14. yılına girdi Sayın Abdullah Öcalan’ın tek kişilik hücresinde İmralı Adasındaki esareti. Zaman zaman kesintiye uğrasa da haftalık avukat görüşmeleri ve aile fertleriyle yaptığı görüşmelerden verdiği mesajlar, ilgi ve tek taraflı iletişim kaynağı oldu. Merakla da izlenip, sonuçlar, dersler çıkarıldı.
Son görüşmelerinden biri olan kardeşi ile yaptığı görüşmede “ciddi sağlık sorunları”nın sözkonusu olduğu haberi kamuoyunu hareketlendirdi.
Hükümetin kendi iradesiyle olmasa da mecburen evet dediği Demokratik Çözüm ve Barış Süreci’nde elbette bu işin adeta tek başına felsefesini oluşturan ve altyapısını bina eden Sayın Abdullah Öcalan’ın bu süreçte sağlığı her dönemden daha çok ilgi odağı oldu, büyük kitlesellikler ve temsili tavır alışlarla kamuoyuna büyük ölçüde yansıdı. Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) tıbbi heyetlerinin İmralı’ya giderek gerekli sağlık tetkiklerinin yapılarak sorunun telafisi talebi yüksek sesle dillendirildi.
Dillendirildi ve hâla ses yok. Haklarını inkâr etmeyelim! Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Diyarbakır Milletvekillerinden biri ifade etti: Devlet güçlü ve mahkûmlarına sağlık hizmeti verebilecek kadar donanımlı imiş. Ayrıca Abdullah Öcalan’ın da ciddi bir sağlık problemi olduğuna inanmıyorlarmış.
İşin doğrusu hükümete ve devlete en sıradan soru şudur: Barış yapacağınız ve de birlikte yaşamak istediğiniz halkın, kendisine önder olarak yakıştırdığı ve 14 yıldır hapis tuttuğunuz şahsiyetin sağlığı hakkında bunca spekülatif polemikler yaratarak temsiliyetinizin tartışma ve meşruiyet sorunu yarattığının hiç mi farkında değilsiniz!
Geriye dönüp internet dünyasından Öcalan’ın 1992 yılında Mehmet Ali Birand ile yaptığı ve o yıllarda da ciddi soluk alma problemleri yaşadığı kameraya yansıyan görüntülerinden belli kısaltılmış dokuz dakikalık röportajı bir kez daha izledim.
“Kürt Halkı ölümüne, ezici çoğunluğuyla benim sözümü dinler. Bu birliği sağlamışız. Koşulsuz ve sınırsız konuşuyorum. Durumumuz kudretlidir. Zaten liderlik de böyle yapılır. Bugün sözünü söyleyip, yarın yanlış anlaşıldım demek değildir liderlik. Parti düzeyinde, ya da kişisel olarak bizim muhatap alacağımız liderliğiniz maalesef yok. Önderlik dediğiniz gerektiğinde tek başına taraftarlarına tavır alabilendir, yönlendirebilendir” diyor tam 21 yıl önceki rahmetli Sayın Birand görüşmesinde. Üstelik zaman zaman satırlara yansıyan güvenli üslubuyla Birand’ı da şaşırtarak. Aradan bunca yıl geçtikten sonra Kürt Siyasetinin kurumsallaştırarak “Önderlik” kavramını içselleştirmesinin geçmişini sanırım bu ifadelerin öngörüsünde aramak gerek.
Birand o görüşmeden sonra neredeyse on yıllık zaman dilimi içinde defalarca gazetedeki köşesinde yazdı ve televizyonda tekrarladı. PKK meselesi henüz Türkiye’nin kendi içinde Barış ve Müzakere yoluyla halledilebilecek bir mesele. Eğer çözülemezse uluslararası bir hale gelir. Ve boyumuzu aşar. Nitekim Birand’ın dediği noktadayız artık. PKK Ortadoğu çapında devasa bir örgüt ve adına Kürt-Kürdistan Meselesi dediğimiz 200 yıldan bu yana katlanarak süregelen meselenin çözümü de uluslararası bir mesele.
İşte bu nedenle de meselenin örgütlülük düzeyinin zirvesindeki şahsiyet Sayın Abdullah Öcalan’ın bırakınız sağlık sorununun ciddiyetini, hasta olmaması için koruyucu sağlık hizmetleri diye tabir edilen hassasiyetleri de içeren bir ilgiyi elbette zaruri ihtiyaç olarak kabullenmek gerekiyor. Bu sebeple TTB ve DTK sağlık birimlerinin acil müdahalesi artık kurumsal bir talep olmaktan çıkmış, Kürt halkının temsili talebinin tezahürü haline dönüşmüştür.
Öcalan’ın sağlık sorunu, Barış ve Demokratik Çözüm sürecinin aslında ete kemiğe bürünerek inandırıcı olmasının belki de mihenk taşı haline dönüşüyor. Hükümet ve devlet cephesinden bu meselede yeterli sınav verilemeyince çözüme dair diğer bütün beklentiler de ister istemez inandırıcılığını yitirmek ve tartışılıyor olmak durumunda kalıyor.
Kürt Siyasal Hareketinin bunca hassas davranma inceliğini gösterdiği ve “Aman süreç bizden yana tahrip olmasın” dediği bir dönemi yaşıyoruz. Kürt Halkının 21 Mart 2013 Newroz’unda bir sözüyle mutabık kaldığı ve “sözü sözümüzdür” dediği önderine gereken sağlık hizmeti önce bağımsız hekimlerle, sonrada uygun donanıma sahip bir sağlık kuruluşunda yapılacak tetkikler ve tedaviyle sağlanarak hal yoluna konulma beklentisi var. (ŞD/EKN)