PKK'nin haziranda başlattığı silahlı eylemlilik ve sonrasında gelişen süreç başlıktaki konular arasındaki ilişkinin niteliğine önem kazandırdı. Ana hatlarıyla Haziran içinde tamamlanan ama bir türlü yayın şansı bulamayan bu yazının, biraz eskise bile, hâlâ önemli bir noktaya vurgu yaptığına inanıyorum.
Kürt sorunu, Kürtlerin kendi topraklarında göçmen gibi değil, Kürt olarak yaşayabilmesi sorunudur. 1980'li yıllarda PKK'nin ortaya çıkması Kürt sorununa bir kapsam ve derinlik kazandırmıştır. Süreç içinde PKK ile Kürt sorunu arasında bir ara kesit oluşmuştur.1990'lı yıllarda hem PKK, hem de Devlet, PKK ile Kürt sorununu aynı saymış ve bu temelde kimsenin tekrar yaşamak istemediği bir dönem geçirilmiştir. Devlet her iki sorundan da birlikte kurtulma hesabı yapmış ama istediği sonucu elde edememiştir. 2000 yılı sonrasında Devlet ara kesitin hiç olmadığı noktasına gelirken, PKK için ise hâlâ sadece ara kesit vardır.
Habur'daki coşku
2000'li yıllarda PKK'nin küçümsenmesi, ara kesitin varlığının ve mahiyetinin kavranamaması, dolayısı ile de uygun politikalar geliştirilememesi; geliştirildiği söylenenlerin ise bir türlü hayata geçirilmemesi bugüne gelişimizde önemli etmenlerdir. Ancak PKK'nin Kürt sorunu ile çakışmadığına inandığım bölümünün rolünü de görmemiz gerekiyor. PKK tam tanımlanmayan bir coğrafya üzerinde yaklaşık Kuzey Irak Kürt Federe oluşumu gibi bir düzenleme istiyor. Bu husus artık anlaşılmaya başlandı ve daha net ifade ediliyor. Burada Devletin egemenlik paylaşımını kabul etmeyeceğini, PKK'nin de bunu zorlayacak gücü bulamayacağını zikretmeye gerek yok. Esas vurgulamak istediğimiz, PKK sorununun Kürt sorunundan önemli bir boyutta farklı olduğu ve uygulamaya çalıştığı stratejik programın Kürt halkı nezdinde kabulüne yönelik hiç bir işaret olmadığıdır. PKK'nin projesi Kürt halkına olduğu gibi değil, genel bir 'Barış ve Demokratik Çözüm' projesi olarak sunuluyor. Ortalama bir Kürt insanının bundan anladığı savaşın sona ermesi, gerillanın sağ salim geri gelmesi ve Kürt kimliğinin tanınmasıdır. Barış grubunun karşılanmasında yaşananlar da bu çerçevede görülmelidir: Coşku gerillanın sağ salim dönüşünedir! Bir kaç günlük coşkudan sonra çoğunluk olayı unutmuştur. Eğer devlet yöneticileri yeterince basiretli ve cesur olsaydı, bunu kendi lehlerine kullanma olanakları bile olabilirdi. Evet, Kürtler bu isyanın da hüsranla bitmesini istemiyor ve bu anlamda destek de veriyor. Ama buradan PKK'nin egemenlik paylaşması anlamında bir "çözüme" halk desteği var sonucunun çıkarılması kanımca mümkün değildir.
Kürtler Kürt olmayı yeniden öğrenmeli
Kürtler açısından parlamento ve yerel yönetim temelinde yapılacak siyaset ile keşfedilecek birçok bakir alan vardır. Kürtlerin Kürt olmayı yeniden öğrenmeleri gerekmektedir. Yerel yönetimler Kürt insanının yeniden oluşumu sürecinde en önemli dayanak noktası olacaktır. Güney ile artan ilişkiler Kuzeyliler için çok önemli bir eğitim alanıdır. Yani önümüzdeki 10 yıllarda Kürtlerin rönesansı yaşanabilir. Üstelik Türkiye'nin AB uyum sürecinin kendi çıkarları açısından en etkili taşıyıcısı olarak her kesimden destek de alabileceklerdir. Bugün ise Türk halkının artan tepkisi potansiyel olarak destek olabilecek kesimleri geride durmaya itiyor. PKK'nin burada önerilen çerçevede tek meşru talebi siyaset kanallarının açılması olacaktır. Bu açıdan bakılınca PKK'nin yapması gereken silahlı mücadeleyi stratejik olarak devreden çıkarmak, egemenlik paylaşımı talebinden vazgeçmek ve kendini döneme uygun olarak konumlandırmaktır. Silahlı mücadele ile elde edilebilecek her ne idi ise bunlar 2000'li yıllar itibariyle kapitalize edilmiştir. 2005 sonrasında süreç esas itibariyle normal siyasi zeminde kalmış ve Kürt hareketinin esas ivme kazandığı dönem 2007 seçimlerinden sonra DTP'nin Meclis'te temsil edilmesiyle başlamıştır. Yani esas kazanımlar parlamento ve yerel yönetim temelinde yapılan siyaset yoluyla elde edilmektedir ve bunun da 2004 'atılımıyla' bir ilişkisi pek yoktur. Son eylemlerden sonra bölgede ortaya çıkan telaş ve farklı kesimlerce ortaya konan 'ateşkes' beklentilerini de herkes görüyor zaten.
Devlet ise Kürt, PKK ve İmralı sorunlarına biri biriyle çelişmeyen yaklaşımlar geliştirmek zorunda. Her şeyden önce AB uyum çalışmalarına hız verilmeli, siyaset yapmanın önündeki her türlü engel kaldırılmalıdır. PKK'nin silah bırakması durumunda nasıl bir politika izleneceğini, bu insanlara nasıl yaklaşılacağı net olarak ortaya konmalıdır. Bütün bunlar yapılırken iki sorun arasındaki kesişim unutulmamalıdır. Kürtler PKK sorununun bir terör sorununa indirgenmesine ve dağdakilere ya ezik bir teslimiyet ya da ölüm dayatılmasına razı değil. Evet, Kürtler PKK'nin silah bırakıp dönmesini istiyor ama Habur'da olduğu gibi! Kürtler dağdakilerin sağ salim gelip topluma karışmalarını istiyor; bu isyanın da bir hezimet, bir yenilgi içinde bitmesini istemiyor. Hem duygusal nedenlerle, hem de hiç kimse çocuklarının öldürülmesine razı olamayacağı için. Ve bir de içgüdüsel de olsa geçmişte de olduğu gibi kazandıklarını kaybedeceklerini düşünüyorlar. Bu nedenle Devlet, Kürtlere hukuk anlamında güven telkin etmelidir ki zaten PKK'nin silahlı varlığına son verebilecek güç olan Kürt halkının desteğini kazanmanın başka yolu da yoktur. Karar alma konumunda olanların anlaması gereken husus soruna bir isyan bastırma mantığı çerçevesinde yaklaşmanın onları, daha önceleri aynı konumda olanları yaptığı gibi, savaşın birikimli mantığının girdabına çekeceğidir. (NE/SP)
* Prof. Dr. Nazım Kadri Ekinci, emekli öğretim üyesi