Yasal düzenlemelerle ilgili çelişkiler, çarpıklıklar ve bunların uygulamada doğurduğu sonuçlarla, insan yaşamı ve sağlığına yönelik etkilerini defalarca yazdım.
Bu ülkede idare ya birbirinden habersiz ya da doğal yoldan çözümleyemediği kimi sorunlar "yan yollardan" çözümleme bir kural haline getirilmiş durumda.
"Demokrasi açılımı" paketi doğrultusunda Türkçe'den başka dillerde yayın yapan kanallarda, yayının yapıldığı dilde reklam yapılmasına olanak tanıyan TRT yönetmeliği düzenlenirken araya bir madde daha eklenerek "reçetesiz ilaçların" reklamına izin verildi.
Aslında doğru kullanılmadığında herhangi bir "zehir"den farksız olan ilaçların, eğitimi ilkokul 4. sınıf düzeyinden daha yukarı çıkmayan bir topluma, güçlü ve etkin yollarla reklamının yapılmasına olanak tanıyan bu düzenlemeleri anlamak da, kabul etmek de mümkün değil.
* * *
Çıkan yönetmeliğin 5. maddesinin (f) bendinde "Reçete ile satışına izin verilen ilaçlar, alkollü içkiler, sigara ve tütünler, yapımı, sağlığı koruma standartlarına uymayan gıda maddeleri, eş bulma veya mektuplaşma kuruluşlarının hizmetleri ile benzeri ürün ve hizmetlerin reklâmı kabul edilemez." deniliyor. Bu aslında "reçetesiz ilaçların" bu yolla reklamının yapılabileceği anlamına geliyor.
Başta eczacı odaları olmak üzere ilgili taraflar düşüncelerini kamuoyuna açıkça yansıttılar. İlaç ve reklâm sektörleri bu konudaki reklam gelirinin büyüklüğünü nedeniyle ilgili etik kurallara aykırı biçimde bu tür reklamı savunuyorlar.
1996 ve 2003'de düzenlenen ve son olarak Danıştay 10. Dairesinin 13.12.2005 tarih ve 2003/5945 E. 2005/7622 K. sayılı kararıyla bu yöndeki fıkralarının iptal edildiği Beşeri Tıbbi Ürünlerin Tanıtım Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik son şekliyle halen yürürlükte ve bu yönetmelik esas olarak reçetesiz ilaçların bile reklamını yapmayı yasaklıyor.
Düzenlemelerden ikisi de yönetmelik ve yürütülmeleri farklı idari yapıların sorumluluğu altında. Doğal olarak ortaya çelişkiler ve çatışmalar çıkacak ve çözüm için bir dolu kaynak, zaman ve emek israf edilecek.
* * *
Görünür amaç hemen herkesin desteklediği "demokratik açılım". Ama bir türlü gerçekleşemeyen bu açılımın ilaç ve reklam sektörü açısından hem de toplum sağlığını tehdit eder bir şekilde gerçekleştirilmesinin bir tek anlamı olabilir, o da bu konudaki "pasta"nın nasıl paylaşılacağıdır.
Eğer "adil" bir düzende yaşıyorsak toplumunu ve onu oluşturan bireyleri öncelemeyen hiçbir uygulama varlığını sürdüremez. Bu uygulamaların da toplum yararına olduğunu kimse iddia edemez. İlaçların sunumu ve reklamıyla ilgili düzenlemelerin, öncelikle insan yaşamını koruyan ve onu her şeyden üstün tutan insan hakları belgeleri ve anayasaya aykırı olmaması gereklidir.
Verilmiş hiçbir söz, hiçbir taahhüt "yaşama hakkı"nı göz ardı etmemelidir. Doğrudur, GSS'nin kaynakları tükenmiştir; onun ödeyemediği ilaçların en azından parası olanlarca özenilip serbestçe alınmasının sağlanmasına yönelik vaatler olabilir. Genel kriz ortamının baskısının da söz konusu olduğu bir ortamda DB, DTÖ gibi uluslar üstü finans kuruluşlarının bu yöndeki dayatmalarına hükümet karşı koyamamış da olabilir. Ancak tüm bunlar toplumun ve onu oluşturan bireylerin yaşamlarının ve sağlığını olumsuz etkileyecek uygulamalara yol açmamalıdır.
Medyanın ana reklam mecrası olması nedeniyle bu konudaki "pasta"nın paylaşımında "büyük bir payı" olacağı açıktır. Yine de o medya eğer topluma yönelik bir sorumluluğa sahipse, bu konudaki gerçekleri görmeli, anlamalı, doğru tutum ve davranışta bulunarak bu düzenlemeleri yapanları ve toplumu aydınlatmalı ve bilgilendirmelidir.(MS/EÜ)