulmuş. Açılışta kayıt yapılmış ve CD'ye çekilerek Savcılığa gönderilmiş.
Savcılık tutanak ve CD'yi inceleyerek Siyasi Partiler Kanununa ve 298 sayılı Seçim Kanununa muhalefet edilmediğine dair 20.05.2009 tarihinde takipsizlik kararı vermiş...
Karar içeriği aynen şöyle:
"09/02/2009 günü Digor ilçesi Kars Caddesi no.23 sayılı yerde Demokratik Toplum Partisinin seçim bürosunun açılışının yapıldığı bu açılışa DTP Dağpınar Belde Belediye Başkanı şüpheli A.E., DTP Kars İl Başkanı V.M. ve DTP Genel Merkez Yöneticisi şüpheli C.Ç.'da katıldığı,
Digor İlçe Emniyet Amirliğince 09/02/2009 günü yapılan seçim irtibat bürosu açılışı sırasında her üç şüphelinin de "Kürtçe" konuşma yaptıklarına ilişkin tutanak tutulduğu ve açılış sırasında kaydedilen cd'nin de Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderildiği, çözüm tutanakları ve cd'ler incelendiğinde şüpheliler V.M.ve C.Ç.'un 29 Mart Yerel Seçimlerine ilişkin olarak Kürtçe diliyle konuşma yaptıkları, bu şüphelilerin konuşmasının sonunda büro açılışının sonlanmasından önce şüpheli A.E.'in de yalnızca halkı elamlayacak ibareler içeren Kürtçe sözler söylediği anlaşılmıştır.
298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen kütükleri Hakkındaki Kanunun 58.maddesinin Propaganda için kullanılan el ilanları ve...diğer seçim propagandalarında Türkçe'den başka dil ve yazı kullanılması yasaktır." ibareleri içerdiği, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 81.maddesinin ise Siyasi Partiler c) "Tüzük ve...propagandalarında Türkçe'den başka dil kullanamazlar" ibarelerini taşıdığı ve bu hükümlere aykırı hareketin cezai yaptırıma bağlandığı, bu düzenlemelerin 01/11/1928 tarihli 1353 numaralı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanuna istinaden yapıldığı,
Her ne kadar her iki kanun içeriğinde Türkçe'den başka dil ve yazı kullanılması yasaklanmış ise de 01/01/2009 tarihinden itibaren Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun 6. Kanalında TRT ŞEŞ adı altında Kürtçe diliyle yayın hayatına başladığı gibi medya organlarında da görüldüğü üzere devletin üst düzey noktasında bulunan yönetici ve bürokratların dahi Kürt ırkına mensup Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile görüşmeleri sırasında Kürtçe diliyle hitap ettikleri gerçeği karşısında artık bu iki kanunda Türkçeden başka dil kullanılması yasaktır hükmünü taşıyan maddelerinin hükümsüz kaldığı ve uygulama olanağının bulunmadığının kabulü gerekmekle,
Şüpheliler hakkında CMK 172 ve 173 maddeler gereğince KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,...(...) itiraz yolu açık olmak üzere karar verildi. 20/05/2009."
Bir devletin "resmî dili" olması kabul edilebilir bir gerçektir. Ama "resmi dili" olan devlette insanlar, çeşitli diller konuşabilirler, yazabilirler...Devlet resmi dilini, yasaklar yoluyla korumamalıdır. Anımsarsanız bunun en iyi örneklerinden birisi 1983 yılında 12 Eylül döneminde çıkarılmış olan 2932 sayılı "Türkçeden Başka Dillerle Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun"dur. Bu yasaya göre "Türk Devleti tarafından tanınmış bulunan devletlerin birinci resmî dilleri dışındaki herhangi bir dille düşüncelerin açıklanması, yayılması ve yayınlanması yasak"tır. (Madde 2). Böyle bir düzenleme nasıl bir zihniyetin ürünü ise 12 Eylül mantığı da aslında o kafadır...Bu kanun Terörle Mücadele Kanununun 12 Nisan 1991 tarihinde yürürlüğe girmesiyle kaldırılmıştır.
Anayasanın 26. maddesinde "Düşüncelerin açıklanmasında ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz" cümlesiyle başlayan düzenleme ile ve basın özgürlüğünün düzenlendiği 28. maddenin ikinci fıkrasındaki "Kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dilde yayım yapılamaz" şeklindeki düzenleme 2001 yılındaki Anayasa değişikliği ile kaldırılmıştır. (3.10.2001 kabul tarihli 4709 sayılı Kanunla yapılan Anayasa Değişikliği)
Siyasi Partiler Kanunu Md.43/3'e göre "(...) Aday adayları Türkçeden başka dil ve yazı kullanamazlar". Md.81'e göre siyasi partiler "Tüzük ve programlarının yazımı ve yayınlanmasında, kongrelerinde, açık veya kapalı salon toplantılarında, mitinglerinde, propagandalarında Türkçe'den başka dil kullanamazlar; Türkçe'den başka dillerde yazılmış pankartlar, levhalar, plaklar, ses ve görüntü bantları, broşür ve beyannameler kullanamaz ve dağıtamazlar". 298 sayılı yasadaki yasaklar gözden geçirilmelidir. Bu düzenlemeler düşünce ve ifadeleri yayma özgürlüğüne ve siyasal örgütlenme hakkına aykırıdır.
Digor Savcılığının Takipsizlik kararı yasa yapıcılarına ve yazıcılarına yol gösteren bir nitelik taşımaktadır. Bu yasalar gözden geçirilmelidir. Bu karar böyle okunmalıdır.
Bir yandan temel hak ve özgürlükleri savunmak, diğer yandan "yasakları" korumak ve hatta benimsemek ve hatta gerektiğinde kullanmak üzere satır aralarında saklamak zihniyetinden vazgeçmelidir. Yol haritası unutulan ama var olan kanunların üstü çizilerek yeniden çizilmelidir.(Fİ/EÜ)