Biliyorsunuz "açılım" derken, "barış" derken parlementoda kürtleri temsil eden tek parti olan Demokratik Toplum Partisi (DTP) kapatıldı. Sokaklarda gösteri düzenleyen Demokratik Toplum Partililere (DTP') polisler, faşistler, faşistlerin tetikçileri saldırdı. Göstericilerden yaralanan ve öldürülenler oldu. Medyada telkin mesajları birbiri ardına sıralanmaya başladı. Hafızalarımızda barışa dair ne var ne yoksa aniden toz duman oldu.
Tüm bunlar yaşanırken son bir yılda, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) işsizlik rakamlarını açıklamaya devam ediyordu. Mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik rakamları, hiçte anlatıldığı gibi iyimser bir tablo çizmiyordu. Sanayide kapasite kullanımı olumlu sinyaller verirken, her ne hikmetse işsizlik artıyordu. Biz alıp, verip ekonomiye can verdikçe, hani istihdâm artacaktı? Hiçbir sosyal güvenlik sistemi kapsamına girmeyen insanlar çoğalıyor, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) ve H1N1 virüsleri ölüm için yoksulları seçiyordu. Kriz ile birlikte işten atılan ilk kesimin aldığı işsizlik maaşlarının süresi şu günlerde doluyordu. Toplumun en yoksul yüzde 20'sinin payına, milli gelirin ancak yüzde 5,8'i düşüyordu.
Yine tüm bunlar olurken işçiler sel sularında, fabrika yangınlarında, yerin yüzlerce metre altında meydana gelen göçüklerde, tersanelerde can veriyordu. Bizlere, işsiz kalan insanlar gösterilirken ve kendimiz için de her daim kaygılanmamız tavsiye edilirken, halen bir işi olanların çalışma koşulları gittikçe "esnekleşiyordu". Günlük çalışma saati son bir yılda ortalama 14 saate çıkarken, maaşını alamayan işçilerin sayısı da gittikçe artıyordu.
Bunlar yaşanmaya devam ederken 2009'un ilk 7 ayında 953 kadın öldürüldü. Kadın cinayetleri 2002'den 2009'a kadar yüzde 1400 oranında arttı. 16 yaşındaki Medine Memi bu kadınlardan biriydi. Erkeklerle konuştuğu için babası ve dedesi tarafından öldürüldü. Dede ve baba genç kızı boğduktan sonra evin arka bahçesinde bulunan kümesin içerisine bir çukur kazdı. İki metre yüksekliğinde, bir metre uzunluğunda kazılan çukura bırakılan genç kızın cesedinin üzerine toprak örtüldükten sonra üzeri betonla kapatıldı.
Aynı zamanda geçirdiğimiz son bir yıl, işçilerin grev ve direnişlerine, kadınların sokaklara taşan isyanına, kürtlerin, alevilerin ve çevrecilerin gösterilerine de şahit oldu. Edirne giyim, Desa Deri, E-Kart, Sabah-atv, Sinter Metal, Stil ve Ağ tekstil, Dearsan, IBM, Okmeydanı hastenesi, Torgem Tershanesi, İnto denizcilik, Renta fabrikası, Esenyurt belediyesi, Ayzi Moda, Eti Gıda, İGDAŞ, Halkalı katon ve daha pek çok grev ve direniş gündeme geldi. Aleviler Kadıköy meydanını, Kürtler Topkapı Newroz alanını doldurdu. Kadınlar, kadın cinayetlerinin, tacizlerin, tecavüzlerin, kadına yönelik şiddet vakalarının peşine düştü. Hem patron, hem koca sömürüsüne karşı sadece 8 Mart ya da 25 Kasım'da değil, her daim sokaklardaydı kadınlar.
Sonra ne oldu? DTP kapatıldı ve aniden "Milletçe zor günlerden geçiyoruz, birlik ve beraberliğimizi koruyalım" söylemi ortalığı sarıverdi. Adalet bakanının açıklamasına göre son bir ayda 1582 gözaltı ve 36 tutuklama gerçekleştirildi. Nakliyat-İş sendikası yöneticileri de gözaltına alınanlar içerisindeydi. Kamu-Sen'e bağlı Türk Ulaşım-Sen ve KESK'e bağlı BTS'nin yöneticilerine işten uzaklaştırılma cezası verildi. Devlet demir yolu işçilerine, itfayecilere ve Tekel işçilerine yönelik uygulanan polis şiddeti, 1 Mayıs Taksim meydanını andırdı.
Biber gazının hemen üzerine su sıkmak kadar zalim bir işkenceye reva görülen Tekel işçilerinin içinde, milletvekillerinin dahi olması polisi durdurmadı. Vali yaptığı açıklamada "Provokasyon ihbarı vardı, müdahele etmesek daha kötü şeyler yaşanacaktı" dedi. Bu birlik ve beraberliğin hakları için direnen Kürtlere, işçilere, kadınlara karşı bir birlik ve beraberlik olduğu ortada. Diyorlar ki "Şimdi itidâl zamanı". Oysa ki işçiler, kadınlar, kürtler ve tüm ezilenler için zaman tam da ihtilâl zamanı.
Tahrik, provokasyon, birlik, beraberlik, zor günler söylemine ağır polis müdahelesi, gözaltı ve tutuklamaların eşlik etmekte olduğu günlerden geçerken, kimin kimle aynı gemide olduğu iyice muğlaklaşmışken, biz muhalifler halen "Kürtler nerede yanlış yaptı?", "Onlar zaten hatalı ama peki ya Kürtler?" üzerinden değerlendirmeler yapıyoruz. Oysa ki Kürt sorunu hiçbir zaman sadece Kürtlerin sorunu olmadı. Hâl böyleyken biz ne yaptık?(EK/EÜ)
* Ece Kocabıçak, Sosyalist Feminist Kolektif.