Kurmaca, şüphesiz ki edebiyat alanındaki en popüler, hem okunması hem yazılması en çok tercih edilen tür olarak kafaya oynuyor. Dolayısıyla işin yazma kısmında, yazarına göre, bin bir çeşit yol, yöntem var. Kimisi bir oturuşta kallavi bir romanı yazıp masadan alnını silerek kalkar, kimisi uzun uzun notlar alıp onlar üzerinde çalışarak, bunları birleştirip ortaya bir metin çıkarmak için yıllarını harcar. Ama en nihayetinde işin son durağı, “kişinin kendi bileceği iş”tir.
Ketebe Yayınları’ndan Bülend Ayyıldız çevirisiyle yayımlanan “Kurmaca Sanatı” kitabı da, işte bu tartışmayı iki erbap Walter Besant ve Henry James’in “atışmaları” üzerinden masaya yatırıyor. Walter Besant’ın ilk olarak 25 Nisan 1884’te İngiltere Kraliyet Enstitüsü’ndeki konferans için yazdığı bir broşürle alevlendirdiği “kurmaca” tartışmasına Henry James’in cevaben yazdıklarından oluşan “Kurmaca Sanatı” gerek yazarların, gerek yazar adaylarının, gerek de genç edebiyat meraklılarının ilgisine fazlasıyla mazhar olacak bir kitap.
İki yazarın iki metnini bir araya getiren “Kurmaca Sanatı”nda Walter Besant, kurmacanın ve kurmaca yazarının, gereken değeri görmediği, bu türün diğer güzel sanatlarla “kardeş” olduğundan yola çıkarak belli kuralları, sınırları olması gerektiğini savunuyor kısaca ve şöyle diyor: “Kurmacanın bir sanat olduğunu, diğer tüm sanatlarda olduğu gibi bu sanatın işlemesini sağlayan belirli yasaların, yöntemlerin ve kuralların olduğunu, ilk iş bunların öğrenilmesi gerektiğini daha en başta kabul etsinler.”
Sanatın nahoş olanla ilgisi
Henry James’in, Walter Besant’a cevaben yazdığı metinde ise James, öncelikle bu tartışmayı açtığı için Besant’a teşekkürlerini ileterek ciddi bir alçakgönüllülük gösteriyor. Besant’ın kurmacanın başka sanat dallarıyla eşdeğer tutulması üzerine aradaki farklılıklarından dem vurarak kurmacayı ayrı bir parantezin içine dahil ediyor. Biraz muzipçe davranarak Besant’ın görüşlerini ayağı yere daha sağlam basan bir şekilde eleştiren Henry James, kurmacayı, karakter, olay gibi temeller üzerinden ele alarak değerlendirmeye başlıyor.
Flaubert’ten ve Zola’dan, Robert Louis Stevenson’dan örneklerle tezini destekleyen James, işin içine ahlâkı da sokarak eli biraz daha yükselterek ezcümle şunları kaydediyor: “Pek çok insan için sanat, hayatı tozpembe görme anlamına gelir ve seçimden anladıkları Bayan Grundy için bir buket seçmektir. Size, sanatın nahoş olanla, çirkin olanla hiçbir ilgisi olmadığını söyleyeceklerdir; sanatın alanı ve sanatın sınırları hakkında sığ laflar edeceklerdir, ta ki siz cehaletin genişliği ve sınırları konusunda şaşkınlığa düşene kadar.”
“Kurmaca Sanatı”, edebi yönden hayli önemli bir konu üzerinde duran, hatta belki de edebiyatın kadim dertlerinden biri olan “sınırlar” üzerinde birikmiş ölü toprağını ortadan kaldırarak hem okur hem de yazar için berrak bir tartışma alanı yaratan, fazlasıyla zihin açıcı bir kuram kitabı. (BS/TY)