Kürt meselesi yıllardır var. Değişmezi bu toprakların. Öteki ve beriki tarafın ölenlerinin; savaş çığırtkanlığı yapanlarla, barış zılgıtları çalma sevdasıyla yanıp tutuşanların isimleri değişiyor on yıllardır. Bir makale yazsan, isimleri usulca değiştirsen, ara ara yayımlayabiliriz.
Şu an. şimdi kalksak bir medya taraması yapsak on yılları kapsayan. En çok gözümüze çarpan etiketler "PKK, terör, şehit, terörist"tir. Ve bu literatürün zamanla kendini "geliştirmesi"yle türettiği yeni jargonlardır. Eğer ki oturmuşsan barış adına, ölerek yaşamayı öğrenememenin dahi edebiyatını yazamamanın zorluğu ile; yine yeni yeniden başlasak bir-üç-beş bir şeyler karalamaya, teori için de oturmadıysak masaya, aynı hattan tümcelerdir yazacağımız.
Yok ama, sıkılmamak lazım. Bu savaş/kan sevicileri, sevişgenleri, fetişistleri cirit atarken, bunu bir edebiyat güzelliğiyle güzellerken meydanlarda, kitaplarda, medyada, orada burada her yerde. Beyninin içine işlemesi için taktik savaşına girerken, insanın eli uzak duramıyor işte; aynı şarkıları, aynı barış şarkılarını seslendirmekten. Aynı barış halayları için zılgıtlar çalmaktan. Usanmıyor, usanamıyor.
Yazanlar, nasıl bir yerden yazar: Masasının başından. Dağa çıkanlar nasıl bir yerden çıkar: Tüm ezilmişlik dışlanmışlık öfkesinin içinden. Ölenler nasıl bir yerden ölür: Bir namlunun ucuyla ötekisinin arasından. Ağlayanlar nasıl bir yerden ağlar: Yüreğinin en derininden. Olay budur.
Ne duygusal moda bağlayıp, ikna cümleleri kurulası görünüyor şu sahne; ne de susulası aslında. Barış çığlıkları artık klasiğe bağlandı. Barış istemek artık klasik. Barış artık "terörist"lerin isteği(!) Barış demek artık hiç iyi bir şey değil. Barış demek artık, birilerinin işi. Barış artık fişlendi. Hem sözlükte fişlendi, hem hayatın ta içinden. Yasak barış demek. Tüm dillerin tüm lehçelerinde yasak. Anlamsal bir yasaklık. Barışın tüm içten yankısı, anlamsal bir eziklikte nedense. Artık öyle kodlandı. Kodlandırıldı.
O kadar asgari bir zeminden konuşsan da, asgari anlama düzeyin farklı. Ölmeyelim, öldürmeyelim lafı, çoğuna göre laf-ı güzaf. Herkes ölünen yerden konuşmuyor ki. Herkes skormetrelerin seyircisi. Kandan görünmeyen skormetrenin seyircisi. Bu ve türevindeki bu kelimelere yapılan terörist muamelesi benim nezdimde farklı noktalardan kaybolması gereken bir kelime. Artık "barış" çok lakayıt bir söylem gibi geliyor şahsıma. Çok sıradan. Artık kullanımdan çıkması gereken. Çoktan tarihte meydana gelmişliğiyle kaybolmuş olması gereken bir kelime. Basit bir kelime. Ölüm etiyolojisinden artık, ırkın, dilin, dinin, farklılıkların çıkması gerektiği gibi sıradan.
İnsan; neden bu kadar anlaşılmaz, neden ölmek ve öldürmemeye herkes bu kadar uzak. Kimdir bu nefreti bize enjekte eden. Nefretin, girdiği vücudun bir parçası olmasını sağlayan kim. Sinirlenmemek elde değil. O kadar büyük bir düzlem farkı var ki lafı anlatmak istediklerinle. Nereden, ne hattan, nasıl konuşulması gerektiği şaşırılası bir konu. Sen ölümlere üzüldüğünü söylüyorsun, öteki ölümlere sevincini gösterme telaşında. Hem kendince kendi tarafının ölümüne, hem de diğer tarafın imhasına. Sen barış deyip bitirmek istersin, diğeri kök kazıma.
Bariyerler
Beyin bariyerleri gibi, ülke bariyerleri konusunda, seçici bir geçirgenlik yaratıp, kendi olanı, kendince olanı hududuna alma telaşındakiler, kime neye göre kuruyorlar bariyerleri, ne için taarruza geçiyorlar. Farkındalar mı. Bu seviciliğin, bu ölüm makinesi olma arzusunun bir noktada kırılacağından mı, artırdıkça artırıyorlar düşman edebiyatını. Şanlı geçmişlerinin, o geleneksel enerjilerinin bu sorunun şu şekliyle, şu imha yöntemiyle biteceğine yardımcı olacağını mı düşünüyorlar.
Daha ne kadar kanacak bu halk bu ağızlara. Kafalara. Daha ne kadar sürükleyecek bu bizi yokluğa, yok oluşumuza. Yaşamın içindeki, kalanların, kalan sağların bile, sağ olduklarını anlamadıkları şu yaşamda, yaşanılası bir hayat özlemini dahi çekemediklerini, çektirilmediklerini ne zaman anlayacak, anlayacağız. Sorunun totalde, ölüm sorunun öte var olma sorunu, değerince yaşama meselesi olduğunu ne zaman kavrayacağız.
Tüm sis perdesi yaratan söylemlerin arkasında, tüm bu teklik, tek tiplik halinin, birilerinin -çok az sayıdaki birilerinin- yaşamının katalizörü olduğunu, ölenlerin ve ölümlere sevinenlerin yaşamlarının o çok az sayıdaki birilerinin konforuna hizmet ettiğini; yaşanılası, emeğin kutsallığının anlaşılarak, kutsallığının var olması ile dillendirilmediği bir dünya özlemini, bu söylemlerin molozları ile ne kadar daha zorlaştıracaklar. Bizler de mi taşıyıcısı olacağız o molozların. Farklı bir dünyanın kapısının önüne. Açılmasın diye kapılar.
Bizler, daha ne kadar sonra o kapının zorlanması gerektiği anlayacağız. Hep beraber?
Ölümden öte, var olmak için. Tam manasıyla var olmak. (BŞ/TK)