İki büyük çöküş yaşıyoruz –kredi krizi ve iklim krizi. Gezegenin ısınması o kadar hızlı ki, tek bir olayla bunu açıklamak zor, ama işte biri: 2013 yazında, Arktik denizinde buz olmayacak. Bu ne kadar büyük bir olay? Wall Street’in çöküşü 80 yıldır olmamıştı. Arktik çöküş ise 3 milyon yıldır: bu dünyada suyun olmadığı son tarihti. Kuzey Kutbu, genellikle madendeki kanaryaya benzetilir. Bir kutup araştırmacısının geçtiğimiz hafta bana söylediği gibi: “Kanarya öldü. Şimdi madeni temizleyip kaçma zaman.”
Artık atmosferde, modern jeoloji tarihinin en yüksek sera gazı oranlarına sahibiz. Bundan daha yüksek oldukları en son dönem 50 milyon yıl önceydi. Deniz seviyesi bugünkünden 91 metre daha yüksekti ve timsahlar kutuplarda yüzüyordu.
Tam anlaşılırken...
Yani burada, Avrupa’da bile –küresel ısınmanın belirtilerinin en ciddiye alındığı kıtada- liderlerin büyük çoğunluğu kredi krizini, bizi iklim krizinin daha çok üstüne gitmekten geri durmak için bahane olarak kullanıyorlar. Geçen yıl, tüm AB liderleri, felaketi önlemek için bilim insanlarının söylediği minimum ölçüleri uygulamak için anlaşmışlardı. 2020 yılı itibarıyla karbon emisyonlarında yüzde 20 azalmaya gidilecek, enerji tasarrufu yüzde 20 artırılacak, enerjimizin yüzde 20’si yenilenebilir kaynaklardan elde edilecekti. Bu demektir ki, AB, 2012’de sona erecek Kyoto yerine koyacak başarılı bir anlaşma için görüşmelere başlayabilirdi. Dünyaya aydınlanma ve modern bilimi veren kıta, bu değerleri de yukarı kaldırıyor, canlılara ölümün ötesinde bir yol gösteriyordu.
Geçtiğimiz haftaya kadar. Bankaları kurtarmak için yapılan AB zirvesinde, birçok lider iklimi kurtarmak konusunda hevessiz davranmaya başladı. Britanya hükümeti havacılıkta ve diğer konularda istisnalar talep ederek delikler açmaya başladı. Polonya Başbakanı Donald Tusk liderliğindeki Doğu Avrupa Bloku, anlaşmanın resesyon döneminde “çok fazla” olduğunu, ancak Doğu Avrupalıların anlaşmayı bozmak için bir Batı Avrupa ülkesine ihtiyaçları olduğunu söyledi. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi şunları söyledi: “Don Kişot gibi kendimizi öne atacak zaman değil. Vaktimiz var.”
Zaman yok!
Ancak sahip olmadığımız şey zaman. Mesele, küresel ısıda 2 derece artışla, 3 derece artışın arasındaki farkı anlamak. İlk bakışta büyük bir şey gibi görünmüyor. Eğer pikniğe giderseniz ve ısı üç derece artarsa, ceketinizi çıkarırsınız. Ama vücut ısınız iki derece artarsa yatağa düşersiniz. Üç derece artarsa ölürsünüz. Ekosistem piknik değil, daha çok vücudunuz gibidir. Küresel ısıdaki küçük değişimlerin büyük sonuçları olur. Son buzul çağı bugünden sadece altı derece soğuktu. Küresel ısıdaki 0.8 derecelik artış buzulları eritti.
Yakında, o kadar çok sera gazına bulanacağız ki iki derecelik artış kesin olacak. Bu Bangladeş ve Güney Pasifik adalarını batmaya mahkum edecek. Eğer tercihimizi yaparsak, burada durabiliriz ve iklimi bu yüksek derecede durdurabiliriz.
Ama iki derecenin üzerine çıkarsak, iklim çözülmeye başlar ve frenler işe yaramaz. Üç derecede dünyanın neredeyse tüm buzları erir, böylece güneş ışınlarının üçte birinin yeniden uzaya gönderilmesi durur –dünya daha da ısınır. Üç derecede, Amazon yağmur ormanları depoladığı tüm karbonu salarak yanar, dünya daha da ısınır. Üç derecede, Sibirya turbalıkları erir ve atmosfere yüksek miktarda metan gazı salarak dünyayı daha da sıcak yapar. Yani üç derece merhametsizce dört ve beşe çıkabilir. Torunları ve kutup ayılarını boşverin: Benim yaşamım boyunca 3 derecelik ısı artışına ulaştık.
Sıkıntıdan nimet çıkarmak
Dilerim bu doğru değildir. Dilerim reddedenler haklı çıkar: Honolulu’ya giden ilk uçakta olurum. Ama uzun süre bu öforik rüyada yaşayamayız. Gerçekle yüzyüze gelmeliyiz: İki derece, dönüşün olmadığı nokta ve biz ona ulaşmak üzereyiz.
Bu iki sıkıntının üst üste gelmesi bir nimet olabilir. Tıpkı serbest bırakılan bankacılık sisteminin yıkılması gibi, karbon emisyonuna dayalı bugünkü ekonomi de ekolojik olarak patlamak üzere. İki çöküşün izlediği yol da ayrı: uyumlu bir devlet politikası ve yeniden düzenleme. Bu çöküşten kurtulmak için büyük bir istihdam ve ekonomik uyarı paketine ihtiyacımız var. Bu iklim çöküşünden kurtulmak için milyonlardan oluşan bir yeni çalışan ordusuna ve – her evi izole etmek için, milyonlarca yenilenebilir enerji kaynakları için ve dekorbanizasyon için sonsuz inovasyonlar için- milyarlarlık kamu harcamalarına ihtiyaç var. Herhangi bir çakışma görüyor musunuz? Avrupa yeşil teknolojilerde öne geçti. 21. yüzyılın teknolojileriyle.
Küresel ısınmayla baş edemeyeceğimiz düşüncesi, Stern görüşüyle yok edildi: küresel ısınma ekonomik büyümeyi yavaşlatacak. İngiliz Hükümeti, ekonomist Sir Nicholas Stern’ü iklimin ekonomi üzerine etkileri için çalışmak üzere görevlendirdiğinde, küresel ısınmanın, küresel ekonomiyi yaşam boyunca yüzde 20 gerileteceğini, buna karşılık yüzde 3 gayrisafi milli hasılayla bunun durdurulabileceğini söyledi. Büyüme uğruna, küresel ısınmayı durdurmayan insanlar, ateş üzerinde şekerleme pişirdiği için evindeki yangını söndürmeyenlere benziyor: Yakında ev de yaşam da olmayacak.
Evet, işlerin her zamanki gibi yürümesini tercih edebiliriz; bu kıta pes edip teslim olsa bile. Sonra iklimbilimci Profesör Marty Hoffert’in dediği gibi: “Birileri onu birkaç yüz milyon yıl sonra ziyaret eder ve burada bir süre akıllı yaşam biçimleri var olduğunu, ama onların avcı-toplayıcı olmaktan yüksek teknolojiye geçişi beceremediklerini saptar.”
Hâlâ umutsuz mu hissediyorsunuz? Olmayın. Bir yol daha var. Şimdi canlı olma zamanı: nerede yaşarsa yaşasın her insanoğlu burada verdiğimiz kararlara uyacak. İhmalkârlık sesine uymazsak, Avrupa –ve her birimiz- olağanüstü bir şeyler yapma şansına sahibiz. Bizler, canlılara gelen tehdidi gören ve bunu durduracak toplumlar yaratan insanlar olabiliriz. Avrupa’nın 2020 vizyonu kahramanca olabilir ama sadece biz onu yağmacıların elinden kurtarırsak.(JH/NS/EÜ)
* www.johannhari.com sitesinde yayınlanan makaleyi Nuray Soysal Türkçeleştirdi.