Kamu Yönetimi temel yasa taslağının gerekçesinde de temel amacın devletin yeniden yapılandırılması olduğu belirtiliyor.
Mevcut haliyle toplumun hemen her kesiminin yakındığı devletle ilgili kurumlar ve uygulamaları son yıllarda kilitlendiğimiz en zorlu konuların başında geliyor. Gerçi zorluk toplumun çeşitli kesimlerinin özellikle dar ve sabit gelirli geniş halk kesiminin taleplerinin ve yasaklamalardan bunalanların beklentilerinin karşılanması kaygısından kaynaklanmıyor.
Küreselleşme için özelleştirme ve yerelleştirme
Zira söz konusu talep sahiplerinin seslerinin kısılması veya güçten düşürülmesi için yeterince mesai sarf edildi. Zorluğu artıran olgu, değerlendirmeler arasında sözü edilen özellikle şeffaflık, katılım, yerinden yönetim, demokrasi gibi kavramların dillendirilmesi, denetim mekanizmalarının el değiştirilerek buna uygun kurumsallaşmanın gerçekleştirilmek istendiği vurgusudur.
Buna bağlı olarak merkezi yönetimin güçten düşürülmek istendiği, sürecin federal yapıyı teşvik edeceği, ülkeyi böleceği ve giderek bağımsızlığımızın kaybolacağı tepkileri, toplumsal olandan yana itirazları gölgede bıraktı.
Oysa, Birleşmiş Milletlerin Global Compact (küresel sözleşme) ve özel sektörün kamusal yönetim ve karar mekanizmalarında öncü bir güç olarak yer almasını dile getiren Malmö Bildirgesinde yer alan yaklaşımlar, GATT (Çok taraflı hizmet sözleşmesi), GATS, Uluslar arası Para Fonu (IMF) Niyet Mektupları, Dünya Bankası yapısal uyarlama kredi anlaşmaları ve Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı Belgesi'nde öngörülen küreselleşme için özelleştirme ve küreselleşme için yerelleştirme politikalarının kurumsal olarak içselleştirme operasyonlarıdır yaşadıklarımız.
Küreselleşmenin yerelleşme ile ikiz kardeş olduğu, can damarlarının kamusal hizmetlerin, giderek de kamusal alanların özelleştirilmesi, serbestleştirilmesi ve ticarileştirilmesi olduğu, kamusal müdahalenin ve denetim araçlarının asgari sınırda tutulması gerektiği hedefleri de bu süreçle birlikte "resmileştiriliyor"
Sosyal devletin (!) tasfiyesi
Temel kamu hizmetlerinin küresel piyasaya açılmasına yönelik gerçekleştirilen bu düzenlemelerde, küresel yatırımcıların beklentilerine uygun, merkezi yönetimin görev ve yetki alanlarının sınırlandırılması, yerel yönetim ölçeklerinin büyütülmesi, yap-işlet-devret modelinin genelleştirilmesi, ihale konularının çoğaltılması ve ihale sürelerinin uzatılması gibi küreselleşme patronlarının talepleri doğrultusunda adımlar atıldığından herhalde hiç kimsenin kuşkusu yoktur.
Yerinden yönetim söylemleriyle gerçekleştirilmek istenen düzenlemeler, aslında kamu hizmetlerinin ve sosyal devletin tasfiyesinden başka bir şey değil. Gerçi Türkiye Cumhuriyetinin ne kadar sosyal devlet özelliklerine sahip olduğu, demokratikleşme konusunda daha ne kadar yol kat etmesi gerektiği konularında ortaya konulacak veriler hiç de iç açıcı olmasa da, sonuçta eldeki kazanımlardan da tamamen mahrum kalınacağı son derece açık.
Yeniden yapılanmadan murat edilenin, merkezi yönetim perspektifini ve esas olarak da yerel yönetimleri sermaye şirketlerine daha da yakınlaştırmak, toplumdan ve kamusal denetiminden uzaklaştırmak olduğuna da kuşku duyulmamalıdır.
Her hizmete ayrı şirket
Merkezi yönetim, gözetim ve denetimiyle, gerekirse zor kullanarak bu işleyişin garantörü olacaktır. Ama bütün bu düzenlemelerle yatırım yapılacak alanlar ve konular, yalnızca ve yalnızca sermaye hareketlerinin kar beklentisine yanıt verdiği ölçüde anlam kazanacağından bölgeler arasındaki dengesizliklerin ve eşitsizliklerin önüne geçmek mümkün olmayacaktır.
Sahip olunan zenginlik kaynaklarının kullanımında da, toplumun ihtiyaçlarının giderilmesinde de toplumun bütününü ele alan yaklaşım tarzı rafa kaldırıldığından, bütün bir topluma ait olan kamusal kaynakların kullanımında yerel yönetimlere tanınan serbesti ile giderilmesi zor adaletsizliklerin kapısı ardına kadar açılmaktadır.
Diğer bir deyişle, hem merkezi hem de yerel yönetimler için piyasa koşullarına göre pozisyon alan bir kurumsallaşma modeli öngörülmektedir. Her hizmetin bir bedeli olması gerektiği saptamasıyla her bir hizmetin ayrı ayrı şirketlere devri sağlanmakta ve bu yolla da kamusal hizmetlerin ticarileştirilmesi, özelleştirilmesi, giderek de yabancılaştırılması mümkün kılınmaktadır.
Cumhuriyetin ilk yılları
Piyasada söz sahibi olan yerli ve yabancı şirketlerin yerel yönetimlerde söz sahibi olmasını sağlayacak araç olarak da özerklik ve çok merkezli karar mekanizmaları ile kurullar aracılığı ile yönetim modeli geliştirilmektedir.
Kamusal kaynak kullanımının asgariye indirilmek istendiği bu modelde sözü edilen katılım, şeffaflık, yerinden yönetim, özerklik gibi söylemlerin ise esas olarak özel sektöre odaklı aktörler bakımından anlamlı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında tamamen merkezi yönetim kontrolü altında kapitalist yeniden üretim koşullarını gerçekleştirmek , feodal, yarı-feodal unsurları dönüştürerek kendi içinde eritmek, kırsal belediyelerin kaynaklarını Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlere aktarmak ve buralardan kapitalist üretim ilişkilerini yaygınlaştırmak gibi işlevler yüklenen yerel yönetimler, Belediyeler Bankası, Belediye İmar Heyeti, ve daha sonraları bunların birleştirilmesi ile oluşturulan İller Bankası ile destekleniyordu.
İller Bankası yerine mali piyasalar
Şimdi İller Bankasının içinin tamamen boşaltılması, onun yerine mali piyasaların adres olarak gösterilmesi küreselleşme zamanlarında ortaya çıkan ekonomik ve politik tercihlerin bir sonucudur. Ve teslim etmek gerekir ki geçmişte de, günümüzde de ortaya çıkan tercihlere esas karakterini veren dinamikler sermaye dünyasının gelişimi ve beklentileri olmuştur.
Bu nedenle gerçekleştirilmek istenen düzenlemelerin görünürdeki özneleri olarak tedavüldeki siyasi partiler üzerinden adeta bardakta fırtına kopartılarak tutum alınması sonucu değiştirmemektedir.
Zira toplumsal olandan yana, eşitlikçi, demokratik ve özgürlükçü politik ve ekonomik tercihlerin belirleyici olamadığı koşullarda sermaye dünyasına bağımlı değişkenlerce dillendirilen demokrasi, katılım, şeffaflık, yerinden yönetim kavramları yalnızca temsil ettiği çevrelerin işine yaramaktadır.
Yabancılaştırma ve özelleştirme
Ulusallıktan uluslararasına ve nihayet uluslar-ötesi, küresel sermaye kimliğine ulaşan sermaye hareketinin, her ülkede, her alanda tam liberalizasyon hedefiyle, dünyayı tek bir pazar haline getirerek küresel - dev şirketlerin serbest hareket alanına dönüştürme politikasının bir uzantısı olan bu yeniden yapılanma modelinin, ne bölgeler arasında ne de toplumun çeşitli kesimleri arasında var olan eşitsizlikleri, gelir adaletsizliklerini, işsizlik ve yoksulluk sorunlarını çözme niyetinin olmadığını biliyoruz.
Devletin küçültülmesiyle hedeflenen, yerel yönetimlere aktarılacak her yetki ve kaynakla gerçekleştirilmek istenen temel politika yerli-yabancı özel sektöre, küresel sermaye hareketine müdahalesiz pazar oluşturmak, dolaşım alanı sağlamaktır.
Bu nedenle yeni düzenlemelerle kamusal kaynaklardan, kamusal kredi sisteminden yararlanma olgusu en aza indirilmektedir. İç ve dış borçlanmaya dayalı yönetim anlayışı temel bir kural haline getirilerek bu yolla yabancılaştırma ve özelleştirme süreci tamamlanmak istenmektedir.
Proje koşulu
Örnekleriyle yaşandı ki dış borçlanmalar proje koşuluna bağlıdır ve projeler için uluslar arası kredi kaynaklarına başvurulduğunda kamusal hizmetin özelleştirilmesi şart koşulmaktadır. İç borçlanma da aynı sonuçları doğuracaktır. Mevcut bankalar sisteminde, yerel yönetimler mali piyasaların esaslı müşterileri haline getirilmiş olacaktır.
Sermaye dünyasının kredi müşterisi haline getirilen yerel yönetimler, kamu gücünü kullanarak tahsil edecekleri vergi ve diğer paraları özel bankalara aktarırken, kamu hizmetleri için kamu tarafından kullanılması mümkün olan kaynaklar, yerli ticari bankalarla birlikte yabancı bankaların da kullanımına sunulmuş olacaktır.
* Bankalar ve inşaat şirketleriyle gayrimenkul yatırım ortaklığı kurmalarına da olanak sağlanan yerel yönetimlere ticari ilişkiler ve ticari organizasyon alanlarında sermaye dünyasının beklentilerine uygun önemli bir işlev yüklenmektedir.
* Devlete "sosyal devlet" karakteri kazandıran sağlık, sosyal hizmetler ve eğitim hizmetleri de piyasa koşullarına terk edilen yerel yönetimlere devredilirken yerelleştirme adı altında özelleştirme uygulamalarının alanı genişletilmiş olacaktır.
* İleri teknoloji büyük sermaye yatırımı gerektiren işler için öngörülen Yap-İşlet-Devret usulü, su ve kanalizasyon hizmetleriyle birleştirilen çöp hizmetlerine kadar genişletilmekte ve genelleştirilmektedir. Temel altyapı hizmetlerindeki kamu tekeli de bu yöntemle yerli veya ulus-üstü sermaye şirketlerine devredilmektedir.
Belediye Meclisi yetkisini piyasaya aktarıyor
Hizmet bedelinin tespitinin belediye ile şirketler arasında yapılacak sözleşmelerde belirlenmesi yaklaşımı ise belediye meclislerini devreden çıkaracak, meclise ait yetkiler piyasaya aktarılmış olacaktır.
* Küresel iş taleplerine bağlı olarak yerel yönetimlerin ölçeği büyütülmekte, iş alanlarını ve hacimlerini genişletilmesi hedeflenmektedir. Küresel dev şirketlerin ve tekellerin iş stratejileri gereğince karlılıkta ihtiyaç duydukları büyüklükte ölçekler elde edilmesi için nüfusu az belediyeler kapatılmakta, köyler "ilçe köy birliği" altında toplanmaktadır. Güç ve kaynaklar tek merkezli belediyelere devredilmekte, alt belediyeler ya kaldırılmak ya da güçleri ciddi biçimde sınırlandırılmak istenmektedir.
* 5 yıla çıkarılmak istenen ihale sürelerinin sermaye dünyasının yerel seçimlere ilgisini daha da artıracağından kuşku duyulmamalıdır. Zira finanse etmekle 5 yıl garantili ihale imkanlarını kullanma beklentisi, siyasi kadrolarla şirketlerin işbirliğini geliştirmekte geç kalmayacaktır.
* Belediye özel mallarının mülkiyet ve kullanım hakkı devirlerinin kolaylaştırılması da kamusal kaynakların piyasanın hizmetine sunulduğunu ortaya koymaktadır.
İhale teşviki ve sendikasızlaştırma
Pek çok belediyemizde daha şimdiden su, atıksu, çöp hizmetleri, piyasa fiyat sistemine bağlanmış durumdadır. Otobüs terminalleri özel şirketler eliyle işletilmektedir.
Ama hazine topraklarının, Arsa Ofisi devre dışı bırakılarak belediye ve özel idarelere satılmak üzere devredilmesi, hazine arazilerinin kamu yararına dayalı, sosyal ve ekonomik yararlılık içinde değerlendirilmesinden vazgeçilmesi, imar ve iskan çalışmalarının piyasa koşulları içinde hazırlanmasının benimsenmesi, kültür ve tabiat varlıklarının yerel ilişkilere terk edilmesi, gelinen aşamayı gözler önüne sermektedir.
* Ve doğal olarak bütün bu "esnek", "kuralsız", "denetimsiz" işleyiş personel sisteminin de özünü oluşturacak , devlet memuru istihdamı sınırlandırılacak, sürekli işçi istihdamı kısıtlanacak, sözleşmeli istihdam ile geçici işçilik temel istihdam türleri haline getirilecektir. Kamuya ait istihdam daraltılarak, hizmetlerin ihale edilmesi teşvik edilmektedir. Zaten tüm yerel kamu hizmetlerinin ihale konusu olmasıyla birlikte, yerel hizmetleri yürüten işçiler sendikasız, sigortasız, kuralsız ve sağlıksız istihdam ortamına atılmaktadır.
* Servetin ve rantın vergilendirilmesini düşünülmeden belediyelerin gelirlerini artırmak üzere öngörülen seçenekler mevcut eşitsizlikleri derinleştirmekle kalmayacak, dolaylı vergilerle yurttaşlara daha da yük bindirecektir.
Katılımcılık kılıfı
Bu yeniden yapılanma modelinde, hemen herkesin karşı çıktığı merkezi yönetimlerin hantallığı, bıktıran müdahaleleri, siyasi arpalık uygulamalarına karşı; halkın yönetime katılımı, demokrasi, yerinden yönetim gibi kavramların, ulaşılmak istenen hedefe birer kılıf olarak kullanıldığı son derece açık.
En temel toplumsal ihtiyaçların karşılanmasını gerektiren faaliyet alanlarında dahi yurttaşlarını birer müşteri statüsüne indirgeyen bu modelde eşitsiz yaşam koşulları daha da derinleşecektir. Yerleşim alanlarına sermaye dünyasının ilgi duyması için seferber edilmek istenen yurttaşlar tükettiği kadar hizmetlerden yararlanabilecek, satın alabildiği kadar söz sahibi olacaktır.
Kamu Yönetimi temel yasası ile "yeni dünya düzeni ile entegrasyon modeli" ve uygulama şeması sahne almak üzeredir. Yerel Yönetimler Yasası ve diğerleriyle birlikte halkalar birbirlerine takılacaktır. Bu halkalar, toplumun zenginlik kaynaklarını küresel sermayeye kullanım serbestisi sağlarken, geniş halk kesiminin "küresel köleliliğe" geçişini pekiştirecektir. (MŞ/NM)
* Mustafa Şahin, avukat, Antalya Barosu.