"Küreselleşme karşıtları hareketinin manifestosu" olarak değerlendirilen "İmparatorluk" Alman dilinde de yayımlandı. Kitabın tanıtımı için Almanya'ya gelen "İmparatorluk" yazarlarından Michael Hardt ile heise.de internet sitesi bir söyleşi gerçekleştirdi.
Stefan Krempl 'in sorularını yanıtlayan yazar Hardt, "İmparatorluk" kitabının bir manifesto olmadığını belirtti.
"Kitapla mevcut dünya düzenini tarif etmeye çalıştıklarını" vurgulayan Michael Hardt, dünyanın keskin bir dönüşümünden yana olduğunu, bu dönüşümün de devrim olarak tanımlanmasının mümkün olduğunu kaydetti.
11 Eylül sonrası ABD merkezli güçlerin tüm dünyayı siyasi ve toplumsal bir şantajla yüz yüze bıraktığını savunan Hardt, şunları söyledi:
"Elbette bin Ladin ve el Kaide'ye herhangi bir sempati beslemiyorum . Ama tutup onlara "şeytan" demek, düzgün bir değerlendirmeden uzaklaştırıyor. "Şeytanlaştırma" küresel iktidar güç yapılanması konusunda bize yanlış bir algılama dayatıyor ."
Heise.online sitesinin söyleşisi, girişinde şöyle deniyor:
"Empire" birçok anlama geliyor: Küreselleşmeye ilişkin bir sol teori ; iktidar analizi; daha çok özgürlük, eşitlik ve kardeşlik için bir çığlık ; bir "kült"... Örneğin Berlin'de bir yılı aşkın bir süreden beri kitapla ilgili tartışmalar yürüten bir edebiyat çevresi var. Kitap, henüz Cenova patlamadan önce olayların perde arkasını aktarmıştı.
İtalyan Kızıl Tugayların eski bir taraftarı ile şimdiye dek adı sanı duyulmamış bir Amerikan edebiyat profesörü birlikte bir kitap yazmaya karar verdiğinde neler olur? Antonio Negri ile Michael Hardt , İmparatorluk ile tam 12'den vurdular. 2000 yılında gün ışığına çıkan kitap, sol akademik çevrelerde şiddetli bir tartışmaya neden oldu ve "Seattle'dan Cenova'ya uzanan protesto hareketlerinin "kutsal kitabı" olarak tanımlandı.
Kitabın tanıtım turuna çıkan Hardt, küreselleşmenin çelişkileri ve gerçek küresel ve demokrat toplum ütopyası üzerinde durdu.
"Elbette komünist!"
SORU:"İmparatorluk", aralarında Slavoj Zizek'in de bulunduğu aydınlar tarafından günümüz dünyasının Komünist Manifestosu olarak adlandırılıyor. Bu tür yakıştırmalardan rahatsız mısınız?
M.HARDT:Elbette bu kitap komünisttir. Bu tanıma itirazım yok . Ama kitap bir Manifesto değil . Bir Manifesto için çok fazla uzun ve herhangi bir siyasi program da sunmuyor . Mevcut dünya düzenini tarif etmeye çalışıyoruz. Elbette kendi önerilerimizi de dile getiriyoruz. Ancak uygulamaya dönük çalışmanın siyasi hareketler bünyesinde gerçekleşmesi daha uygun olur.
Roma'sız İmparatorluk
SORU:Küresel iktidar yapılanması kendisini nasıl sunuyor? "İmparatorluk" denince kimilerinin aklına eski Roma , kimilerinin aklına da günümüzdeki ABD geliyor.
M.HARDT:Yeni iktidar, "İmparatorluk", "Roması olmayan bir İmparatorluk". Merkezi değil ağ biçiminde işliyor. ABD'nin bu yapılanmada, özellikle askeri alanda ayrıcalıklı bir konumu var. Aynı zamanda ABD, ağ bünyesinde bir düğüm anlamına geliyor. Ancak eski emperyalist ilişkilerde belirleyici olan merkeziyetçilik artık söz konusu değil.
SORU:Ağ yapılanmalarından söz ediyorsunuz. Bu yapılanma bünyesinde yeni teknolojiler nasıl bir rol oynuyor? İnternet'in özgürleştirici gücü üzerine çok fazla şey işittik. Aynı zamanda yeni yüksek teknolojiyi "işçi sınıfının" bastırılmasında bir araç olarak değerlendiriyorsunuz.
M.HARDT: Teknoloji de, küreselleşme kavramı gibi çift yönlü algılanabilir. Genel olarak teknoloji ya da özel olarak yeni enformasyon teknolojileri kendiliklerinden özgürleştirici ya da denetleyici bir konumda olamazlar. Bu teknolojiler, eski egemenlik biçimlerinden daha korkutucu bir iktidarın kullanımında olabilirler. Ama tam tersi de olabilir.
Nasıl bir küreselleşme?
SORU:Küreselleşme, üzerinde en çok durduğunuz kavram. Bu kapsamda okuru bir çelişkiyle yüz yüze bırakıyorsunuz: Bir yandan uluslar arası şirketler ve egemen siyaset gibi mevcut küreselleşme güçlerini reddediyor, diğer yandan daha fazla küreselleşme talep ediyorsunuz? Bu talepler uyuşuyor mu?
M.HARDT:Önemli bir siyasi ilerleme olarak değerlendirdiğim protesto hareketleri aslında küreselleşmenin kendisine karşı değil. Protesto edilen, küreselleşmenin mevcut uygulaması ve biçimi. Basın ve siyasetçiler küreselleşmeyi tek yönlü sunuyorlar: "Ya içindesin çemberin ya da dışında..." Ancak küreselleşmenin diğer olanaklarına işaret etmek daha mantıklı. Protestocular daha çok özgürlük, eşitlik ve demokrasi talep ediyorlar. Bu talepler kanımca daha doğru küreselleşme gerekçeleri ... Örneğin günümüzdeki küreselleşme politikaları insanların serbestçe dolaşımını engelliyor. Buna karşılık "anti-küreselleşmeciler", daha üretken ve demokratik bir küreselleşme isteminde bulunuyorlar.
Dünyanın keskin dönüşümü
SORU: Marx'a gelelim... Gerçek küresel demokrasiye ulaşmak için bir devrime gereksinim var mı?
M.HARDT:Elbette.
SORU:Ama bunun nasıl yapılacağını anlatmıyorsunuz. Yoksa bu sizin dile getirdiğiniz "karşı durma iradesi"nde mi gizli?
M.HARDT: İnsanlık tarihi, otoritenin reddedilmesi ve özgürlük özlemi üzerinedir. Samimi inancım bunun devam edeceği ve dünyamızı da değiştireceğidir. Ama bu kendiliğinden gerçekleşmez. Ben birçok kişiyle birlikte dünyanın keskin bir dönüşümünden yanayım. Böyle bir isteği de devrim olarak adlandırmak mümkün.
11 Eylül'le gelen şantaj
SORU:11 Eylül senaryonuzda nasıl bir rol oynuyor?
M.HARDT:Söz konusu terör olayları ne özgürleşme potansiyeli içeriyor ne de değişim istendiğine dair bir istek ifade ediyor. Buna karşılık terörün karşısındaki güçler de bizi olumlu bir noktaya sürüklemiyorlar. Etik olarak her iki tarafı karşılaştırmak mümkün olmasa da, her ikisinin de dünyada daha fazla özgürlük talebine ayak dirediklerini söylemek mümkün. Her ne kadar özellikle ABD merkezli baskılar tek bir yöne işaret etseler de en iyisi her iki tarafa da karşı olmak. Önümüze, güya seçeneği olmayan bir durum konuyor. Bu, kendimizi savunmamız gereken siyasi ve toplumsal bir şantajdır.
Şeytan ekseni ve "şeytanlaştırma"
SORU:Bu nedenle de ABD Başkanı Bush'un "şeytan ekseni"ne karşı yürüttüğü savaşa karşısınız?...
M.HARDT:Soruyu yanıtlamak için fazla felsefi düşünmeye gerek yok. Körfez Savaşı'ndan beri yeniden gündeme getirilen ve günümüzde de kamuoyuna dayatılan "haklı savaş" kavrayışı, Avrupalı düşünürler tarafından Orta Çağ ve Haçlı Savaşları için uygun bulunuyor. Bugün yeniden popüler olması şaşırtıcı değil. Günümüzün savaşları pek çok açıdan eski din savaşlarını çağrıştırıyor. "Haklı" kavramıyla birlikte bu kavramın ikiz kardeşinin, "kötü"nün de doğumu gerçekleşti. Tüm bunlar bence siyasi ve analitik bir hata. Parçalayıcı ve gizemli kılan bir kavrayışla karşı karşıyayız. Elbette bin Ladin ve el Kaide'ye herhangi bir sempati beslemiyorum. Ama tutup onları "şeytan" olarak değerlendirmek, düzgün bir değerlendirmeden uzaklaştırıyor. "Şeytanlaştırma" küresel iktidar yapılanması konusunda bize yanlış bir algılama dayatıyor.
SORU:Demokratik bir dünyanın yapılanmasında Avrupa'ya özel bir rol yüklüyor musunuz?
M.HARDT:Avrupa'nın, dünyanın geri kalan bölgelerinden ne daha az ne daha fazla önemde olması gerekir. Demokrasi bir kolektif projedir ; tepeden belirlenmemelidir. Demokrasinin yapılandırılması da kendi içinde demokratça olmalı.
Hangi anarşizm?
SORU:Bu bağlamda anarşizmden ve büyük devletlerin hükümetlerin çöküşünden söz etmeyi seviyorsunuz.
M.HARDT: Küreselleşme karşıtlarının yakın geçmişteki eylemlilik sürecinden doğan hareketlerde ve özellikle isyancı gençlerde anarşizm önemli bir rol oynuyor. Anarşizm bu insanlar için özgürlükle eşit anlam taşıyor. Bu bakış açısı, "do it your self (kendin yap)" ilkesinden kaynaklanan Amerikan punker etiğiyle de uyuşuyor. Benim anarşizm görüşümle bu durum birebir örtüşmüyor. Ancak yine de ideolojik ve kavramsal farklılıkların bu olayda önemli bir rol taşımadıklarına inanıyorum. "Şeylerin kolektif olarak belirlenmesi" olarak adlandırılan bir anarşizme seve seve ben de katılırım . Öte yandan siyasi yapının sonu olacağından kitabımızda anarşist ilişkilere değinilmemektedir. Buna karşılık siyasi örgütlenmelerin alternatif biçimlerini talep ediyoruz.
Farklılıklarla birlikte örgütlenmek, aynı dili konuşmak
SORU: Alternatif biçimlerden kastınız "multitude" (çoklu) olarak tanımladığınız biçimler mi?
M.HARDT: Doğru. Sözünü ettiğimiz çoğunlukça benimsenen, "yekpareliğe" indirgenmeyecek bir toplumsal nesnedir. Her zaman birlikte hareket etme becerisine de sahip bir "çokluk"tan söz ediyoruz. Kavram olarak üstünde durduğumuz, kitle ya da kalabalık değil, "örgüt"ün yokluğu değil. Cenova'dan Seattle'a uzanan küreselleşme karşıtlarının eylemleri "çokluk" kavramından neyi anladığımıza en iyi örneği oluşturuyor. Bu protestolar bünyesinde tek tek her grup farklılıklarıyla varlığını sürdürdü. Ama bu gruplar birlikte örgütlenebildi ve tek bir dille konuştu.
SORU: Protesto hareketlerini Marksist Enternasyonal'in yeniden vücut bulması olarak değerlendiriyor musunuz?
M.HARDT:Kuşkusuz Enternasyonal'de de küreselleşme ruhu ya da küresel ilişkilerin kurulması yönünde bir istek vardı. Marx'ın düşüncelerinden hareket eden proleter Enternasyonal'da da bu isteğin bir türevi vardı. Ancak, her milli unsurun ayrı olmasını öngördüğünden Enternasyonal bugün doğru kavram olamaz. Bugün yaşadığımız, "milletler örgüsü"nü aşan "kırma-melez" bir karışım...
Türkçeye aktaran: Nihat Halıcı