Kürt siyasetinin yerel yönetimlerde yer alma girişiminin ilk başladığı yıllarda, partinin kullandığı çok güzel bir slogan vardı: “Kentimizi de, kendimizi de biz yöneteceğiz.” Bu slogan, geleceğin nasıl şekilleneceği açısından oldukça büyük anlamlar taşıyan bir iddiaydı.
Çünkü bu cümle, halk ile yerel yönetimler arasındaki sorunları ortadan kaldırmayı vaat ediyordu. Bu iddianın bir diğer önemi ise, halk ve yerel yönetimin birlikteliğini sağlamaktı.
Partinin ilkelerinin ve düşüncesinin, iktidar olunan yerel yönetim birimlerine damgasını vurması hedefleniyordu. Böylece, ülke ve dünya kamuoyuna, Kürtlerin belediyeleri nasıl yöneteceği gösterilecekti.
Türkiye'deki eski alışılmış slogancı belediyecilik anlayışından vazgeçilip, toplumcu bir belediyeciliği halkla birlikte inşa etmek amacıyla eyleme geçilecekti.
Bu yapıldığında, mevcut belediye yönetim anlayışı ortadan kaldırılacak, klasik belediye anlayışına karşı halkın üzerinde bir akıntıya karşı mücadele edilerek, tüm zorluklar aşılacak ve halkın seçtiği yönetimlere verdiği destekle bir kentin halkla birlikte nasıl yönetilebileceği gösterilecekti. Tüm zorluklara halkla birlikte göğüs gerilecekti. Çünkü akıntıya karşı çıkmak için halk, seçilen yönetimlerin arkasında olacaktı.
Halkın destek rüzgarını arkasına alan yönetimler, kuşkusuz daha hızlı yol alacaktı. Bu yolculuk sırasında karşılarında duranların korkulu rüyası haline gelerek büyük bir fırtına yaratılacaktı. Çok iyi bilinen bir coğrafyada değişim ve dönüşüm hedeflenmişti.
Suyunu, havasını, toprağını, tarihsel kültürünü ve toplumsal kültürünü bildikleri, içinde yaşadıkları topraklarda yeni bir belediyecilik anlayışını, seçildikleri belediyelerde yapacaklarıyla ülkeyi sarsmayı amaçlamışlardı.
Belediyelerde yapılacak olanlar, bölgesel sınırlarla sınırlı kalmayacak, ulusal sınırlar içerisindeki diğer yerleşim yerlerine de Kürt belediyeciliği anlayışını ve halkla birlikte yönetme stratejisini taşıyacaktı. Kürt siyasetinin yerel yönetimler felsefesi, bunu söylüyordu.
Toplumsal üretim
Kürt siyasetinin yerel yönetim ilkeleri, yerel yönetim programı ve yerel yönetim anlayışının nasıl tanımlandığı belirlenmişti. Bu program, ülkenin klasik yerel yönetim anlayışının değişiminin ilk adımlarını atacaktı ve ülkede bir yerel yönetim devrimi gerçekleşecekti. Ancak, Kürt siyaset felsefesinin tanımladığı "Nasıl bir yerel yönetim?" anlayışının yazılı teorisi, pratikte teoride açıklanan yerel yönetim felsefesiyle örtüşmedi.
Yerel yönetimlerde seçilenler ve atananlar, maalesef Kürt siyasal felsefesini anlayan ve içselleştiren bireylerden oluşmadığı için, klasik belediye yönetim anlayışıyla belediyeler yönetilmeye devam etti.
Yaşam alanlarında toplumsal üretim ve yeniden üretim de dahil olmak üzere, belediye yönetimlerinde katılımcı yönetim süreçlerinde katılım sağlanamadığı için, yaşamsal ihtiyaçlar tanımlanamadı ve bu yüzden aynı toplumsal ihtiyaçlar karşılanamadı.
Slogan hayata geçirilmedi
Yerel yönetimlerdeki "Kentimizi de, kendimizi de biz yöneteceğiz" sloganı hayata geçirilemedi. Yerel yönetimlerde büyük bir değişim ve dönüşüme yol açacak yerel yönetim birliğinin inşası oluşturulamadı. "Nasıl bir belediye?" sorusu, partinin ilkeleri doğrultusunda yürütülmediği için, örgütsel işleyişin ilkelere aykırı olması ve yönetimlerdeki iç işleyiş sistematiğinin de ilkelere aykırı olması, ortaya atılan sloganın yaşama geçirilmesini engelledi.
Yerel yönetimlerdeki olumsuz ilkelere aykırı yönetim koşulları sonucunda, bölgeyi ve ulusal sınırlar içerisindeki belediyeleri temelden sarsacak olan halkla yönetme anlayışına kapı bile aralanamadı.
Yerel yönetimlerdeki ihtiyaç, yeniden yapılandırma değil, yeni bir yapılanmaydı. Ancak bu, seçilmiş ve atanmış yöneticiler tarafından anlaşılmadı. Buraya kadar anlatılanlar, yerel yönetimler konusundaki Kürt siyasal düşüncesinin teorik kısmının, pratik yaşamda ortaya çıkardığı düzlemi göstermektedir.
Tüm bunların sonucunda ne mi oldu? Halk, kendisini belediye örgütlerinin içerisinde ve alınan kararların içinde var edemedi. Belediye yapılanması içerisinde bulunan, Kürt siyasetinin ilkelerini özümseyen kadrolar halk için birer hapishane haline geldi.
Hayali kurulan kolektif yaşam, kazanılan belediyelerin hinterlandındaki halka temas ettirilmedi, halka bulaştırılmadı ve halkı içine almadığı için, halkla belediyeler ayrı dünyaların varlıkları haline geldi.
Halk ve belediye yönetimleri birbirine karşı yabancılaştığı için, %60 oy alınan yerleşim birimlerinde belediye eş başkanları görevden alındığında ve iradeleri gasp edildiğinde, hiçbir tepki gösterilmedi.
Kayyımlarla mücadeleyi büyütmek için halkla olan yabancılaşmayı bir an önce halkla kucaklaşmaya dönüştürmek, Kürt siyasetinin yerel yönetim ilkelerine dönmek, mahalle meclislerini yeniden aktif hale getirmek ve kent konseylerini amacına uygun çalıştırmak gerekir.
(MY/EMK)