En duymak istemeyenlerimizin kulaklarına duyurmacasına ve kafamıza çakarcasına açıktan yapıyorlar her şeyi. Alın teri/yoğun emek ile birikmiş her ama her şey özelleştiriliyor.
Sermaye haklarının, insan haklarının üstüne çıkarıldığı bir sürecin içindeyiz, yaşıyoruz/yaşatıyorlar. Yaşama anlam ve değer veren her şey "ekonomik gereklilikler" öne sürülerek insanların aleyhine, şirketlerin çıkarına yeni kurallar içine alınıyor veya yasaklanıyor.
Zenginliğin gittikçe daha az sayıda ülke ve şirkette biriktirildiği bir çağda yaşıyoruz. Ulus devletleri yönetenler ile Uluslar arası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB), çokuluslu şirketlerin koruyuculuklarını yapıyor, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) de çokuluslu şirketler için dünya ölçeğinde geçerli olacak bir anayasa hazırlığını sürdürüyor.
Kısacası ulus devlet yöneticileri, uluslar arası finans kuruluşları ve örgüt bütün dünyayı çokuluslu şirketler için değiştiriyor, dönüştürüyorlar...
Kapitalizmin dönüştürdükleriyle sosyal forumun dönüştürdükleri
Bu değişim ve dönüşümden zarar gören işçiler, çiftçiler, kamu çalışanları, gençler, çevre dostları, kadınlar ve diğer tüm kesimler dünya ve kıta ölçeğinde forumlar düzenliyorlar.
Bu forumlarda düzenlenen seminerler ve atölye çalışmalarında duygularını, düşüncelerini, yaşadıklarını birbirine aktararak deneylerini paylaşıyorlar. Moral buluyor, motive oluyor, mücadele güçlerini artırıyorlar...
Dünya Sosyal Forumları (DSF) ile Avrupa Sosyal Forumları (ASF) nelerdi ve bu forumların neleri başardığına bakmamız için makarayı geriye doğru sarmamızda yarar var.
Bilindiği üzere Sosyal forumların ilki 2001'de Porto Alegre'de yapıldı. İlk Sosyal forum, o güne kadar parçalı birbiriyle temasta olmayan veya birbiriyle çok az ilişkili olan direnişlerin takvimsel olarak eş anda ve birbiriyle ilişkili yapılmasının önünü açtı.
"Başka bir dünya mümkün"le ortak direnç
Porto Alegre'den sonra Mumbai ve Karaçi'de yapılan dünya sosyal forumları, küresel düzlemde neoliberalizmin, militarizmin ve anti demokratik yayılmacılığın karşısında ortak direnç noktaları oluşturma tartışmalarına zemin oluşturdular.
Başka bir deyişle dünya sosyal forumları, değişik mücadele ve direnişler arasında dayanışmaları örme eğilimlerini güçlendirmeye katkı koydu.
Sosyal forumlardaki küresel adalet hareketinin güç kazanması ile neoliberalizme karşı tek alternatifin milliyetçilik ve içe kapanmacılığın olduğu savını sarsması bir başka kazanım olmuş, gerçek küresel kapitalizm karşıtlarını milliyetçilerden ayırmıştır.
Dünya sosyal forumları küresel kapitalizme karşı dünya ölçeğinde başka bir dünya mümkün iddiasını toplayıcısı ve toparlayıcısı olurken bilindiği üzere Avrupa'da da dünya sosyal forumlarına paralel benzer içerikte sosyal forumlar düzenlenmeye başlandı.
İlk sosyal forumdan bugüne
İlk Avrupa Sosyal Forum (ASF) 6-10 Kasım 2002'de İtalya'nın Florida kentinde düzenlendi. İlk ASF'ye katılımın çok güçlü olması 1980'lerden başlayıp 1990'lı yılları içine alan solun yenilgi ve yılgınlık küllerini üzerinden bir miktar aldı, savurdu.
12-16 Kasım 2003 Fransa ve 14-17 Ekim 2004 tarihlerinde Londra'da yapılan ASF bir yanıyla neoliberalizme ve savaşa karşı bir zemin oldu. Solun yeni bir kültürü olarak da kabul gördü. Ama bundan forumların küresel kapitalizm karşıtları tarafından "güllük gülistanlık" içinde geçtiği anlaşılmamalı.
Forumlar küresel kapitalizm karşıtlarının kendi içinde bir tartışmanın başlamasına -özellikle Londra'da başlayan- mekan oldu. Bu tartışmalar forumların yararsızlığı ve gereksizliği üzerinden reddiyesini isteme şeklinde değil ama kimi kesimlerin alternatif forumlar düzenlemesi şeklinde biçimlendi.
Bu nedenle, Atina'daki Dördüncü Avrupa Sosyal Forumu siyasi partiler ile toplumsal hareketler arasındaki ilişkileri tartışma gündeminin en önemli konularından birisi haline getirdi.
Forumlarda böylesi tartışmalar yaşanırken çeşitli ülkelerde solun seçimlerde kazandığı başarı, Fransa ve Hollanda'daki Avrupa Birliği (AB) Anayasası referandumları sonucu kabul görmemesi, Fransa'daki İlk İşe Alım Sözleşmesi'nin (CPE) iptali gibi hanemizdeki olumlu gelişmelerde forumların birebir etkili olduğu iddiasında değilim.
Ama forumların ve forum katılımcılarının solun bu yükseliş ve kazanımlarından moral bulduğunu rahatlıkla söyleyebilir ve iddia edebilirim.
Ayrıca küresel kapitalizmin saldırıları sonucu daha da artan işsizlik, reform diyerek yarattıkları yanılsamayla sosyal güvenlik haklarını budama girişimleri, çalışma saatlerini uzatma gibi tüm emekçileri etkileyen konularda ortak bir mücadeleyi örme zorunluluğu orta yerde duruyor.
Sosyal forumların yarattığı ilişki, sağladığı ortak düşünce ve bunun sonucu edinilen ortak davranma refleksleriyle sosyal forumlar; global düşünüp, yerel örgütlenen küresel kapitalizm karşıtları için önemli bir zemin diye düşünüyorum.
Atina'da seminerler çakıştı, çeviri yapılmadı
Sosyal forumların geçmişine/tarihine ve gördükleri işlere kısaca baktıktan sonra Atina'ya ilişkin izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Başka bir dünya mümkün diyen küreselleşme mağdurlarının buluştuğu Atina'daki Avrupa Sosyal Forumu (ASF) da diğer forumlar benzeri düşünce ve duygularla düzenlendi.
Forum yürüyüşünde Türkiye'den parti olarak; Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Kamu çalışanlarının örgütü; KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) , İşçi sendikalarından; Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Mimar mühendislerin örgütü; TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği), Çiftçilerin örgütü; Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu ve Halkevleri ile Ezilenlerin Sosyalist Platformu ve dergi çevreleri yürüyüş esnasında gözüme ilişen katılımcı gruplardı.
Yüzlerce seminer ve atölyelerin olduğu Atina'da; bunu da, diğerini de, şunu da mutlaka izlenmeli denilebilecek/dediğimiz birçok önemli konu birbiriyle aynı ana denk gelmesi (çakışması) nedeniyle izlenilemedi. Bu katılımcıları üzen bir durumdu.
Seminer ve atölyelerde sayısız fikirler uçuştu. Bu fikirler ile halvet olmak için bir konuda karar kılıp, buluşma kararı verdiğinizdeyse salonu bulmak için koşuşturmaya başlıyorsunuz.
Salonu bulduğunuzda ise hoş olmayan sürpriz ile karşılaşma olasılığınızın yüksek olduğu bir ASF idi, Atina'daki ASF. Çünkü ASF' de Türkçe çeviri problemi üst düzeydeydi. ASF programında Türkçe çevirmen var diye yazılı olan bazı salonlarda bile Türkçe çevirinin/çevirmenin olmadığı sürprizi ile çokça karşılaşıldı. Bu da bir başka üzüntü verici durumdu.
Muhalefetin rengi kızıldı
Bir başka konu da Atina'daki ASF'de toplumsal muhalefet güçlerinden çok devrimci örgütlerin öne çıkmaya/damgasını vurmaya çalışmasıydı. Bu da, sanki Atina diğerlerine göre daha kızıl bir ASF'ymiş görüntüsüne neden oldu.
Bütün arıza ve aksaklıklara karşın, olsun! Onların Davos'u varsa bizim de Sosyal Forumlarımız var. Bizler de burada bir araya geliyoruz, düşüncelerimizi paylaşıyor ve dayanışıyoruz. Bu aksaklık ve arızalar nedeniyle hemen moralimizi bozmayalım.
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü
Küresel kapitalizm yanlıların toplumdan yana/sosyal içerikli resmi kurumları ile sivil örgütlenmeleri etkisizleştirme çabaları sürmektedir. Bu anlamda örgütlenmenin uluslararası düzeyde önem kazandığı günümüz dünyasında, tarım sektörünün, diğer sektörlerden farklı ve uluslar için vazgeçilmez bir önemi vardır.
Kapitalizm, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kırsalı, fikri ve yasalarla kontrol edip yönlendirdikleri sivil örgütlenmeler -Ziraat Odaları Birliği benzeri- ve resmi kurumlar aracılığıyla denetleme yoluna gittiler.
Ayrıca fikri ve yasalarla kontrol edip yönlendirebildikleri bu sivil örgütlenmelerle 1946 yılında gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerden ulusal düzeyde temsil edilen 60'ın üzerinde üretici kuruluşunun bir araya gelmesi ile Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu (International Federation of Agricultural Producers), kısa adıyla IFAP kurulmuştur. Bugün 70'in üzerinde üye kuruluşu bulunan IFAP'ın üye sayısı her geçen yıl artıyor.
Ağırlıklı olarak resmi devlet yönlendirmeli sivil çiftçi örgütleri, tüm dünya üzerine yayılmış, şirket yanlısı tek organizasyonu durumunda olan IFAP; Birleşmiş Milletler'den(BM), Dünya Gıda Örgütü (FAO), Ticaret ve Kalkınma Konferansı(UNCTAD) ve Endüstriyel Kalkınma Örgütü (UNIDO) gibi kuruluşlarla yüksek düzeyde danışma statüsü taşıyor.
IFAP, çiftçileri ilgilendiren bazı özel konularda üyelerine bilgi aktarması, uluslar arası düzeyde çiftçiler adına söz sahibi olması ve gelişmekte olan ülke temsilcisi çiftçi organizasyonlarının oluşturulmasını desteklemesi gibi önemli işlevlere sahip olması çiftçileri ortadan kaldırıcı tarımı şirketleştirici bir süreci işletmektedir.
Türkiye tarımı desteklemek zorundayken...
Her iki yılda bir Dünya Çiftçi Kongresi (Genel Kongre) düzenlemek, süt, et, yem, hububat, şeker gibi ürün gruplarının ve uluslar arası tarımsal ticaret grubunun olağan oturumlarını yapmak, tarımsal kooperatifler ve gelişmekte olan ülkelerde tarım konusunda özel komisyonlar oluşturmak gibi etkinlikler IFAP'ın başlıca görevleri arasında yer alıyor.
Ülkemizdeki çiftçilerin meslek kuruluşu olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği de 1972'de IFAP'a üye olmuştur.
IFAP'ın 1984'te, Hindistan'da yapılan 26. Genel Kurul Toplantısında, Hindistan Tarım Bakanı çiftçilerin ve tarım sektörünün genel ekonomi ve toplum yönünden taşıdığı önemi kamuoyuna daha iyi anlatabilmek; çiftçilerin karşı karşıya bulunduğu sorunları ortaya koyabilmek amacıyla, bütün üye ülkelerde bir "Dünya Çiftçiler Günü"nün kutlanmasını önermişti.
Bu öneri Genel Kurul delegelerince kabul edilmiş ve IFAP'ın kuruluş günü olan 14 Mayıs'ın Dünya Çiftçiler Günü olarak kutlanması kararlaştırılmıştır.
Özellikle azgelişmiş ülkeler için giderek artan nüfusun gıda gereksiniminin karşılanması adına tarım sektörü vazgeçilmez sektördür. Ne var ki, bu gerçek ülkemizde göz ardı edilmiş, özellikle son yıllarda uygulanan ve sektörün önünü tıkayan politikalarla tarım sektörü bitirilme noktasına getirilmiştir.
Söz konusu politikaların başında desteklemelerin kaldırılması gelmiş. Türkiye azgelişmiş bir ülke olarak tarımını desteklemek zorundayken, uluslar arası anlaşmalar ve kuruluşların dayatmalarıyla tarımda desteklemeleri kaldırmaktadır.
Dünya Çiftçiler Günü'nü kutlayanlar Sosyal forumlara katılmazlar
Tarımına en çok destek veren ülkelerin başında, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği üyesi sanayileşmiş ülkeler geliyor. ABD'de ekonomi içinde tarımın payı önemlidir ve azaltılması söz konusu bile olamaz.
Çünkü ABD nüfusunu tarım sektörüyle besliyor. Türkiye'de ise tam aksi bir durum yaşanıyor. Türkiye'de tarımsal desteklemeler kaldırılıyor, sektörün önemli kuruluşları özelleştirip devre dışı bırakılıyor. Son yıllarda çıkarılan yasalarla başta tütün, şekerpancarı olmak üzere tarımsal ürünlerin üretimlerine sınırlamalar getiriliyor.
Böylelikle sahip olduğumuz tarım potansiyelini, tamamen gelişmiş ülkelerdeki tekel konumunda birkaç şirketin çıkarlarına uygun olarak, kullanamaz duruma geldik.
Bundan sonrası için Türkiye'de, nüfusun dışarıdan satın alınan, ithal gıda ürünleri ile beslenme süreci başlamış oldu. Türkiye tarımının bu duruma gelmesinde katkısı olanlar her yıl 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü'nü kutluyor.
Başka bir deyişle, önemli tarımsal üretim kaynaklarına sahipken, bu kaynakları kullanmaktan vazgeçip, hatta bir bölümünü gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek özelleştirmelerle uluslar arası tekel konumunda şirketlerin hizmetine sunan Türkiye için, 2005 yılı Dünya Çiftçiler Günü yanlış ellerde ve içerikte, çiftçilere yabancı bir tarzda kutlanıyor.
Dünya Çiftçiler Günü'nü kutlayanlar Sosyal forumlara hem fiziki hem de fikri olarak katılmazlar. Ama fiziki olarak katılmadıkları Davos toplantılarına karşı tutum almayarak da fikren desteklemiş pozisyona düşmektedirler.
17 Nisan, Uluslararası Çiftçi Mücadele Günü
Şili Yerli ve Kırsal Kadınlar Derneği (ANAMURI) Başkanı Francisco Rodrigues'in dahil olduğu bir grup kadın çiftçi, Bask Kırsal Çiftçi Derneği (EHNE) üyesi Paul Nicholson'la birlikte belli bir sayıda erkek, Avrupa Çiftçi Koordinasyon (CPE)'nin yürütmesinden bir kişi 1992'de Nikaragua hükümetinin, gelmek isteyen birçok örgüte izin vermemesine karşın bir araya geldiler.
O sırada, katılan ülkelerinin çoğu IMF ve Dünya Bankası'nın çokuluslu şirketler çıkarına dayattığı yapısal reformlardan geçmektedir. Bu yapısal reform politikalarının bir felaket olduğu, küçük/aile çiftçiliğini yeryüzünden sileceği üzerinde katılımcılar hemfikir olurlar.
Yapısal reform politikalarının öngördüğü tarım modelinin; ihracata dayalı, sanayileşmiş tarım modeli olduğunun da altını çizer ve buna karşı çıkılması gerektiğini belirlerler. Bu amaçla özellikle Karaibler, Orta Amerika ve Avrupa ülkelerinden bazı örgüt temsilcileri, uluslararası bir örgütün kurulması gerekliliğini dile getirirler. Söz konusu örgütün kurulmasını kararlaştırırlar.
Via Campesina
İlk resmi toplantı, 46 örgütün katılımıyla Belçika'da olur. Belçika'da küçük çiftçilerin, kadın çiftçilerin ve yerli çiftçilerin rolünün insanlık yararına olduğu, bu rolün sürdürülebilme hakkını savunmak için de harekete geçilmesine karar verilir.
Böylece Via Campesina Çiftçinin Yolu, 16 Mayıs 1993'te doğar. Via Campesina resmi devlet destekli kurulmuş bir örgüt değildir. Tam tersi küresel kapitalizm karşıtı, çiftçilerin kendi özgür iradeleriyle kurdukları şirket karşıtı çiftçi yanlısı bir örgüt olarak kuruldu ve sürüyor.
O dönemde belirlenen tüzüğün birçok ilkesi, bugün de değişmeden savunulan temel prensiplerdir. Türkiye'deki Çiftçi Sendikaları da, Via Campesina'nın 2004 yılında düzenlediği 4. Uluslararası Konferansı'nda söz konusu örgüte üye olmuştur.
Via Campesina kurulduğu 1993'ten bu yana, neoliberal politikalara karşı bir politik hat izleyen dünya çapında bir örgüttür. Kırsal yaşama ilişkin genel bir görüş geliştiren ve farklılıklardan oluşan birlik fikrinin billurlaştığı uluslararası bir harekettir.
Bu görüşün ana temaları toplumsal adalet ve eşitliktir. Fakat aynı zamanda yeni bir dünya düzeni oluşturmak için kültür, etik ve alternatiflerin geliştirilmesini de kapsar.
Kurulduktan birkaç ay sonra Via Campesina temsilcileri, Cenevre'de 5 bin kişilik bir GATT (Genel Ticaret ve Gümrük Andlaşması) karşıtı eyleme katılır ve orada "kârdan önce insan" ilkesini vurgular, dile getirirler.
Via Campesina 2. Uluslararası kongresini Meksika'da 1996'da yapar. Bu kongrede toprak reformu, bio-çeşitlilik, insan hakları, kadın ve gıda egemenliği/ bağımsızlığı gibi konuları ele alacak komisyonlar kurar.
Konferans sırasında Carajas, Brezilya'da 19 çiftçinin öldürüldüğü 17 Nisan'ı "Uluslararası Çiftçi Mücadele Günü" olarak ilan ederler.
1990ların ve Soğuk Savaşın sonundan bu yana kapitalizmin-hem ekonomik hem de askeri anlamda-en saldırgan (agresif) evresindeyiz.
Bir "barış" dönemindeyken hiç bu kadar asker kampanyası, ordu çıkartma ve sıcak çatışma görmemiştik. 80 ve 90'lar, dünyada, solun dağılması ve şaşkınlığını yaşadık.
Ancak '94'te Zapatistalarla, '97'de MST (Topraksız Kır İşçileri) mitingiyle ve Seattle ile yeni bir eylem dönemine girdik. Tam da bu ortamda 2000'de ilk Dünya Sosyal Forumu toplandı.
Onlar Davos'a, biz sosyal foruma
Onlar Davoslarda toplanırken bizler de, Davosların öbür yüzü olan Dünya Sosyal Forumlarında bir araya geliyoruz artık.
Yani 17 Nisanı Uluslararası Çiftçi Mücadele Günü ilan eden Via Campesina'ya bağlı örgütler, Davos toplantılarını desteklemiyor, sosyal forumlarda küresel kapitalizme karşı olanların safında yer alıyor.
Evet, çiftçilerin safı belli. "Başka bir dünya mümkün" diyenler de başarma yoluna girdiler. Gelin hep bir ağızdan haykıralım: Başka Bir Dünya Mümkün! (AA/EZÖ)
* Abdullah Aysu, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platform Sözcüsü