Türkiye Büyük Millet Meclisi, 15 Temmuz 2016 günü yatırım ortamının iyileştirilmesi konulu bir tasarıyı görüştü ve onu yasa yaptı. Milletvekilleri görüşmelerin yorgunluğunu üzerlerinden atamadan gece darbe kalkışması oldu. Bu kez Türkiye’nin ortamının iyileştirilebilmesi için Meclis’e koştular.
Darbenin barutu Ankara üzerinde dolaşırken, TBMM bizzat bombalanmışken mesaiye başlayan milletvekilleri yabancıların çalışmasına dair tasarıyı ilk hafta görüşüp bitirdiler. O toz duman arasında yabancıların çalışacakları alanları, çalışma şartları konusunda yapılan uyarılar, itirazlar duyulmadı bile.
Peşine çalışanların maaşlarının kesilmesiyle sağlanacak zorunlu bireysel emeklilik tasarısı geldi ve geçti. Ardından Türkiye Varlık Fonu kurulmasının da içinde olduğu “torba tasarı” geldi. Torbayı Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ikiye böldüler; sermayeye “sen yeter ki niyet et ben gerekirse parasını da veririm, işçi ücretini de öderim, senden vergi de almam, SGK primlerini de öderim, Hazine arazisi de veririm, ürüne alım garantisi de veririm” diyen bölüm şu anda TBMM gündeminde görüşülüyor. Peşi sırada “kamumuz satılıktır” ilanı niteliğindeki tasarı gelecek ve Meclis tatile girecek.
O halde 15 Temmuz darbe girişiminin hiç sekteye uğratmadığı bir hat var o da kamunun tasfiyesi, çalışanların haklarının iyice daraltılması, sermayenin hayal bile edemeyeceği imkanlara kavuşması.
Tasarıda şehir hastaneleri ihalelerini alan şirketlerin yapacakları işlerin denetlenmesinin de ihale edilmesine dair bir “ısrar maddesi” var. Israr maddesi çünkü Anayasa Mahkemesi oldukça utangaç bir gerekçeyle “veya denetletir” ibaresini iptal etmişti. Tasarının gerekçesine göre Anayasa Mahkemesinin kararının yerine getirildiği söyleniyor.
Oysa yapılan idare hukukunda “idarenin kolluk faaliyeti” olarak tanımlanan denetleme hizmetinin özelleştirilmesinden ibaret. Bu ısrarın hem nedenini hem tehlikesini Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Doç. Dr. Sedat Çal, İdare Hukukunda Metalaş(tır)ma Serüveni: 1980’lerden Bugüne Kamu Hizmetinde Başkalaşım ve İdare Hukukunun Bu Dönemeçteki Kimlik Sorunsalına Bakışlar’da anlatıyor.
Türk Tabipleri Birliği de konuya ilişkin görüşlerini kamuoyuyla paylaştı.
Doç. Dr. Sedat Çal gidişatı “düzenleyici devlet işlevinin dahi piyasaya açılması yönündeki olası adımların izdüşümlerini ortaya koymaktadır. Bu durumda, hukukun toptan metalaştırılmasına değin gidebilecek bir kuramsal altyapının kurgulanmaya çalışıldığı izlenimleri doğabilmektedir” diye özetliyor.
O halde “kürek çeken değil dümen tutan” olarak sloganlaştırılan devletin işlevi değişiyor. Torba torba kanunlarla acilen yapılanları üst üste koyunca ODTÜ mezunlarının pankartı akla geliyor: “Yönetilecek kamu mu bıraktınız”.
Son olarak devletin tuttuğu dümenin suya değen tarafı da kalmayınca dümen dediğin bir sopadan ibaret kalıyor eh onun da kimin başına ineceği dünden belli. (ÖE/HK)