Ertuğrul Kürkçü’nün verdiği söyleşilerden derlediği kitabı “Pratiğin Aklı, Teorinin Heyecanı” adıyla Dipnot Yayınları'ndan çıktı.
Değişik zamanlarda farklı kişilerin yaptığı sekiz söyleşinin ilki “68’den Kızıldere’ye” başlıklı. Bedri Baykam’ın yaptığı bu söyleşi 1998’de İmge Kitabevi’nin yayınladığı “68’li Yıllar: Eylemciler” başlıklı kitap çalışması için yapılmış.
“Devrimci Gençlik Hareketi Üzerine” başlıklı, Nadire Mater’in yaptığı söyleşi, 1987’de Alan Yayınları’ndan çıkan “Türkiye Sorunları” başlıklı kitap serisinin ikinci cildinde yayınlanmıştı.
“1968’de Devrimci Olmamak Ayıptı. Gençler Bugün Devrimci Oluyorsa Bu Çok Daha Önemli” başlıklı üçüncü söyleşi yine Nadire Mater'den; 2009’da çıkan “Sokak Güzeldir/68'de ne oldu”da yer alıyor.
“Cezaevi’nde Hayat” başlıklı söyleşi ilk kez bu kitapta okurla buluşuyor. Kürkçü’nün önsözde şükranını ve mahcubiyetini belirterek andığı Erbil Tuşalp, yaptığı uzun soluklu, bir tür nehir söyleşi çalışmasını Kürkçü’nün çalışma bittikten sonra basılmasına rıza göstermemesi üzerine yayımlamamış.
Kürkçü, Mart 1986’da 14 yıllık esaretin ardından hapishaneden çıkışının hemen ardından Tuşalp’in sorularına günler boyu süren yanıtlarından hapishanede yaşam bölümünü seçmiş.
Gökhan Atılgan 2000'de yaptığı “Yön-Devrim Hareketi Üzerine” adlı söyleşi ise ilk kez yayınlanıyor. ''Milli Demokratik Devrim Tezi'' üzerine olan bu söyleşideki tartışma çerçevesine yerleştirilebilecek ''Mihri Belli üzerine'' Berat Günçıkan’a verdiği söyleşi izliyor. Mesele Dergisi’nde Mart 2013/ 63. sayıda yayınlandı.
Kitabın son iki söyleşi Yücel Göktürk’e ait. “12 Mart Orduyu Burjuva Ordusu Yaptı” başlıklı çalışma Mart 2006’da, “30 Mart Vesilesiyle Kızıldere ve THKP-C: Beş Maddeli Miras” ise Nisan 2006'da Express dergisinde yayınlandılar.
Söyleşilerin anlamı
Ertuğrul Kürkçü’nün derlediği söyleşileri sırasıyla okuduğunuzda kitabın önsözünde belirttiği tarihi anlatmanın gerekliliği için 1968’den 2000’lerin ilk yarısı arasında devrimci sosyalist hareketin gelişimi hakkında bir izlek oluşuyor.
Kürkçü’nün tarihi anlatmak üzerine önsözde kurduğu anlatı oldukça önemli. Özetle şunu söylüyor: 1980 sonrası değişen-dönüşen toplumsal yapıda popüler tarih anlatısı çok okunur oldu. Darbe sonrası alıcı kitlesi bulmaya başlaması ve 68’den itibaren şu ya da bu şekilde sol mücadeleyle ilişkide bulunanların da müşteri kitlesinin içinde yerini aldı.
"1980 öncesinde yirmilerini, otuzlarını süren, devrimci hareketin bağrında yükseldiği, ona can veren ondan can alan üniversite öğrencileri, öğretmenler, hekimler, mühendisler, askeri diktatörlüğün gölgesi altında okullarını bitirip iş güç sahibi olabilmiş ya da darbeyi işlerini güçlerini kaybetmeksizin atlatabilmişlerse bu piyasanın en önemli tüketici grubu içindeydiler. Bilgi ve haberin başlıca tüketiciydiler.”
Darbe döneminde devrimcilerin bilgilerinin kamusal alandan kovulduğunu söyleyen Kürkçü, 1986’da hapishaneden çıktığında dergilerde ya da değişik yayınlarda devrimci sosyalistlerin tarihleri hakkında haber, anlatı, anı yazılarıyla karşılaştığını; saklanan bilgilere ulaşma konusunda bir istek olduğunu buna karşın üretimin de hiç de az olmadığını söylüyor.
Lakin bir sorun var: “Ama bunun bir bedeli olacaktı ister istemez. Bilgi, piyasa koşullarında yaygın bir mecraya kavuştuğu ölçüde parçalanıyor, yassılaşıyor, yüzeyselleşiyor ve kendi evrenine ait olmayan bir söylemle dile geliyordu: Bir skandal tınısına büründürülmedikçe başlığa çakamıyor, bir tartışma saç saça baş başa bir atmosferde sunulmadıkça yaygın medya için ilgi çekici olamıyor, bir kitle hareketi ‘olay çıkmadıkça’ birinci sayfada kendisine yer bulamıyordu.”
Kürkçü seçiminin nedenini netleştiriyor: ''Bu kitapta yer alan söyleşiler, büyük ölçüde yaygın medya tasallutunun ve tüketiminin bulanıklaştırdığı, anlamını kararttığı, skandala dönüştürdüğü devrimci hareketimizin bilgisine ulaşmak arzusuyla sorulmuş sorulara verilen yanıtlardan oluşuyor.''
İşte bu nedenle ve bir de Gaziantep “L Tipi” Özel Cezaevi’nden çıkarken gazetecilerin anılarını yazıp yazmayacağıma dair sorularına “tarih yazımına değil tarihin yapılmasına katkıda bulunmak istiyorum” diyerek verdiği yanıt göz önüne alındığında “Pratiğin Aklı, Teorinin Heyecanı” okunması gereken önemli bir yapıt olarak karşımıza çıkıyor. (HK)