Fotoğraf: AA
Lê Adiyamanê Adiyamanê lê, lê çima tu bajarkî werkî şêrîn bû lê,
lê me ji te ra digot şêrînê Semsûrê lê, me ji te ra digot şêrînê lê lê,
me nizanîbû tu wiha zalîm î lê, lê me nizanîbû tê wiha xera bibî lê
me nizanîbû tê ji me ra mezel bî lê mezelê bê kefen bî lê (...) (1)
Kolonyal baskının temel özelliklerinden biri dil üzerinden oluşturulan kontrol mekanizmasıdır.[2] Sömürgeciler genellikle sömürgelerine kendi dillerini dayatırlar. Kaçınılmaz olarak dil, gerçek, düzen ve hakikat kavramlarının kurulduğu, bir gücün hiyerarşik yapısını kalıcılaştıran bir araca dönüşür.
Böylesine bir güç, etkili post-kolonyal seslerin ortaya çıkışıyla beraber reddedilir. Dil bir kontrol ve hükmetme aracı haline geldiği için anti-kolonyal direniş kaçınılmaz olarak sömürgecinin diline karşı direnmeyi de içerir. Egemenin inşa etmeye çalıştığı "hakikat" algısını ters-düz etmek saikıyla, aşağıdan yukarıya; yerelden yükselen mücadeleyle hakikatin peşine düşülür.
Kürtlerin anadili mücadelesi de kendi hakikatlerini kendi topraklarında; yerinden ve kendi tarihinden diriltme mücadelesidir. Kolonyal efendinin diline reddiyedir. Bu reddiye ile yeşeren Kürt dili aktivizmi 2000'li yıllara dek çeşitli sebeplerle zayıf kalsa da bu yıllarda sokağa taşar hale gelebilmiştir. 21 Şubat Dünya Anadili Günü nedeniyle kaleme aldığım bu yazıda Kürt dili aktivizminin kısa bir tarihçesi ve temel motivasyonlarından bahsetmeye çalışacağım.
Kürt dili aktivizmi
Dil aktivizmini egemen dil politikalarını aşındırmak ve azınlıkların dilsel haklarının tahsisi için yürütülen mücadele ve asimilatif/dil kırımcı politikalardan kaynaklanan dil kayıplarının giderilmesi için girişilen tüm çabalar olarak tanımlayabiliriz. İbranice örneğinde olduğu gibi dil aktivizmi bazen etnik grupların otonomi veya bağımsızlık mücadelelerinin bir parçası olabileceği gibi Hawaii dili hareketinde olduğu gibi etnik bir grubun, devletin dil politikalarını değiştirmesine yol açan çabaları da olabilir.(3)
Türkiye'de Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze başta Kürtler olmak üzere tüm etnik-dini gruplara karşı bir asimilasyon-dil kırım politikası izlendiği pek çok araştırmacı tarafından dile getirilmiştir. Kürtlerin asimilasyonuna yönelik pratikler askeri harekâtlar, zorunlu yerinden etmeler, olağanüstü kanunlar, özel yönetim rejimleri, bölgeye özel hukuki düzenlemeler, dil ve kültür üzerindeki olağanüstü yasaklar şeklinde tezahür etmiştir.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında uygulamaya geçirdiği resmî tek-dillilik, 12 Eylül 1980 askerî yönetimi tarafından yoğunlaştırılarak sürdürüldü. 1990'larla birlikte bu yasaklayıcı dil siyaseti yerini düzenleyici dil siyasetine bıraktı. 1990'lı yıllarda devletin dil siyasetinde yaşanan dönüşüm Kürt dilinin "kültürel ve bireysel haklar" çerçevesinde ele alınmaya başlamasına yol açmıştı. 2932 sayılı yasanın kaldırılmasıyla Kürtçe müzik ve yayıncılığın önü açıldı.
Kısmen de olsa kamusallaştı
2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi ise bu dönüşümü bir adım öteye taşıdı ve Türkçe dışındaki dilleri kamusal alanlarda görünmez kılan yasak ve kısıtlamaları gevşeterek, Kürtçeyi medya, siyaset, hukuk ve eğitim alanında kısmen görünür kıldı.
Bu reformlar Kürtçenin Türkiye kamuoyu açısından bir tabu olmaktan çıkıp, normalleşmesine katkıda bulunmuş, Kürtçeyi kısmen de olsa kamusallaştırmıştır. Bu dönüşümün Türkiye'nin 1999 yılında Avrupa Birliği'ne aday ülke statüsü kazanması da dâhil pek çok konjonktürel sebebi vardır.
Bu yıllara Kürt dili aktivizmi açısından baktığımızda ise süregelen baskılardan dolayı, 1950'lere kadar, derin bir sessizlik vardır. 1950'lerde Musa Anter ve çağdaşları yayınladıkları dergilerde, Kürt meselesini "Doğu Sorunu" başlığıyla konu edinmişler, Musa Anter yazdığı Kürtçe "Qimil" isimli şiirinden dolayı yargılanmıştır. (4)
1960'larda Edip Karahan, Medet Serhat, Kemal Burkay ve yine Musa Anter gibi Kürt entelektüelleri 1961 Anayasasının sağladığı kısmî özgürlükten faydalanıp, çeşitli periyodik yayınlarla Kürtlerin dil meselesini gündeme getirmiş, anadilinde eğitim hakkına vurgu yapmışlardır. 1969 yılında gerçekleşen ve bir grup Kürt aydının yargılandığı DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) davasında aydınlar, savcının Kürt ve Kürt dilinin olmadığına dair iddialarına karşı yaptıkları siyasi savunmada Kürt dilinin varlığını bu konuda yayınlanmış araştırmaları sunarak ispatlamaya girişmişlerdir. (5)
Bu bağlamda Kürt dili aktivizmi başlangıçta Kürtçenin varlığının inkârına bir isyan ve varoluşunu kanıtlama hareketidir.
Kürtçe, 80 sonrası sessizliğe büründü
1970'lerle birlikte Kürtçenin siyaset, edebiyat, bilim ve felsefe dili olarak geliştirilmesi gerektiği fikri ilk kez yüksek sesle söylenmeye başlandı. Dönemin Kürt aydınları çıkardıkları yayınlarda Kürtçeye de yer verdi, hatta Tîrêj isimli tamamı Kürtçe olan bir dergi de yine bu yıllarda yayımlandı. Ancak bilindiği gibi 1980 darbesi ile Kürtçe, bu coğrafyada yine sessizliğe büründü. 1980'lerde yurtdışına çıkmak zorunda kalan bazı Kürt aydınları yurtdışında Kürt dili, kültürü ve edebiyatı üzerine çalışmalar yaparak, Kürtçe yazınının temelini attılar.
1960 ve 70'li yıllarda Kürt aydınlarınca zayıf bir şekilde dile getirilen Kürt dili meselesi, 1990'lı yıllarda azımsanamayacak düzeyde Kürt aydınınca bir mücadele alanına dönüştürüldü. Bu yıllar Kürtlerin kültürel ve dilsel canlanmasına tanıklık etti. Kürt müziği, tiyatrosu, tarihi ve dili üzerine çalışmalar yapmak üzere Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) ve İstanbul Kürt Enstitüsü (İKE) gibi kurumlar kuruldu.
Bu kurumların yarattığı kültürel dirilişe, Kürt yayıncılığının gelişmesi eşlik etti. Bu dönemde daha önce Avrupa'da temeli atılan modern Kürt edebiyatı kendi kökleri üzerinde yükselme fırsatı buldu. Kürtçe çıkan süreli yayınlar Kürt dilinin gelişmesine önemli katkıda bulundu.
Entelektüel bir dil aktivizmi
1990'lı yıllar kitlesel bir dil aktivizminden çok, entelektüel bir dil aktivizmi hattının inşasına tanıklık etmiştir. Dönemin dil aktivistleri gazete ve dergi köşelerinden Kürt dilinin sahiplenilmesi, asimilasyona karşı direniş alanlarının oluşturulması, Kürtçenin başta eğitim olmak üzere kamusal alanda kullanılır hale getirilmesinin önündeki engellerin kaldırılması, Kürt siyasetçilerinin dönüştürücü bir dil politikası geliştirmesi ve Kürtçe siyaset yapması konusunda yazdılar. Böylelikle Kürt dilinin bir mücadele alanı olarak inşa edilmesinin temelini attılar.
2000'li yıllar ise Kürtçe dil aktivizminin kitleselleşmesine tanıklık etti. Kürt siyasal hareketi, 2000'lerde siyasi taleplerinin yeniden tanımlandığı ve düzenlendiği iç içe geçmiş üç proje ile – demokratik cumhuriyet, demokratik özerklik ve demokratik konfederalizm- geliştirilmiş bir "radikal demokrasi" fikri üzerine inşa edilen, yeni bir ideolojik ve politik söylem geliştirdi. Bununla birlikte dil ve kimlik meselesi Kürt siyasi hareketinin gündemine girdi. Bu da dil hakları taleplerinin tabana yayılmasına ve kitleselleşmesine katkıda bulundu.
2000'li yılların başında üniversite öğrencilerinin üniversite rektörlerine "anadili eğitimi" için verdikleri dilekçeler Kürtçe dil aktivizminin ilk kitlesel eylemi olarak bilinir. Daha sonra TZPKurdî adıyla inşa edilen Kürt dili ve eğitimi hareketi ise bu talepleri sokağa indirerek daha geniş bir kitle tarafından sahiplenilmesine yol açtı. Hareket "Anadilimde Eğitim İstiyorum" şiarıyla kitlesel gösteriler organize etmiş, okul boykotu çağrısı yapmıştır.
Kürtçenin görünürlüğünü artırmak için sokaklarda ders vermekten, festivallere, billboard'ların Kürtçeleştirilmesinden, manav ve marketlere Kürtçe etiket yerleştirmeye dek pek çok etkinlik düzenlemiştir. Hatta hareketin önderliğinde Kürtçe eğitim veren okullar açılmıştır. Öte yandan Kürtçenin standartlaşması yolunda öncesinde başlayan terminoloji ve dilbilgisi çalışmalarını geliştirmiştir. TZPKurdî'ye bağlı kurumlar 2016 sonrası KHK'lar ile kapatıldı. Fakat Kürtçe dil aktivizmi çeşitli kurum, oluşum ve bireylerin çabalarıyla sürüyor.
2000'ler çok aktörlü, çok boyutlu
2000'li yılların Kürt dili aktivizmi, çok aktörlü ve çok boyutludur. Farklı siyasal çevreler ve yönelimlerden gelen çeşitli politik ve kültürel aktörlerin yanı sıra tek motivasyonu bu dili geliştirmek olan sivil kişi ve gruplar, bu aktivizmi çok aktörlü kılarken; farklı örgütlenme ve eylemsellik biçimleri Kürt dili aktivizmini çok boyutlu kılmıştır. Dil aktivizmi Gitlin'in aktivizm tanımında olduğu gibi kamuoyunca duyulabilecek şekilde yüksek sesli hatta gürültülü olabileceği gibi daha sınırlı ve samimi alanlarda sessiz ve bireysel de yürütülebilir. (6)
Bu anlamda Kürtçe dil aktivizmi 2000'li yıllarda örgütlü sokak protestolarından, sosyal medyada yürütülen hashtag kampanyalarına geniş bir yelpazede cereyan etmektedir. Yine online Kürtçe dersi vererek, bu dilin yaygınlaşmasına katkıda bulunmayı amaçlayan bireysel girişimler, dar topluluklarca gerçekleştirilen okuma kulüpleri ve söyleşiler de bu aktivizmin bileşenlerindendir. Tüm bu girişimler ana akım Kürt siyasetinin yürüttüğü dil hakları siyasetinden bağımsız veya buna paralel yürütülen ve tabandan yükselen ses çeşitliliğini oluşturmaktadır.
Kürt dili aktivizmi, devletçe uygulanagelen dil politikalarından kaynaklanan ve Türkçenin lehinde Kürtçenin aleyhinde gelişen dil kaymasının yönünü değiştirmeyi hedeflemiştir. Bu hedef Türkçenin pragmatik ve sembolik egemenliğiyle mücadeleyi içermektedir.
Bu mücadelenin pragmatik boyutu Kürtçenin yönetim ve eğitim dili olarak kullanılabilmesi için gerekli alt yapı çalışmalarının oluşturulmasını, sembolik boyutu ise asimilasyon yolu ile azalmaya yüz tutmuş Kürtçe kullanımını yaygınlaştırmak ve Kürtçenin kaybettiği sembolik değerini kazanmasını sağlamaktır.
Bilindiği üzere dil meselesi 2000'li yılların ikinci 10 yılında hâkim Kürt siyasi hareketi ve dönemin hükümeti arasında bir gerilim, çatışma ve müzakere alanı olarak kurgulanmıştır. İki taraf da dil meselesini çatışma çözümünün merkezine almıştır.
Ancak Kürt siyasi hareketi yapılan reformların siyasi rant kaygısı güttüğünü ve çözüm için yapılması gerekenlerin yanından geçmediğini iddia ederken hükümet, Kürtçe için yapılanların azımsanmayacak ölçüde önemli olduğunu belirtip, ötesinin olamayacağının altını çizmiştir.
Elbette tüm bunlar gerçekleşirken Kürt dili asimilasyon çarkının dişlilerinde öğütülmeye devam etmiştir.
Güçlü bir dil aktarımı gerçekleşmiyorsa...
Yaygın tanımıyla dil ölümü, konuşanların kuşaklar boyu devam eden süreçte kendi dillerini terk ederek tamamıyla başka bir dilin konuşanı hâline gelmeleridir. (7) Eğer kuşaklar arasında güçlü bir dil aktarımı gerçekleşmiyorsa, o dili konuşan sayısı ve dili kullanma alanları zamanla azalır ve dil yok olmaya yüz tutar.
Bu kavramsal çerçeve eşliğinde bakıldığında Kürtçe için Türkçeye asimile olması ve zamanla yok olmasına dair ciddi bir tehlikenin varlığından bahsetmek mümkündür. Diyarbakır Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi 7-12 Ocak 2020 tarihleri arasında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yer alan 16 ilde ve bu illere bağlı 49 ilçede, 5600 kişi ile yüz yüze görüşerek bir saha araştırması gerçekleştirmiştir. (8) Bu araştırmada Kürtçe konuşanların yaş aralığı karşılaştırıldığında yaş azaldıkça Kürtçe kullanımının düzenli olarak eksildiği görülmüştür.
Örneğin hane içinde 18-24 yaş grubunun; yüzde 68,2'sinin Kürtçe konuştuğu ancak 65+ yaş grubunun yüzde 74,3 oranında konuştuğu belirlenmiştir. Okur-yazar olmayanların yüzde 76,4'ü evde Kürtçe konuşurken, üniversite mezunlarının ise yüzde 61,5'i evde Kürtçe konuştuklarını ifade etmişlerdir.
Dolayısıyla eğitim durumunun seviyesinin artmasıyla evde Kürtçe konuşma oranının düştüğü görülmektedir. Araştırma, nesiller arası dil aktarımında ciddi bir kopukluğu vurgulaması açısından önemlidir.
Literatür Kürtçenin aşağıya doğru seyreden ivmesinin yukarıya doğrultulabilmesi için kolektif kimlik olarak anayasal güvenceye alınması gerektiği ve kullanım alanının genişletilmesi (yönetim, eğitim, yargı ve sağlık gibi kamusal alanlarda kullanılması), kullanımının yaygınlaştırılması için sıkı tedbirlerin alınması gerektiği konusunda uyarmaktadır. Bu tedbirlerin alınmamasının dilin ölümüne sebebiyet vereceğinin uyarısını yapmaktadır.
Deprem yüreğimizi de dilimizi de dağladı
Kürt dili meselesi, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkından bağımsız ele alınamaz tabi ki, Kürtler resmi bir statü elde etmeden yani kendi hakikatini inşa etmeden, dilini koruma altına almak konusunda aciz kalacaktır.
Yazının girişinde verilen ağıt, 6 Şubat 2023 tarihli, Maraş merkezli depremin ardından, Adıyaman'da yakılmış Kürtçe bir ağıttan alıntıdır. Bu deprem sadece yüreğimizi değil, dilimizi de dağladı. Toprak sadece canlarımızı değil, dilimizi de örttü. Depremin şiddetli hissedildiği iller ağırlıklı olarak Kürt illeridir.
Antakya'da ise ağıtlar bu coğrafyanın farklı dillerinden; Arapça, Ermenice, Süryanice ve diğer etnik dillerden yükselmektedir. Bu depremin nasıl bir demografik dönüşüme yol açacağı önümüzdeki dönemde netleşecektir, ancak Antakya'nın çok dilliliğini kaybetmesini hızlandıracağı ön görülmektedir.
Adıyaman ve Maraş için de çok ciddi bir nüfus mühendisliğinin uygulanacağını söylemek, devletin günümüze dek süren politikaları göz önünde bulundurulursa yanlış olmayacaktır. Acının elbette ki dili, kimliği olmaz. Bu coğrafyada yaşanan bu acıyı, milyonlarca insan yüreğinden hissetti.
Ancak bu acının çığlığı, saydığımız dillerle yükseldi gökyüzüne ve evet acıyı çekenlerin dili, kimliği vardır. Acının yaşandığı coğrafyanın dilleri vardır ve bu dillerin köklerinden yeşermeye devam etmesi gerektiğine dair söyleyecek sözümüz vardır. Bu dillerin mücadelesi, hakikat inşasını sürdürmeye devam etmelidir ve edecektir.
1. Adıyaman'da Maraş depremine yakılmış bir ağıt
2. Bill, Ashcroft; Griffiths, Gareth; Tiffin, Helen, The Empire Writes Back: Theory and Practice in Post-Colonial Literatures, New York: Routledge, 1989
3. Bernard Spolsky, Language Management, Camridge: Camridge University Press, 2009
4. Musa Anter, Hatıralarım, İstanbul: Aram yy, 2011
5. Toplum ve Kuram Dergisi, sayı:2 Güz-2009
6. Todd Gitlin, Letters to a Young Activist Paperback, Newyork: Basic Books, 2012
7. David Crystal, Dillerin Katili, çev. Gökhan Cansız, İstanbul: Profil yy, 2015
8. Sosyo politik Saha Araştırmaları Merkezi, Doğu Ve Güneydoğu Anadolu Bölge İllerinde Anadil Kullanımı Araştırması, Ocak-2020:
Bir Yüzyıl, Bir Rejim ve Anadili/ Dosya
(RO/AÖ)