Başkalarının hayatlarına dair ahkâm kesenleri, onlara don biçenleri hiç sevmedim! Başkalarının çektiği acıları görmezden gelerek ona akıl vermeye çalışanları gördükçe aklıma "İvan İlyiç'in Ölümü" gelir. Tolstoy'un yoğun içerikli bu romanı, gerçek bir olaydan, İvan İlyiç adlı bir yargıcın ölümünden hareketle yazılmıştır. Romanın en etkileyici bölümlerinden biri şöyledir: İvan İlyiç'in ölümünü duyanlar önce şaşırır, ah vah ederler, üzülürler ama hemen sonrasında içinden şöyle düşünürler: İyi ki ölen ben değilim, ölen o!
Down sedromlu, spastik vb. engelli çocukları gördüğünde insan, bunların haline ve ailelerine üzülür, sağlık diler ve bu hal karşısında canı sıkılır, hatta yardımcı olmak ister. Öyle ki, bu çocukların sağlık sorunlarına çözüm getirme hayalleri bile kurar.
Sonra...
Sonra çok büyük ihtimalle şöyle düşünür: 'İyi ki benim çocuğum böyle değil! Böyle bir durumda ne yapardım ben vs.'
Bütün bunlar insan gerçeğinin bin bir halindendir.
Ülke gündemine, iktidarın zihin dünyasının bir parçası olan kürtaj konusu yoğun olarak sokuldu. Dolayısıyla döllenmeden kaynaklı engelli çocukların doğumları hususu da tartışılmakta. Anne karnında, bu şekildeki 'canlının' erken bir aşamada teşhisi mümkün olduğundan, kürtaj yoluyla bu tür doğumların önüne geçerek, dünyaya gelecek çocuğun acı çekmesini önlemeyi savunanlara karşı ileri sürülen şu görüşe ne demeli?
Sosyolog Suheyb Öğüt, Taraf gazetesindeki yazısında şöyle diyor:
"Bir de down sendromlu, spastik, engelli doğacak çocukların doğmasına mani olmak için kürtajı savunanlar var. Down sendromlu da olsa spastik de olsa her insanın yaşama hakkı vardır...İkincisi bu tür bebeklerin dünyaya gelmelerindeki hikmeti hiçbir zaman tam olarak bilemezsiniz. Şayet Sabancılar kürtaj yaptırmış ve spastik olmayan çocuklara sahip olmuş olsalardı o zaman şu kadar spastik çocuk Sabancıların yaptıkları yardımlardan, kurdukları kurumlardan ve verdikleri hizmetlerden mahrum kalmış olacaklardı" diye devam ediyor.
"Her insanın yaşama hakkı vardır" cümlesini paragrafına sokan yazar, sanki kürtajı savunanlar böylesi insanların yaşama hakkına karşıymış gibi göstererek, hiç de etik davranmıyor.
Yaradılış görüşüne göre, her şeyin bir hikmeti vardır.
Ancak bu ilahi görüşün yukarıdaki paragrafta yer aldığı şekliyle yorumlanması, ne yaradılış felsefesine ne de onun ahlaki değerlerine uygundur. İyilik için kötülüğün olması gerekir. Spastik çocuklar için bakımevleri ve sağlık merkezleri kurmayı yaradılış felsefesinde bir iyilik olarak görmek, spastik çocukların varlığını da kötülük olarak görmeyi gerektirir. Çünkü o iyilik, kendisini kötülüğün varlığıyla tezahür ettirir. Peki, böyle olduğunu varsaysak bile; söz konusu kötülüğü, yani down sendromlu, spastik vb. çocukların varlığının daha çocuk olmadan önce kürtaj yoluyla yok edilmesi, yine yaradılış teorisine göre daha hayırlı olmaz mı?
İyilik için o çocukların ne suçu vardır ki, Yaratıcı, onları bir 'kötülük' öğesi olarak yaratır?
Bu tartışma çok uzar, bir sonuca gitmez ve metafizikte de söz bitmez!
Ayrıca bu konunun çözümü ve yasal dayanağı, yaratılış teorisi olamaz!
Peki, Sabancılar çocuklarının spastik olacağını bilerek mi yaptılar?
Çocuğumuz spastik olursa, bu vesileyle biz de ne güzel onlar için yardımlarda bulunuruz mu dediler?
Çocuğu spastik olmayanlar, spastiklere yardımda bulunamaz mı?
Görüldüğü gibi saçmalığın sonu yok!
* * *
Down sendromlu, spastik vb. engelli çocukların doğurulması üzerine ahkâm kesen Öğüt, anlaşılan, başkalarına öğüt vermeyi çok seviyor.
Kendinin böyle bir çocuğu olsaydı, ne düşünürdü acaba?
Ya da böyle çocuklara sahip olan aileler hakkında ileri geri konuşma hakkını kendinde gören Öğüt, onlara hiç sormuş mu, çocuğunuz ve siz ne çekiyorsunuz diye?
Uzaktan davulun sesi hoş gelir derler; davul hele bir kulağının dibinde gümlesin, o koşulların içine gir bakalım, ne oluyor?
Yüzleşmekten kaçınmak!
Türkiye'de özellikle cinsel alanlar üzerinde istatistikler yapılmıyor. Çünkü bu türden istatistikler, toplumsal hayatın görünen yüzünün arka planının ölçülebilir verilerini sunarlar. Yer altı, yer üstünün bastırılmışlığında, bir yer altı nehri gibi toplumun damarlarında akar. Yer altı, bir magma gibidir; zaman zaman duman ve lav püskürterek kendini gösterir.
Böylesi araştırmaların, istatistiklerin yapılması gerçeğe bir yolculuktur. Gerçek çıplaktır ve yalnızca siyasi iktidarlar için değil, toplumdaki ahlaki, geleneksel, dinsel, ideolojik vb. bütün iktidar adacıkları için de korkutucudur.
Örneğin Türkiye'de ensestin, pedofilinin, zoofilinin vb. durumu nedir?
Elimizde bir veri var mı?
Hayır!
Peki, down sendromlu, spastik vb. engelli çocuklar ve aileleri üzerine ciddi istatistikî veriler var mı? Bu çocukların ve ailelerini neler çektiklerine dair gerçek hikâyeler var mı?
Hayır!
Örneğin bu koşullar nedeniyle intihar edenlerin bir istatistiği var mı?
Yok!
Ama ben bu koşullardan dolayı üç tane intihar vakasını biliyorum!
Kim bilir toplumda ne kadardır?
Başkaları üzerinden ahkâm kesmek kolay. Tıpkı İvan İlyiç'in ölümünü duyan arkadaşlarının üzüntüleriyle birlikte, "İyi ki ben yaşıyorum, ölen o" demeleri gibi.
İktidar, kendi dünya görüşünü bireye dayatarak bunun üzerinden yasa yaparsa, örneğin kürtajı yasaklamak gibi; bu durum, daha çok acıya, daha çok ölüme neden olacaktır. (HŞ/HK)
*Karikatür: Halis Dokgöz