Türkiye'de kitlesel medya, Cenova'ya gelen her yaştan yüzlerce insanı, "küreselleşme karşıtı" gibi kitlesel bir tanımlamayla duyurdu.
Ancak medyanın verdiği haberlerde şu soruların yanıtlarını bulmak mümkün olmadı:
* Bu insanlar, (kitlesel bir tanımlamanın dışında) aslında kimlerdir?
* Bu tarz eylemlerle neyi amaçlamaktadırlar?
* Nasıl bir yaşam tasavvur ediyorlar?
* Hepsi aynı söyleme mi sahip? Yoksa farklılaşıyorlar mı?
Hangi anarşist?
Medya, "Çoğu anarşist gruplara üye olan ..." açıklamasını rahatlıkla kullanırken, bunların hangi anarşist örgütler olduğunu ve hangi amaçlara hizmet ettiklerini de bir türlü aktar(a)madı.
Bütün gazetecilerin dilinde bir küreselleşme karşıt(lığ)ı dolaştı durdu. Peki, hem küreselleşme karşıtı olup, hem de bu kadar farklı toplumdan insan nasıl aynı payda da buluşabilmişti ?
Gazeteciler için bu durum asla üstünde durulacak bir soru olamadı. Tıpkı medyada bu insanların kendilerini doğrudan ifade etme şanslarının olmaması gibi.
Şiddet çağrıştıran kavramlarla
Televizyonlar ve gazetelerde, cadde ve meydanlarda sürekli polisle çatışan , sağa sola saldırarak özel mülkiyete ve kamu mekanlarına zarar veren , bağırıp-çağıran "asi" gençlere ve onların saldırgan tavırlarına tanık olduk.
"Savaş alanına dönen kent", "kana bulanan sokaklar", "kan gölü", "dorukta gerilim", "göz yaşartıcı bomba", "molotof kokteyli, "yıkık-dökük camlar", "saldırı", "anarşist gruplar", "ağır bilanço" gibi hayli yoğun şiddet çağrıştıran kavramlarla kurulan haber söylemini, görüntüler tamamlıyordu.
Zihinlerde şöyle bir anlam oluşturulmaya çalışıldı: Cenova'da "küreselleşme karşıtları" tam bir "savaş" ortamı yarattı.
"Milliyet muhabiri ateş hattında", spotuyla verilen haberde söylem hayli romantik olmasına karşın, muhabirin gözlemleri pek de romantik değildi:
"Arkamızda bıraktığımız ünlü liman kenti belki de tarihte ilk kez karadan bir saldırıya maruz kalmıştı. Yıkık, dökük camları, yanmış arabaları, anarşist söylemli grafitileri, çöp içerisindeki dar sokakları eyleme yenilmiş gözüküyordu."
Türkiye'de medya -ki büyük sermaye hakimiyetindeki diğer gelişmiş ülke medyaları içinde durum aynıdır- Cenova'da yaşananları şiddet bağlamı dışında hiç değerlendirmedi.
Bütün görüntüler, polisle çatışan genç insanlara odaklanmıştı: "Mağazalar göstericilerin hışmına uğradı, sokaklar kan gölüne döndü, beyzbol sopaları, taş gibi buldukları her şeyle polise saldırdılar" gibi söylemlerle şiddet iyice vurgu aldı.
Cenova'da toplanan ve sayıları 300 bini bulduğu öne sürülen insanlar, günlerce tüm dünyanın gündeminde hem ulusal hem de uluslararası yayın yapan medya kuruluşları aracılığıyla yer aldılar. Ne var ki, o sırada çevreye şiddet saçan/saldıran insanlar olarak temsil edilmenin ötesine geçemediler.
Böylesi bir temsil aslında şaşırtıcı olmamalı; küresel politikalarda söz sahibi olabilen sermaye, aynı zaman kitlesel medyaya da hâkim. Sistemin bekçiliği misyonunu başarıyla yerine getiren medya, bir kez daha işini ne kadar başarıyla yaptığını kanıtladı.
Casarini: Bilginin küreselleşmesine evet
NTV'nin bir yabancı kanalın programını çevirerek yayınlaması sayesinde, Cenova'daki muhalefete katılan ve oradaki gruplardan sadece biri olan Beyaz Üniformalılar Koalisyonu Sözcüsü Luca Casarini'nin kendi kavramlarıyla çok sınırlı da olsa o grubun ne yapmaya çalıştığını ve neye inandığını izleyebildik.
Casarini, (medyanın kullandığı "küreselleşme karşıtları" nitelemesinin aksine) bilginin küreselleşmesine hiçbir itirazlarının olmadığını; gerçekte ekonomik küreselleşme politikalarıyla, gittikçe artan gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ya da gelişmemiş ülkeler üzerindeki her çeşit sömürü, çevre kirlenmesi, ilaç ve besin yetersizliğine, Afrika kıtasındaki ölümlere tepki göstermek istediklerini ifade etti.
Casarini, bir önemli ayrıntıyı daha dile getiriyordu : En azından kendi grubu adına- asla şiddet yanlısı olmadıklarını ve silah taşımadıklarını ... Sadece bedenlerini kullandıklarını ... Ona göre ise, şiddeti asıl yapan İtalyan polisiydi.
Milletvekili Kalkan'ın anlattıkları
Türkiye'den bu muhalif gösterilere katılmak için giden milletvekili Metin Kalkan da ülkeye dönüşünde haberlere konu oldu. Milletvekili olmasa elbette medya için haber değeri taşımayacaktı. Kanal 7'ye ana haber bülteninde konuk edilen Kalkan'ın da konuya ilişkin vurgulamak istedikleri medyanın konuya yaklaşımından hayli farklıydı. Kalkan:
* Öncelikle medyanın söyleminde "protestocular" değerlendirmesini değiştirerek Cenova'da toplanan insanları "genç ve aydın" kişiler diye tanımladı.
* Medya söyleminin aksine oradaki insanların şiddet için değil, tüm gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerin sorunlarına duyarlılık göstermek için toplandıklarını dile getirdi.
* Tüm dünyada en temel insanî ihtiyaçların bile karşılanamadığı toplumlar ve Türkiye gibi IMF politikalarıyla gittikçe yaşamı güçleşen insanlar için bir şeyler yapabilme mücadelesinin verildiğini vurgulamaya çalıştı.
Basına tepki
Nilgün Cerrahoğlu ise Cenova izlenimlerini aktardığı yazısında insanların basına açıklama yapmak istemediklerini ; çünkü barışçıl eylemlerin hiçbirinin medyada yer almadığını, söylediklerinin ve yaptıklarının manipüle edilerek aktarıldığını bu nedenle de basına çok tepkili olduklarını dile getirdi.
Dünyada, olan-biteni "nesnel" (!) haber kriterleri ile seçerek; yine olayları ve konuları "nesnel" (!) değerlendirip topluma aktardığını öne süren kitlesel medya kuruluşları, her konuda olduğu gibi Cenova'daki muhalefete de hayli taraflı yaklaştı.
Tüm dünyada eşitlik ve özgürlük tasavvuru ile sağlıklı ve temiz bir ortamda yaşamak için mücadele eden hareket, tam bir "terörist" (!) girişim gibi gösterildi. Bunun da ötesinde, liderlerin toplantısı bitip kentte muhalif gösteriler de sona erdiğinde: Medya konunun bir başka boyutunu haberleştirdi:
Kentteki maddi hasar.
Elbette medyanın da bu muhalefetin yanında yer alması gerektiğini söylemek istemiyoruz; sadece bu kişilere de kendilerini yine kendi kavram ve söylemleriyle ifade etme hakkının verilmesi gerektiğini, gazeteciler dolayımıyla konunun ne kadar farklı bağlamlara taşındığını söylemeye çalışıyoruz.
"Söz veren" kıravatlılar
Zirve sürecince ve Zirve bittiğinde, liderlerin medyada temsili ise hayli farklıydı. Düzgün taranmış saçları, kravatlı-şık takım elbiseleri ve yüzlerindeki "incelikli" (!) tebessümleriyle ve "asi" görünümlü gençlerin aksine hayli serinkanlı, büyük boy fotoğrafların altında Hürriyet'in "Söz Veriyoruz" başlığı altında, "Yoksul dünyanın global ekonomiden daha fazla pay alacağına" dair söz veren liderlerle ilgili şu ifadeler yer alıyordu:
"Yoksulluğu sona erdirmenin tek çaresi, yoksul ülkeleri de global ekonomiye dahil etmektir' dediler."
Diğer medya kuruluşlarının da tavrı aynı çizgideydi.
Sonuç bildirgesinde yer alan, az gelişmiş ülkelerin borçlarının silineceği ve daha fazla yardım alacakları çok vurgulanarak Cenova'daki küresel dayanışma ve muhalefet ; örtük olarak "anlamsız" ve "gereksiz" bir bağlama çekilmeye çalışıldı.
(NU)