CPJ raporu açıklandı. Raporda 76 gazetecinin 'gazetecilik' faaliyetlerinde bulunduğu için tutuklu olduğu genişçe ele alındı, sunuldu. Tutuklu gazetecilere baktığımızda yüzde 70'i Kürt basınından, Kürt olmayanları da Kürtlere dair haber yaptığı için 'terör örgütü üyesi' ilan edilmiş tutuklanmışlar.
Bilindiği üzere tam 44 gündür ülke cezaevlerinde 1000'e yakın tutsak açlık grevinde. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkenin içinde dört duvar ardına hapsedilmiş 1000 bedenin her an ölebilme ihtimali var anlayacağınız. Önce mide problemi yaşadılar, sonra duymakta zorlandılar, duyamadılar, peşi sıra görme yetileri azaldı ve bugün artık her an yere düşebilir bedenleri.
Açlık grevine giren tutsaklar içinde gazetecilerde var. Bunlardan birisi CPJ'nin raporunda bahsi edilen Azadiya Welat gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tayyip Temel. Geçtiğimiz güne kadar da elinden kalem düşürmeyen, yazmakta ısrar eden gazeteci Temel, gün itibari ile artık yazamıyor. Avukatı "Müvekkilim artık okuyacak ve yazacak durumda değil. Bitkin düşmüş" diyerek duyurdu Temel'in mürekkebe vedasını. Kalem oynatmaya dahi cesaret edemeyen bunca gazeteci-yazar arasında Temel'in artık yazamayacak hale gelmesi özetliyor aslında sürecin halet-i ruhiyesini.
Gazeteci Temel'in ilk tutukluğu değil bu; lakin ilk tutukluluk gerekçesi ile kendisini yazamayacak hale getiren açlık grevinin talebi bunca yıl boyunca bir arpa boyu yol gidilemediğinin nişanesi sanki. Temel, Van 100. Yıl Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde okurken, "Kürtçe, eğitim dili olsun" talebiyle rektörlüğe dilekçe verdiği için 2002'de tutuklanmıştı. Dokuz yıl sonra Kürtçe günlük yayın yapan Azadiya Welat gazetesi Genel Yayın Yönetmeni iken tutuklandı bu sefer. Ve bugün 42 gündür PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılıp, Kürtçe üzerindeki baskıların son bulması için açlık grevinde. Devletle verilen 10 yıllık Kürtçe mücadelesinin tarihi yani.
Temel'in 10 yıllık mücadelesi ülkedeki 90 yıllık savaşın kansız izdüşümü gibi. Bu yüzden cezaevinden belki de son sefer halklara seslenen Temel "Ölümleri durdurmak için bedenlerimizi açlığa yatırdık. Taleplerimiz karşılansın. Taleplerimiz karşılanmadan eylemi bitirmeyeceğiz" diyor. Halkların birbirini öldürmesinin önüne geçebilmek için kendi hayatından vazgeçiyor.
Apê Musa anlatır dinleyelim:
"1943 yılında İstanbul'da Dicle talebe yurdunun müdürü idim. Bir gün iki polis beni birinci şubeye götürdüler. İçeri girer girmez üç beş polis ve komiser bana saldırdı; tekme tokat küfür. Sebebini sordum. Komiser: Ulan hain oğlu hain kusurunu bilmiyor musun. Yok dedim. 'Radyonuz yok mudur?' dedi. Var dedim. 'Peki pikabınız da yok mu?' dedi. O da var dedim. 'Peki it oğlu it bu kadar güzel Türkçe plak varken ne bok yemeye yurtta Kürtçe ıslık çalıyorsunuz' dedi."
"Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar" diye sorarken Edip Cansever, "Bir gazeteci niye ölüme yatırır bedenini?" diye soruyoruz şimdi.
Gelin Mahmut Alınak'ın "Siz hiç Kürt oldunuz mu?" diye başladığı hatırasından bir parçaya bakalım:
"O gün talihsiz günümüzdü. Öğretmen öğleden sonra kuzenim Rahime'ye Atatürk'ün duvardaki resmini gösterip kim olduğunu sordu. Rahime oturduğu yerden, "Atatürk." diye cevap verdi. Gel gör ki Atatürk'ün adını ayağa kalkmadan söylediği için, hatırladıkça hala içimizi titreten korkunç bir dayak yedi. Kollarında, omuzlarında, sırtında ve bacaklarında şaklayan çubuk darbeleri altında yürek parçalayan çığlıklarla cıyak cıyak bağırırken, bir taraftan da Kürtçe öğretmene ve Allah'a yalvarıyordu. Kürtçe konuşması öğretmeni büsbütün çileden çıkarmıştı. Vurdukça vuruyordu. Bütün sınıf dehşet içinde bu ürkünç manzarayı seyrederken, Rahime kapıldığı korku ve çelimsiz bedenini dağlayan darbelerin acısıyla altına kaçırdı. Tahta döşemeye boşalan sidik yerde derecikler halinde akarken, zavallı çocuk bir yanardağın ağzından içeri yuvarlanmış gibi acı acı uluyordu..."
Geçtiğimiz 50 yıl içinde üç ayrı dönemde yaşanmış - yaşanmakta olan üç ayrı hikâyeyi okudunuz. Sürgün edilmiş, faili meçhule kurban gitmiş halkıyla birlikte üç Kürt gazeteci-yazar'ın çektiği bunca zulmün, acının, kahredici hatıranın ortak teması Kürdün Kürtçe konuşması. Kürdün Kürtçe Allah'a yalvarması, Kürdün sadece ıslık çalması...
Çok değil bir haftamız var. Zindanlardan evlere, kentlere cenazeler gitmeye başladığı zaman dönüşü olmayan bir yola girilecek. Hakkârili anaya tabut içinde 'birlikte yaşam' eli uzatamazsın. Diyarbakırlı kardeşine beyaz kefeni barış bayrağı diye veremezsin. 1000 cenaze üzerine demokrasi inşa edemezsin. Kürdün yaktığı ağıtla ülkeyi ısıtamazsın. (BY/NV)