Sanki orada, küreselleşmenin ortaya çıkarttığı sorunlar ve bu sorunların engel olmaktan çıkarılması değil de, uluslararası eşitsizliğe çare arayan "sosyalist enternasyonal" toplantısı yapılıyormuş gibi bir hisse kapılmamak elde değil.
Öldü sanılan ideolojiler
"Tarihin sonu geldi" diyenlerin, 11 Eylül'ü başlangıç sayan yeni bir tarih yazımına başladıkları şu günlerde, "tarihten " ders çıkardıkları görülüyor...
Güvenliklerini sağlamak üzere, ulus devletin yöntemlerine geri dönüşün yollarını aramak için yaptıkları toplantıdan "daha fazla özgürlük, daha eşit dağılım, daha fazla adalet" beklendiğini dile getiren yorumları okudukça, insanın dünyalı olup olmadığına, yaşadığı yerin dünya olup olmadığına yönelik kuşkuları artmaya başlıyor...
Galiba, forumun yapıldığı binanın önünde protesto gösterisinde bulunan binlerce insan da aynı kuşkuları taşıyor olmalılar. Yoksa ne diye, "daha fazla özgürlüğü, daha eşitlikçi bir dünyayı, daha adaletli insan ilişkilerini yaratabiliriz"i tartışmak için toplantı düzenleyenleri protesto etsinler ki...
Yoksa bu toplantıyı düzenleyenlerin amacı, sermaye için sınırları kaldırırken, ortaya çıkan talepler için yeni sınırlar belirlemek olmasın? Öldüğünü varsaydıkları ideolojilerin, yeni taleplerle ortaya çıkışından korkuyor olmasınlar?
Düşünme tüket
Eğer durum böyleyse, sermaye özgürleştikçe, eşitliğin eşitsizliğe doğru koşusu, özgürlüğün daha dar alanlarda sıkışması, adaletin egemenler lehine hak dağıtmaya başlaması kaçınılmaz demektir ki, durum da bunu gösteriyor.
Bireyler, küreselleşmenin dayattığı, tek tip elbise uygulamasını, "düşünme, tüket, tükettiğin kadar özgürleş"de ifadesini bulan kimliksizleştirmeyi, en az egemenler kadar özgür, en az onlar kadar refahtan eşit pay ve adaletli bir dünya talebiyle protesto ediyorlar.
Bu talepler karşısında, küreyi kendilerine ait görenler, "alternatifsizlik" mayasının tutmadığını görerek, kendilerine karşı gelişen alternatiflerin yolunu kesmek için düşünce alışverişinde bulunmak amacıyla forum düzenliyorlar. Birileri de bu forumdan, daha fazla özgürlük, daha fazla eşitlik ve adalet bekliyor.
Kaymağın tadı damaklarında
Ama kim için? Küreselleşmenin yarattığı kaymağın tadı damaklarında dolaşanlar için mi, yoksa tüm insanlık için mi...?
"Elbette tüm insanlık için" dedikleri duyumsanabilir. Çünkü sundukları her ürünü "evrensellik" ambalajında satma hastalığına tutulmuş olanların başka türlü yanıt vermeleri, ticari anlayışlarıyla çelişir...
Satmaya çalıştıkları malın defolu olduğunu söyleyenleri ise, aynı tüccar mantığıyla, "karşıt" ilan ederek devre dışına itmeye, onları "öldürdüklerini sandıkları bir ideolojinin ajanı" ilan ederek marjinalleştirmeye çalışmaktadırlar. Tam bu noktada insanın aklına, insanlığın ortak değerlerinden yola çıkarak, kimin karşıt, kimin taraf olduğu sorusu takılıyor.
Karşıtlar ve taraflar
Kim, insan haklarının çifte standartlardan uzak, devlet ya da ulusal çıkarlardan bağımsız, bütün dünyada her birey için eşit uygulanmasını savunuyor; küreselleşmeyi tabulaştıranlar mı, yoksa küreselleşme "karşıtları" mı?
Kim, dünyadaki kaynakların, uluslar arasında eşit dağılımından ve ortak kullanım hakkından söz ediyor? Sermayeye sınırsız özgürlük diyenler mi, yoksa özgürlüğün en temel bireysel hak olduğunu savunanlar mı?
Kim, küreselleşmenin kaymağını elde tutmak için savaşı etkili bir yöntem olarak görenleri destekliyor? Küreselleşmenin "yılmaz" savunucuları mı, yoksa savaşın karşısına barışı çıkaranlar mı?
Kim, adalet istiyor? Kendi çıkarlarını savunmak için "uluslararası" özel mahkemeler kuranlar mı, yoksa güçlünün, güçsüzün haklarına tecavüzünü engelleyecek adalet talebinde bulunanlar mı?
Görülüyor ki, insanlığın ortak değerleri açısından bakıldığında, sanayi ve teknolojinin değil ama insanlığın gelişmesinin asıl karşıtları, küreselleşmeyi savunanlardır...
Kimliksizlik kimliği
Onlar, insanları birer tüketici, tüketilenleri de gelişim saydıkları için, insan hakları, özgürlük, eşitlik ve adalet taleplerinin, "küresel tüketim marketlerinde satılan ürünlerin" dışına taşmasını istemiyorlar.
Kısacası küreselleşmiş dünyanın bireyi olmak için kimliksizliği, kimlik edinmeyi şart koşuyorlar. Kimliksizliğe isyanı, "terörizm", kendi dışındaki kimlikleri, çağdışı ilan ederek, bireyleri, küreselleşmenin köleselliğine boyun eğmeye zorluyorlar.
Küreselleşme karşıtı her türden muhalefeti, şiddet yanlısı göstererek, yalnızlaştırma politikası izliyorlar.
Müptelalıktan köleliğe
Kitleleri korkunun girdabına sürükleme çabalarının altında yatan, iletişim çağında her türlü "bilgiye" kolay ulaşabilen "evrensel" marka ürünlerin müptelası köleselliği çoğaltmaktan başka bir şey değil...
Nerede aykırı bir ses duysalar, anlattıkları masallardan kuşkuya kapılıp, çoksesli koro halinde, aynı masalın değişik varyasyonlarını anlatarak, o sesi susturmaya çalışıyorlar.
"Evrenselliklerinin", evrensel alternatifinin o aykırı seslerin sorgulamalarında saklı olduğunu bilmeleri, bu kuşkularını ve bundan doğan korkularını bir kat daha artırıyor...
Dünya Ekonomik Forumu'nun New York zirvesinde alınan güvenlik önlemleri bu korkuyu açığa vurmuyor mu? (HO/NM)