Sanatçılar, toplumun vicdan ve duygu dünyasında önemli etkiler bırakma gücüne hep sahip olmuşlardır. Bizim gibi geri bırakılmış, bölünme ve parçalanma paranoyasıyla toplumun adeta kıskaca alındığı bir ülke gerçeğinde duyarlı çıkışların nasıl bir etki yarattığına zaman zaman tanık olmuşuzdur. Sanatçıların bedeli ağır da olsa ülkemizin can alıcı meselesi olan Kürt sorununda vicdani bir tavır içinde olmalarını önemsiyorum. Bu alanda sevgili Ahmet Kaya bir ilktir ve canı pahasına bir bedel ödemiştir. Bana yönelik uzun yıllardır süre gelen baskı, engelleme ve tehditlerin temelinde de benim bu alanda aldığım sahip olduğum duruş ve toplum üzerinde yarattığım etki vardır. Örneğin bundan bir süre önce Bülent Ersoy'un "çocuğum olsaydı askere göndermezdim" şeklindeki beyanı toplumun bütün kesimlerinde ilgiyle karşılanmış, milliyetçi çevreleri de şaşkınlığa uğratmıştı. Hiç şüphesiz savaş zihniyetinde ısrarcı olan ırkçı ve faşizanca düşünen çevrelerin tepkisi büyük oldu. Bu tepkilerin ardından Bülent Ersoy hakkında dava açılmış ve bu davayla aslında tüm sanatçılara gözdağı verilmek istenmiştir.
Şimdi yeni bir süreç yaşanıyor ve bu süreç 25 yıldır yaşadığımız ve adeta kanlı bir trajediye dönüşen Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümüne hizmet etmektedir. Bu süreç; kan ve şiddetten beslenen ve adeta ölüm tanrılığına soyunmuş sınırlı ırkçı, faşist bazı kesimlerin bütün karşı duruşlarına rağmen, bu ülkenin sağduyu ve vicdan sahibi halklarına barış adına büyük bir umut ve kararlılık taşımaktadır. Barış'a dair insanlarımızın bu kararlılığını Türkiye'nin gidebildiğim birçok kentinde görebilmekteyim. Barış adına yaşanan bu olumlu süreçten hiç şüphesiz sanatçılar da etkilenmekte ve tepki vererek sürece olumlu katkılar sunabilmektedirler. Benim endişem bu tepkilerin giderek medya tarafından magazinsel bir malzemeye dönüştürülmesidir. Görebildiğim kadarıyla egemen medya, bu alanda bedel ödemiş ve ödemekte olan sanatçıların görüşlerinden yararlanmak yerine hayatları boyunca kılını bile kıpırdatmamış, şan şöhret ve paranın tutsağı olmuş bazı şarkıcıları manşetlerine taşımayı yeğlemektedir. Kürt sorunu nedeniyle büyük bedeller ödemiş ve hala yasaklarla boğuşan biri olarak düşüncelerimizin bu magazin medyasınca dikkate alınmamasının da bir tesadüf olmadığı kesindir.
Belirttiğim gibi 25 yıldır bu ülkede kan akıtılıyor, gençlerimiz ölüyor ve her gün televizyon ekranları anaların yeri göğü inleten feryatlarıyla yankılanıyor. Ne acıdır ki bu ülkede sanat yaparak para kazanan ve şan şöhret budalası olmuş kişiler körleri ve sağırları oynadılar hep. En çok da "gırtlağı Kürt, benliği magazin" olan bazı "sanatçı" lar var. Gece âlemlerinde zıvanadan çıkıp "televoleler"de ne yaptıklarına şaşıp ardından Kürt gırtlaklarıyla para kazananlar... Aydın desen, aydın değiller; sanatçı desen, sanatçı değiller ama hiç değilse yıllarca büyük acılar çeken kendi halkına karşı, sadece onlardan biri oldukları için ve biraz da onların sırtından para kazandıkları için, seslerini çıkartabilselerdi keşke... Ahmet Kaya'nın çatallı bıçaklı saldırıya uğradığı o gecede bu şöhret budalası kişiler ne yazık ki Serdar Ortaç'ların yanında yer alarak büyük bir utanca kucak açtılar. Bugün, yani barışın konuşulduğu ve herkesin konuşmaya başladığı bugünlerde bile bu kişilerin çoğu büyük bir suskunluk içindedirler. Ama belki de medyanın magazin sayfalarında "Barış ve kardeşlik" mesajlarıyla gündeme gelmek için fırsat kolluyorlardır.
Diğer taraftan barış adına önemli mesafelerin kat ediliyor olduğuna inandığımız bugünün Türkiye'sinde, Sezen Aksu diye bir sanatçı var. Hemen belirteyim ki, Sezen Aksu'nun çıkıp Kürtçe şarkı söylemesi ve bu kanlı sürecin bitirilmesine dönük mesajlar vermesi takdire şayandır. Sezen Aksu ve Zülfü Livaneli'ye bu yüzden tepki gösterenlerin, 1988'de, hatta daha da öncesine gidip "kart-kurt" zırvalığının icat edildiği zamanda kaldıklarına inanıyorum. Ama en utanılası tavır ise zamanı geldiğinde mangalda kül bırakmayan bazı sözüm ona "aydın" ların sezen Aksu'nun söylediklerinin arkasına gizlenerek ve utanmadan bazı söylemlerde bulunmasıdır.
Bin yıldan beri aynı topraklar üzerinde yaşıyoruz aynı suda boğuluyoruz, aynı ekmeği yiyip aynı savaşta ölüyoruz. Sezen Aksu başta olmak üzere birçok Türk aydın ve sanatçısının bu ortak kaderleri paylaşan halklardan biri olan Kürtlerin varlığının ve kültürünün ancak bugün farkına varmış olmasının kendi tarih defterlerine bir "ayıp" notu olarak düşer. Ama ne var ki, Türk aydınları ve sanatçıları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Sezen Aksu ortaya koyduğu "layık görülen aydın tavrı"yla diğerlerinden ayrılmaktadır. Bu tavır Kürtler başta olmak üzere tüm özgürlükçü bireylerin gönlünde yeni bir taht kurmuştur. Bu, bir aydının, bir sanatçının asla küçümseyemeyeceği yüce bir tahttır ve Sezen Aksu'nun bu "gecikmiş tavrı" bile baş göz üstünedir...(FT/BÇ)