İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Kürt sorununa getirecekleri çözümün dünyaya örnek teşkil edeceği iddiasında. Başbakan'ın 11 Ağustos nutku dönüşü olmayan bir barış sürecine girildiğinin göstergesi olarak genel kabul gördüğüne göre, dünyada yaşanmış ya da yaşanmakta olan barış süreçlerinden çıkılacak dersler, bizi nelerin beklediğini anlamamıza yardımcı olacaktır.
Angola'dan Kıbrıs'a, Güney Afrika'dan Filistin'e dünya üzerinde birçok barış süreci yaşandı ve halen yaşanıyor. Bu süreçlerden hangisinin Türkiye'ye örnek teşkil edeceğini öngörmek zor. Ama iki nedenle Kuzey İrlanda'nın barış sürecini karşılaştırmalı örnek olarak seçmek yararlı olabilir.
Bu nedenlerden en önemlisi, 'Kuzey İrlanda Sorunu' da 'Kürt Sorunu' gibi yüzyıllara yayılmış bir sorun ve 'barış süreci'nin 1969-94 arasında 25 yıl devam eden yoğun ve yaygın bir çatışma döneminin ardından başlamış olması. Bu yıl Türkiye Devleti'yle PKK arasındaki silahlı çatışmanın da 25. yılını idrak etmekteyiz. Bir başka benzerlik, İngiliz devletinin İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu'yla (IRA) doğrudan açık görüşmeyi reddettiği koşullarda muhatap olarak Sinn Fein'le müzakere masasına oturması ve bu durumun PKK-DTP ikilisi gözönüne alındığında bir analojiye olanak tanıyor olmasıdır.
Ama bu benzerlikler yanında, iki 'sorun' arasında birçok farklılığın varlığını da vurgulamak gerekiyor. Farklılıkların listesini coğrafya ile başlatabiliriz: Britanya ve İrlanda iki ayrı ada iken Türkiye'de Kürt varlığı gerek toprak gerekse nüfus yoğunluğu olarak bu kadar belirgin bir ayrıştırmaya olanak tanımıyor.
İkinci farklılık, şu an itibarıyla 'barış süreci'nin bir devlet politikası niteliği kazanmış olmaması. Özellikle muhalefetin meseleyi 'vatan hainliği' derecesine kadar abartan ifadeleri, barış süreci konusunda bir konsensüs oluşturmak üzere daha çok yol alınması gerektiğinin göstergesi. Oysa Kuzey İrlanda barış süreci, bürokrasi, genelkurmay ve siyasetçilerin hemfikir olduğu bir devlet politikası olarak başlatıldı ve hem Muhafazakar hem de İşçi Partisi hükümetleri tarafından aynı doğrultuda sürdürülerek sonuçlandırıldı. Türkiye'de devlet cephesinin parçalılığı dikkat çekerken Kürt tarafında ise bir konsensüs ve yekpare bir siyasal iradenin varlığı gözlemleniyor. Oysa Kuzey İrlanda'da gerek etnik köken gerekse de dinsel inanç olarak iki farklı toplumun varlığı, Protestan/Kraliyet yanlısı nüfusun barış koşullarına ikna edilmesini en önemli sorun haline getirmişti. Bu farklılık, Türkiye barış sürecinin İngiltere'ye göre arz ettiği bir avantaj olarak anlaşılmalı ve değerlendirilmelidir.
Aşağıda, İrlanda sorununun kısa bir kronolijisi ardından 1994'te başlayan barış süreci başlıca ögeleri ve özellikleri ile ele alınacak.
'Kuzey İrlanda Sorunu'
Kuzey İrlanda'daki çatışmanın kökleri 17. yüzyılın başlarında İngiliz ve İskoç yerleşimcilerin bölgeye gelerek buradan bütün İrlanda adasını yönetmeye başlamalarına dayandırılabilir. Bu yerleşimciler, tamamı Katolik olan İrlanda halkının aksine Protestan mezhebine mensuptular ve Londra merkezli Kraliyet adına üzerinde yerleştikleri altı eyaletin adını "Ulster" koydular.
1922'de Serbest İrlanda Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etmeyi başardı ancak kuzeydeki 'Ulster' meclisi İngiltere'ye bağlı kalma kararı aldı. O tarihten bu yana, bu altı eyalet Kuzey İrlanda olarak adanın geri kalanından ayrı durmaktadır. 1960'lı yıllarda, İngiltere'den ayrılma ve Birleşik İrlanda talepleriyle cumhuriyetçi Katolik halkın başlattığı protesto eylemleri, çok geçmeden 'Kuzey İrlanda sorunu' olarak bilinen durumun belli başlı aktörlerini üretti. Önce Protestan paramiliter 'Gönüllü Ulster Güçleri' ortaya çıkarak cumhuriyetçi topluma karşı şiddet eylemlerine girişti. Ardından, 1969'da İngiltere askeri birlikleri 'barışı tesis etmek' gerekçesiyle bölgeye sevk edildi ve 1972'de Kuzey İrlanda'nın özerk statüsü sonlandırılarak doğrudan Londra'dan yönetim başlatıldı.
1916'da Dublin'de örgütlenerek (güney) İrlanda'nın bağımsızlık mücadelesini yürütmüş olan İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA), bu koşullar altında Kuzey'de 'Geçici IRA' adıyla yeniden örgütlendi ve İngiltere destekli rejime karşı silahlı mücadele başlattığını ilan etti. O günden bu yana, toplam 1,5 milyon nüfuslu Kuzey İrlanda'da binlerce yaralı ve sakat yanında, 3600 kişi hayatını çatışmada kaybetti. İngiltere basını, bu çatışmayı genellikle "IRA terörü" ya da "sekter çatışma" olarak kamuoyuna duyurdu.
1981'de IRA militanı Boby Sands'in cezaevinde açlık grevinde ölümüyle, İngiltere ve Protestanlar arasındaki koalisyon lehine sürmekte olan çatışmanın seyri değiştirmeye başladı. Boby Sands, ölümünden hemen önce Kuzey İrlanda bağımsız milletvekili olarak İngiltere Parlamentosuna seçilmişti.
Sands'in ölümüyle cumhuriyetçi hareket de siyasal sürece dahil olmanın önemini kavradı ve o güne kadar yürüttüğü 'seçim boykotu' taktiğini gözden geçirdi. Bu tartışmadan doğan cumhuriyetçi yasal parti Sinn Fein'in (İrlanda dilinde "Biz Kendimiz") sloganı "bir elimizde seçmen kartı, diğerinde silah" oldu. Taktik değişiminin ilk meyvesi, 1983'te Sinn Fein önderi Gerry Adams'ın İngiltere parlamentosuna milletvekili seçilmesiydi. IRA, bundan sonraki amacını İngiltere devletini Sinn Fein ile görüşme masasına oturmaya zorlamak olarak saptadı ve Britanya adası üzerinde bombalama eylemleriyle çatışmayı İngiliz kamuoyunun gözleri önüne taşımaya başladı. Bombalama kampanyası 1994'e kadar sürdü ve İngiltere'nin önemli kentlerinde 60 kişinin ölümüne yol açtı.
Barışa Doğru
Demir Lady Margaret Thatcher'ın 1990'ların başında iktidardan düşmesi ile birlikte İngiltere Devleti, cumhuriyetçi İrlanda hareketiyle görüşme yolları aramaya başladı. Yeni Başbakan John Major'un Kuzey İrlanda'da çatışan taraflara yaptığı görüşme çağrısı üzerine IRA 1994'te ateşkes ilan etti. Ancak hükümetin Sinn Fein'le görüşmeyeceğini açıklaması üzerine ateşkes geri alındı.
Bu aşamada dönemin ABD Başkanı Bill Clinton devreye girerek İngiltere hükümetinin protestolarına rağmen Gerry Adams'ı Beyaz Saray'a davet etti. İngiltere hükümetinin de benzer bir daveti yapması ancak iktidar değişimiyle mümkün oldu. 1997'de İşçi Partili yeni başbakan Tony Blair Gerry Adams'la başbakanlık konutunda görüştü ve Sinn Fein'in de resmen barış sürecine dahil edildiği ilan edildi.
Nihayet, Nisan 1998'de, IRA'nın silah bırakması karşılığında IRA mahkumlarının serbest bırakılması, İngiliz kuvvetlerinin geri çekilmesi, Kuzey İrlanda'da kendi parlamentosuyla yerinden yönetim hakkı ve İrlanda'nın birliği için referandum hükümlerini içeren "Paskalya Antlaşması" ABD temsilcisi George Mitchell'in arabuluculuğuyla imzalandı.
Paskalya Antlaşması'ndan bu yana, bir "Bağımsız Uluslararası Gözlem Komisyonu" denetiminde IRA bütünüyle silahsızlandırıldı. Eski düşmanlar, Protestan Demokratik Birlik Partisi ve Katolik Sinn Fein, 2007'de bir koalisyon hükümeti kurdular. Aynı yıl İngiltere Devleti, Kuzey İrlanda'daki bütün askeri operasyonları bitirdiğini ilan etti.
Barış süreci dersleri
Kuzey İrlanda Barış süreci 1994'te başladı ve ancak 13 yıl sonra, 2007'de bölgede tam bir barış sağlanabildi. Barışın en önemli muhalifi, Protestan toplum oldu. Protestanlar, İngiliz Devleti'nin kendilerini IRA teröristlerine "sattığı" hissiyatını uzun süre korudular. Bir Protestan papaz olan Demokratik Birlik Partisi önderi Ian Paisley, uzun süre İngiliz hükümetinin ihanet içinde olduğu vaazını sürdürürken bir yandan da "teröristlerle" asla görüşmeyeceğini ilan ediyordu.
Paisley, geçen 13 yıllık süre içinde Sinn Fein'le görüşmek zorunda olduğunu anladı. Dahası bugün aynı Paisley Kuzey İrlanda hükümetinin başbakanı ve birlikte çalıştığı başbakan yardımcısı Martin McGuinness yalnızca bir Sinn Fein önderi olarak değil, eski bir IRA komutanı olarak da tanınıyor.
Barış süreci, karşı cephede de birçok pürüz ve engele toslayarak ilerledi. Görüşmelerin başlaması çatışmaların sona erdiği anlamına gelmiyordu. IRA'yla paramiliter Protestan gruplar arasında çatışmalar yer yer önemli kayıplarla devam ederken, IRA'dan kopan "Real IRA" (Gerçek IRA) ve "Continuity IRA" (Devam IRA) gibi gruplar, İngiltere'de bombalamalar ve Kuzey İrlanda'da İngiliz askerlerine saldırılar biçiminde eylemleri yer yer sürdürdüler. O kadar ki, Mart 2009'da bile iki İngiliz askeri Real IRA tarafından öldürüldü.
Ama bu sorunlar, tarafların kararlılığı sayesinde barış sürecini ortadan kaldırmaya yetmedi. Paskalya Antlaşması hükümleri sistematik ve etkili biçimde hayata geçirildi. Kuzey İrlanda Parlamentosu oluşturulması, siyasi mahkumların salıverilmesi ve IRA'nın silah bırakması gibi antlaşma hükümlerinin uygulanması yanında İngiliz Devleti'nin jestleri de süreci olumlu etkiledi. Bu jestler arasında 19. yüzyıldaki 'Büyük Kıtlık'ta İngiltere'nin rolü nedeniyle özür dilenmesi ve bölgenin adının resmi metinlerde Ulster yerine Kuzey İrlanda olarak değiştirilmesi anılabilir.(ZY/EÜ)
Yarın: Kürt Barışı: Karşılaştırma Kriterleri
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
* Dr. Zafer Yörük, siyaset bilimci. Britanya'da Essex ve Londra Üniversitesi'nde, 2007'de Erbil'de çalıştı.