başbakanın kürtaj ve sezaryen konusunda başlattığı tartışmadan çok daha önce sevgili prof.dr. ayşe akın bir toplantı çağrısı göndermişti.
6 haziran tarihinde ankara'da gerçekleşen, "çok taraflı", "sivil" ve "bilimsel" nitelikli bu toplantının başlığı "güvenli olmayan düşükler ve medikal abortus (tıbbi düşük )"tü.
söz konusu tartışmalar medya üzerinden olabilecek en geniş şekilde gerçekleştiği sırada toplantı yapıldı. prof. dr. akın toplantının hemen sonrasında tıpkı çağrı gibi toplantının sonuç bildirgesini de paylaştı. toplantıya çeşitli sektör ve disiplinlerden yaklaşık 150 kişi katılmış. dahası görüş birliğine vararak bir de "sonuç bildirisi" yazmışlar.
her sözcüğü çok önemli ve anlamlı olduğu için önce bu metni aynen paylaşıyorum.
sağlık hizmeti sunanlarının güvenli düşük ve tıbbi düşük konusundaki görüşleri , algıları ve uygulamaları araştırması sunum toplantısı kapanış / sonuç bildirisi
halen sağlık hizmeti sunan personelin ve tıp ve hemşirelik fakültesi öğrencilerinin güvenli düşük ve tıbbi düşük konusundaki görüşleri, algıları ve uygulamalarına ilişkin başkent ve hacettepe üniversitelerinin, dünya sağlık örgütü işbirliğinde, ankara, izmir, manisa ve van illerinde yürüttükleri araştırmanın bulgularının sunulduğu bir toplantı 6 haziran 2012 tarihinde ankara'da düzenlenmiştir. uluslararası kuruluşlar, türkiye'nin çeşitli illerinden katılan üniversiteler, sağlık bakanlığı çalışanları ve yöneticileri, stk'lar ve diğer sektörlerden oluşan, çoğunluğu kadın hastalıkları ve doğum, halk sağlığı, aile hekimliği uzmanları, pratisyen hekimler ebe ve hemşirelerden oluşan toplam 150 katılımcı tarafından toplantı sonunda aşağıdaki görüşler oluşmuştur;
güvenli olmayan düşüğün önlenmesi konusunda
* toplantıda sunulan bilimsel kanıtlar, dünya ve türkiye istatistikleri, "güvenli koşullarda yapılmayan düşüğün" kadın sağlığı yönünden son derece tehlikeli ve de anne ölümlerinin en önemli nedenleri (abç)nden olduğunu ortaya koymuştur.
* doğurganlığa karar verme hakkının, uluslararası belgelerde de vurgulandığı gibi "bireylerin, ailelerin özellikle de kadınların özgürce kullanacakları bir insan hakkı olduğu, bu karara kimsenin müdahale etmemesi gerektiği" vurgulanmıştır.
* türkiye'nin geçmişte izlediği üreme sağlığı politikaları pek çok ülkeye örnek olacak özellikte olup, kadın anne ve çocuk sağlığına olan olumlu etki ve katkısı yıllar içinde yapılan bilimsel araştırmalarla ortaya konulmuştur.
* türkiye'de sağlıksız koşullarda yapılan düşüklerin anne ölümlerine neden olmasının önüne geçmek amacı ile düşükler, 10 haftaya dek yasallaştırılmıştır. bu yasa ile getirilen diğer önlemlerle, etkili gebeliği önleyici yöntem kullanımı da hızla artmıştır. ayrıca bu yasanın uygulanması, isteyerek düşüklerin anne ölümlerinin içindeki payının % 2 lere kadar düşmesini sağlamıştır.
* isteyerek düşüklerin yasa ile yasaklanması düşük yapmayı azaltmamakta aksine sağlıksız koşullarda yapılan düşükleri arttırarak anne ölümlerinin artmasına yol açmaktadır. (abç) bunun yaşandığı pek çok ülke örneği bulunmaktadır.
* isteğe bağlı düşüğe olan ihtiyacı azaltmanın en etkili yolu, danışmanlık dahil aile planlaması hizmetlerinin tümünün herkesçe erişilebilir şekilde genel sağlık sigortası kapsamı altına alınmasıdır
* türkiye'de daha önce yapılmış olan "faz 3 klinik araştırmaların ve sunulan araştırmanın sonuçları" göz önüne alındığında, cerrahi düşük yönteminin risklerini taşımayan, gebeliğin erken dönemde sonlandırılmasında çoğu avrupa ülkeleri olmak üzere halen dünyada 50 den fazla ülkede uygulanmakta olan "tıbbi düşük - cerrahi müdahale olmaksızın ilaçla yapılan düşük yönteminin" (abç)de türkiye'de , kadınlara standart üreme sağlığı hizmetleri içinde bir seçenek olarak sunulması uygun olacaktır.
* tıbbi düşük yönteminde kullanılan mifepriston ve misoprostol'ün türkiye'de de tıbbi düşük yönteminde kullanılması için ruhsatlandırılma işlemi gecikilmeden tamamlanmalıdır."
açılış konuşması
prof.dr. ayşe akın bu sonuç bildirisine ek olarak, mesajında söz konusu toplantıda yaptığı açılış konuşmasından bir bölümü de kaydetmiş:
"avrupa konseyi esitlik komisyonu 4 haziran 2012 tarihinde yani 2 gün önceki açıklamasında; türkiye'deki, kadın haklarına ilişkin gerilemeler kabul edilemez şeklinde bir açıklama yaptı ve üst düzey yöneticilerin açıklamaları karşısında endişelerini dile getirdi.
konsey açıklamasında, cinsel sağlık ve üs konuları da dahil olmak üzere, kadın hakları konusunda hiçbir geri adım kabul edilemez dedi ve 2008 yılındaki 1607 sayılı kurul kararına dikat çekerek, 'düşüğün yasaklanması daha az kürtaja değil gizli (kaçak- merdiven altı, arka sokak) düşüklerin yapılmasına yol açar'. bu yasaklamaların kadın hayatını tehlikeye sokacağını vurguladı.
yine konseyin vurguladıkları arasında; 'tüm insanların, özellikle kadınların, fiziksel bütünlük ve kendi bedenlerini kontrol etme özgürlüğüne saygı duyulması gerektiği' ve 'bu hakkını kullanarak, düşük/kürtaj yaptırıp yaptırmama konusunda nihai kararın kadının kendisine ait olması gerektiği' hususu bulunmaktadır.
diğer taraftan dsö avrupa bölgesi direktörü zsuzsanna jakab 30-31 mayıs 2012 tarihlerinde yani bir hafta önce letonya'da katıldığı 'güvenli düşük ve sağlık hizmetleri' konulu ua toplantıda: dsö'nün, güvenli olmayan düşüklerin önlenmesinde öncü rolü olduğunu bunu sağlamada da, düşüğün sağlıklı koşullarda yapılmasının önündeki bariyerleri tam olarak ortaya koyup anlayabilmek için , diğer ülkelerin deneyimlerinden faydalanılması gerektiğini vurgulamıştır. hep birlikte, düşüğü nadir başvurulan ancak ulaşılabilir ve sağlıklı ortamda gerçekleştirilen bir yöntem haline getirebileceğimize gönülden inanıyorum. dsö'nün, istenmeyen gebeliklerin ve güvenli olmayan düşüklerin azaltılması ve bu hizmetlerin geliştirilmesi; sağlıkta eşitsizliklerin ortadan kaldırılması yönünde çalışan ülkeleri desteklemeye devam edeceği konusunda güvence vermiştir."
ne yapılmalı
bu ülkenin yetkili, sorumlu karar vericileri, toplumun bütünü ve insanların yaşama haklarının gereği konularında eğer salt inançları ile davranmıyor ve bir "akıl tutulması"na da duçar olmamışlarsa bu sözlerin gereklerine aynen uymalıdırlar. çok açıktır ki, tersine davranışlar ve alınacak kararların tümünün bedeli "insan/kadın canı ve sağlığı" olacaktır.
bu bedeli gözü kapalı kabul edenlerin insani, vicdani ve hukuki olarak "sorumlu" olacakları unutulmamalıdır.
"kürtajı yasaklamak ya da sınırlandırmak yerine" hak temelli bir yaklaşımla yapılması gerekenler en basitiyle şunlardır.
1. "kürtaj" kadının kazanılmış bir hakkıdır; devlet bu hakka kesinlikle dokunmamalıdır.
2. bu hakka ve gereklerine herhangi bir biçim ve yolla "dokunacak olanlara", "dokunulmasını teşvik edecek ve yönlendirecek olanlara", "hakkın kullanımı konusunda herhangi bir yol ya da araçla engel olanlara" devlet kendi araç ve unsurlarıyla müdahale ederek dokundurmamalı, hakkın gerçekleşmesini ve gereğini sağlamalıdır..
bu ikisi herhangi bir hak kategorisi için her koşulda gerçekleştirilmesi gereken "devletin yükümlülükleri"dir. ancak bunların var olması yetmez. bunlarla birlikte, daha önce yazdığım yazıda da vurguladığım gibi başta en zor durumda, "en uzakta, en güçsüz, bu hakkın gereklerine en çok gereksinimi olanlar" başta olmak üzere, ayrımsız ve eşit olarak tüm kadınlara yönelik olarak:
a) öncelikle sağlık ve güvenlik içinde, tıpku acil tanı ve tedavi hizmetlerinde olduğu gibi, hiç bir maddi karşılık beklenti ve zorunluluğu olmaksızın tam ve eksiksiz bir "üreme sağlığı hizmeti" sunulmalıdır.
b) her kadın, "doğurma yeteneği"ne sahip olduğu andan başlayarak bu durumları sona erene kadar, bu konuda gereksinilen her türlü bilgiye, araç-gerece, olanağa, desteğe, rehberliğe, sosyal hizmetler dahil olmak üzere, tüm unsur ve biçimleriyle tıbbi hizmete herhangi bir koşul dayatılmadan ve kendisinden herhangi bir karşılık ve/veya bedel bekleden ulaşabilmelidir.
3.tüm bunlar gerçekleşmekle birlikte yine de her kadın herhangi bir nedenle karşı karşıya kaldıkları gebeliklerinde, "kendileri istemesi" halinde; tıbbi, bilimsel temeller doğrultusunda ve tam bir güvenlik içinde gereksindikleri "kürtaj işlemi yaptırma" olanağına sahip olmalıdırlar. devlet buna yönelik olarak ülkenin her yerinde bu hizmet için gerekli olan birimleri oluşturmalı; yetersizlik halinde ve gerektiği durumlarda, özel kurumlardan ve özel hekimlerden, bedelini devlet kaynaklarından karşılamak koşuluyla (hizmet satın alarak) sunmalıdır. ayrıca söz konusu işlemin yalnızca basit bir "cerrahi girişim" olmadığı da unutulmamalı; işlem öncesinde, sırasında ve sonrasında bu operasyonun olumsuz ve kalıcı etki ve sonuçlarını giderecek psikolojik, sosyal ve ekonomik destek ve rehberlik de sunulmalıdır. devlet herhangi bir ayrımcılık söz konusu olmaksızın, her kadının gereksindiği bu hizmetlerin tümüne, eksiksiz bir şekilde ulaşabilmesini sağlamalıdır.
yaşama hakkının tamamlayıcı bileşeni olan sağlık hakkının gereği ve bu hakkı anayasal olarak garanti etme yükümlüğünde olan devletin de görevi budur. bu görevden kaçılamaz, kaçınılamaz!
kadınlar ve erkekler yalnızca "kürtaj yasağına karşı çıkmamalı" aynı zamanda bu hakkın gerektiği şekilde kullanılması taleplerini de yükseltmeli ve bunun için mücadele etmelidir. (ms/hk)
(*) http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/ekler/pdf/davetiye.pdf