41 yaşında, 6 çocuk annesi bir hasta. Okumayı ve yazmayı bilmiyor, köyde yaşıyor, Kürtçe dışında herhangi bir dil bilmiyor. Yaklaşık bir yıl önce sağ memesinde giderek büyüyen ağrısız sert bir şişlik oluyor. Daha sonra koltukaltında da şişlik fark ediyor. Pandemi döneminde hastaneye gidişlerdeki zorluklar, virüs kapma korkusu, utangaçlık, daha önce bir muayene sırasında iletişim kuramamaktan kaynaklanan azarlanma, kitlenin ağrısız olması, çocukların bakımı derken doktora başvurmamış.
Hastamız şiddetli baş ağrısı, yaygın kemik ağrısı, bulantı-kusma, kilo kaybı, iştahsızlık gibi şikâyetler eklenince hastaneye başvuruyor. Yaptığımız tetkiklerde sağ memede maliğn kitle, tüm kemikler ve karaciğerde metastaz, çekilen beyin MRG’da çok sayıda beyin metastazı saptadık.
Beyne yayılım nedeniyle de ödem oluştuğunu tespit ettik. Memeden alınan biyopsi sonucunda hormondan bağımsız bir meme kanseri alt tipi tanısı konuldu. Hastaya beyin ödemine ilişkin tedavi başladık. Radyoterapi uyguladık. Kemoterapi ve kemik güçlendirici ilaç tedavisi başlattık. Kemik metastazlarına bağlı kanda yükselen kalsiyum değeri normale döndü. Şikâyetlerinde ve ağrılarında belirgin düzelme oldu. Ancak hastayı zorlu, yorucu bir süreç bekliyordu, tabii bizleri de. Zorlu tedavi süreçleriyle hastalığı kontrol altına almaya çalışsak da bu evredeki bir hastanın tamamen iyileşme olasılığı bulunmuyordu. Oysa bu senaryo çok farklı olabilirdi.
Yukarıda anlattığım süreç, sadece bir örnek. Maalesef neredeyse her gün böyle vakalarla karşılaşıyoruz.
İnsanlara anadillerinde kanser ile ilgili bilgilendirme yapılabilir, farkındalık yaratılabilseydi şayet; hastamıza yapılacak mamografi taramasıyla erken evrede kitle tespit edilebilir, sadece ameliyatla tedavi edilebilir ve hastamız kurtarılabilirdi.
Kanser bir insanın başına gelebilecek en kötü hastalıklardan biri. Türkiye ve dünyada önde gelen ölüm nedenleri arasında yer alıyor. Ama bunların yanında kanser önlenebilir bir hastalık. Sigaranın bırakılması, sağlıklı beslenme, normal vücut ağırlığına sahip olunması, hareketli yaşam şeklinin benimsenmesi ve çevresel, kimyasal kanserojenlerden kaçınmanın önemli ölçüde kanserden koruyucu etkilere sahip olduğunu biliyoruz. Haliyle sadece yaşam tarzı değişiklikleri değil, çevresel faktörlerin de iyileştirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu noktada hastalığın önlenmesine yönelik koruyucu halk sağlığı çalışmalarının önemi katbekat artıyor.
Yıkıcı etkisini yaşamaya devam ettiğimiz COVID-19 pandemisi, bölgemizin içinde olduğu siyasal süreç, antidemokratik uygulamaların yol açtığı sorunlar, yoksulluk, bazı yerlerdeki altyapı eksikliklerinden kaynaklı bulaşıcı hastalıklar, kalp-damar hastalıkları, posttravmatik stres bozukluğu vb. hastalıkları oluşturan birçok durumu düşündüğümüzde kansere yol açan etmenler ve kansere bağlı ölümler arka planda kalmakta, göz ardı edilmekte.
Ancak her geçen gün daha fazla kişinin kansere yakalandığı ve ölümlerin de giderek arttığını gözlemliyoruz.
Çok sık görülen meme, kalın bağırsak, rahim ağzı kanserleri için semptom ve bulgu olmadan teşhis edilmeleri için tarama yöntemleri bulunuyor. ‘Kanserden değil geç kalmaktan kork’ sloganı önemli bir gerçekliği ifade ediyor. Bunun için belirlenen yaşlarda önerilen taramaları yapmak kritik önemde, böylelikle kanserin daha erken dönemde birtakım belirtileri ortaya çıkmadan ve yayılmadan saptamak mümkün.
Belirli risk faktörlerine sahip ve belli bir yaşın üstündeki bireylerin erken teşhis için ve daha sonuç alıcı tedaviler için tarama yapmaları gereklidir. Yaşam tarzı değişiklikleri ve tarama yöntemlerinin etkin kullanılmasıyla kanser önlenebilir ve erken teşhis edilebilir. Ancak Kürt illerinde görülen kanser vakaların önemli bir kısmı Türkiye’nin diğer bölgeleriyle kıyaslandığında, hastalar metastatik aşamada (ilerlemiş, yayılmış, 4. Evre) başvuruyor.
Sosyokültürel etmenlerin yanında bunun temel nedenlerinden biri bölgede tarama yöntemlerinin çok etkin kullanılmaması. Kanserin önlenmesine, kanser taramasının önemine ilişkin, meslektaşlarımıza ve halka verilmesi gereken eğitimler hemen hemen hiç yapıl(a)mıyor.
Anadilinde sağlık hizmetinin verilmemesi, gerekli eğitimlerin yapılmaması, taramanın yapıldığı yerlerden uzakta yaşayanların taramadan haberdar olmamaları ve erişimde yaşanan sıkıntılar hastaların daha ilerlemiş ve tedavi edilemez aşamada hekime başvurmalarına yol açıyor.
Otoriter tekçi yönetim ve sınıfsal eşitsizlik
Sağlık alanında yaşanan bu eşitsizliğin birçok nedeni var. En temel neden, tekçi otoriter yönetme anlayışı. Sağlıkta eşitsizlikler, toplumun değişik kesimleri ve bireyler arasında temelde sınıfsal olmakla birlikte, bölgesel, ekonomik, siyasal, inanç, cinsel yönelim, kültürel vb. farklılıklar temelinde ortaya çıkıyor.
Sağlıklı olma koşullarındaki eşitsizlikler, sağlık hizmetlerine erişimde de yaşanıyor ve sonuç olarak toplumsal sağlık düzeylerindeki eşitsizlikler birbirinden farklı biçimlerde görünür oluyor. Kimi zaman doğum kanamasına, tetanosa bağlı anne ölümleri, kimi zaman ishal, kızamık ve zatürreden kaynaklanan bebek ölümleri olarak, kimi zaman da daha ilerlemiş bir kanser hastalığı olarak.
Bu durum kadınlar açısından daha da katmerli bir şekilde yaşanıyor. Çok basit bir taramayla iyileştirilebilecek hastaları kaybediyoruz. Pandeminin kontrol altına alınamaması sonucunda rutin tarama programlarına göre tarama zamanı gelen hastaların sağlık kuruluşlarına başvuramadığı, kanser belirti ve bulgusu olabilecek kitle tespit eden pek çok kişinin “virüs bulaşır” endişesiyle sağlık kuruluşlarına başvurmayı ertelediği gözleniyor.
Günlük klinik pratiğimizde pandemi sürecinin uzamasının da neden olduğu yeni tanı alan hastalarda, lokal ileri evre ve metastatik olanlarında artış var. Tanısal sürecin gecikmesinin hastalığın seyri ve yaşam süresine olumsuz etkisi kaçınılmaz.
Tüm bu gerekçelerden kaynaklı, tekrar söyleyelim: “Kanserden değil geç kalmaktan kork” (HY/AS)