Homojen değiller
Uluslararası bir çok platformda zaten tartışılan fakat Seattle, Quebec, Washington, Prag, Davos, Göteborg ve son olarak Cenova'daki gösteriler sonucu iyice alevlenen tartışmalarla küreselleşme sorgulanıyor ve şu anda eşitsizliğin temelinde yer alan finansal sistem ve onun getirisi olan hukuka, sosyal düzene alternatifler sunuyorlar.
Peki bu tartışmalarda bu gösterilere katılan grupların yeri neresi?
Başka bir deyişle bu insanlar ne talep ediyorlar?
Aslında böyle bir soruya cevap vermek henüz çok erken sayılabilir, çünkü Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Uluslararası Para Fonu (UPF), Avrupa Birliği (AB)...vs. toplantılarına muhalefet eden, engellemeye çalışan ve alternatif zirveler düzenleyen protestocular kendi içlerinde homojen değiller.
Onlar 8 kişi biz 6 milyar
Çok ayrı talepleri, görüşleri bulunmasına rağmen bu grupları ortak paydada buluşturan, bir araya getiren belli başlı bazı nedenler sayılabilir. Öncelikle bu insanlar, şirket evlilikleriyle devasa boyutlar kazanan uluslar-üstü şirketlerin ve DTÖ gibi bir kurumun kendi denetimleri dışında kalarak yaşamlarını etkileyecek bir güce erişmesine tepki gösteriyorlar. Kendi seçtikleri hükümetlerin gücünün giderek sınırlandığı bir ortamda Cenova'da bir öğrencinin sözüyle sloganlaşan 'onlar 8 kişi biz 6 milyar' diyerek adeta küresel bir hükümet gibi gördükleri DTÖ'nün koyacağı kurallara tabi olmak istemiyorlar. İkinci etapta çevre, çocuk hakları, biyoloji, besinler, insan hakları gibi konular sayılabilir.
Pek kim bu insanlar?
Bütün gösterilerdeki göstericilerin karakteri, geldikleri sınıf, sosyal ortam incelendiğinde şaşırtıcı bir durum ortaya çıkıyor. 1999'da Seattle sokaklarını dolduran, Göteborg'da AB'ye karşı çıkan, Cenova'da DTÖ'yü protesto eden bu insanlar, ne küreselleşmenin en mağdur kesimi ne de küreselleşmeden en büyük darbeyi yemiş bir ülkeden geliyor.
Aksine protestocuların çoğu, Üçüncü Dünyada yaşayan kesimin, son Asya krizinden sonra günlük geliri 1 doların altına düşenlerin gıpta edeceği bir gelir düzeyine sahip, iyi bir eğitim almış, yabancı dil bilen orta sınıf diyebileceğimiz bir kesim.
Seattle'ın örgütlenme sırları
Seattle 'daki gösterilerin örgütlenmesine öncülük eden Harvard Hukuk fakültesi mezunu, küreselleşme karşıtı Public Citizen grubunun Küresel Ticareti İzleme (Global Trdade Watch) programının direktörü Lorri Wallach, Foreign Policy dergisi editörü Moises Naim'le yaptığı röportajda Seattle' daki örgütlenmeyi anlatırken çalışmalar için "yerli halktan 400 kişinin kredi kartları ile protestocular için otel odaları kiraladıklarını, iki bin insanı Amerikan orta sınıf ailelerin yanlarına yerleştirdiklerini " anlatıyor.
Sanılanın aksine Seattle örneği, gelir ve eğitim düzeyi belli bir seviye de olan ve dışardan gelen işçilerin, öğrencilerin, sendikaların dayanışmasıyla gerçekleşiyor. Aslında gösterilerdeki gösterici profili sanırım birçok insan da bir kaygı uyandırıyor.
Katar'da yerine, Beyrut
Sanki beyaz Avrupalı, Üçüncü Dünya için bir şeyler yapıyor, onun adına onun borçlarını ertelettirmek istiyor, onun adına konuşuyor. Bütün bu gösterilere karşın Üçüncü Dünya Bandung konferansını, Bağlantısızlar hareketini unutmuş ya olanlardan habersiz hala liberal bir demokrasi kurmak için çırpınıyor veya bu protestolar bu ülkelerde çok az bir kesimin dikkatini çekiyor.
Bu savlarımızı, önümüzdeki aylarda 9 - 13 Kasım tarihlerinde Katar'da yapılacak olan DTÖ toplantısı sırasında, gösteriler yasak olduğu ve Katar kanunları sert olduğu için, Katar'ın (yani Üçüncü Dünyanın) dinamikleri yoklamadan orada protesto gösterileri düzenlemeyi düşünmeyen sadece yanılmıyorsam Beyrut'ta yapılacak olan alternatif bir zirveyle yetinecek olan göstericiler de doğruluyor.
Basit gibi görünen bu ayrıntı bile bu henüz tanımlanamayan muhalefetin aslında mücadele verdiği kitleden uzaklığını ve onları içlerine katamayışını simgeliyor. Gerçi Ahmet İnsel Radikal İki'de DTÖ toplantılarına ev sahipliği yapmak isteyen ülke bulunamadığını ve bir tek Katar'ın aday olduğunu ve bunun sembolik olarak sevindirici bir durum olduğunu söylese de, böyle bir talebin küreselleşmeden en çok zararı gören ve görmeye devam eden Üçüncü Dünyadaki bir ülkeden gelmesi, hem daha düşündürücü hem de hala küreselleşmenin nimetlerine kavuşacağını zanneden, bundan medet uman bir zihniyeti temsil ediyor.
Ne istiyorlar?
Yukarıda bahsedilen ortak neo-liberal politikalar, DTÖ karşıtlığından başka protestolara katılanların istekleri gruplardan gruba değişiyor. Yeşiller, çevreciler, Gri Panterler, ilericiler, Kilise grupları, Tibetli Rahipler, küçük işletmeler, ATTAC,(Mali İşlemlerin Yurttaşlar Yararına Vergilendirilmesi Derneği) ya da başta, Anarşistler ve onların bir alt kolu olan ve şiddet yüzünden en çok eleştirilen Kara Blok, otonomlar ve daha bir çok grup ayrı ayrı taleplerle ortaya çıkıyor.
Bu grupların arasında, sistemin çok fazla eleştirdiği ve egemen medyanın üzerine devamlı vurgu yaptığı şekilde şiddet yanlısı ve barışçıl şekilde gösteriler yapanlar olsa da, asıl şiddetin G8'den geldiği, her gün açlık yüzünde ölen 19000 çocuğun televizyonlarda gösterilmesiyle anlaşılabileceğini söylüyorlar.
Halen somut bir önerisi olan, Porto Alegre'nin örgütlenmesine de öncülük yapan ve çıkış yaptığı Fransa dışında başka ülkelerde de örgütlenen Attac "Tax Tobin" ya da Tobin Vergisi ile çok tartışılan bir öneriyle öne çıkıyor.
Tobin Vergisi: Spekülatif sermayeye yönelik
Aslında ATTAC'ın temelinde Tobin vergisi yatıyor denebilir. Dünyada büyük medyanın görmezliğe gelmekte ısrar etmesine rağmen, Nobel ekonomi ödülünü alan James Tobin'in, ATTAC'ın temel edindiği Nobel Ödüllü çalışması her geçen gün ilgi ve destek topluyor.
James Tobin çalışmasında spekülatif sermaye akımlarının vergilendirilmesini öngörüyor. Oran tartışmalı olsa yüzde 0,05'in altında veya bu rakama eşit bir oran sonucu toplanacak para, bir yılda 100 milyar dolar ediyor.
Büyük finans merkezlerinin olduğu sanayileşmiş zengin ülkelerden toplanacak bu para, uluslararası kuruluşlara aktarılarak fakir ülkelerde ve eşitsizliğe karşı kullanılabilir, eğitim, sağlık gibi hizmetlerin geliştirilmesinde önemli rol oynayabilir.
Tobin vergisinin diğer bir faydası ise, özellikle mali sistemi zayıf olan ülkelerde spekülasyonu önlemeye yönelik olarak etkili olabilir. Hali hazırda tartışılmakta olan Tobin vergisinin en büyük handikapı hangi uluslararası kuruluşun toplanan bu parayı ne şekilde dağıtacağı. Ayrıca yüzde 0,05 oranı üzerine tartışmalar da sürüyor. İşte ATTAC bu noktada çok önemli, somut bir rol oynuyor.
Yeni bir umut: ATTAC
3 Haziran 1998 yılında kurulan örgütün fikir babası, Aralık 1997'de Le Monde Diplomatique'de yazdığı "désarmer les marchés" adlı makalesiyle Iganacio Ramonet.
Daha sonra 11-12 Aralık 1998 tarihlerinde Fransa'daki ATTAC'ın, Afrika'dan Latin Amerika'dan Avrupa'dan çağırdığı davetlilerle ATTAC uluslararası bir kimlik kazanıyor. Kuruluşunun temeline Tobin vergisini alan ATTAC, Tobin vergisinin gerçekleşmesi için ve küresel eşitsizliğe müdahale etmek için uğraşıyor ve ismini de buradan alıyor:
"Association pour une taxation des transactions financières pour l'aide aux citoyens"
Yani kaba bir çeviriyle "sermaye akımlarının vatandaşlara yardım için vergilendirilmesi" denebilir. Protestolarda daha barışçıl bir tavır takınan ATTAC kuruluşunda hemen hemen çoğu protestocunun üzerinde uzlaştığı 3 ana nokta var:
* Tobin vergisi,
* Neo-Liberal politikalara karşı mücadele,
* Daha özgür bir şekilde tartışma ve haber alma ya da iletişim.
Son söz sokağın olacak
Sonuç olarak ATTAC veya bir başkası, küresel muhalefet; dünyanın gündemine oturmuş vaziyette. Cenova DTÖ zirvesi üzerinden haftalar geçmesine rağmen, hala konuşuluyor ve bir diğer zirveye kadar konuşulmaya devam edecek.
Gittikçe sadece gösteri yapmak için toplanan, muhalefet için bir araya gelen yeni çağın gösteri toplumunun gösteri çocukları gibi soldan tepkiler almaya başlasa da sokak belki de somut projelerin yanında en önemli sözü söylüyor . Çünkü, ne Tobin vergisi ne küreselleşme ne de küreselleşme karşıtlığı yeni bir olay ama, bütün bunları bu kadar medyatik kılan, gündeme oturtan son sözü söyleyecek olan sokağın öfkesi diyebiliriz.(NA/NU)