Hayvan özgürleşme hareketinin belki de en bilinen ve en tartışılan örgütü PETA'nın, Şükran Bayramı nedeniyle Amerikan televizyonlarında yayınlanmak üzere hazırladığı reklam oldukça önemli bir detayı görünür kılıyor. Hayvanların yaşam hakkı söz konusu olduğunda, çocukların yetişkinlere oranla çok daha gerçekçi olabileceğine ışık tutuyor bu reklam. Ve ben bu fikri oldukça isabetli buluyorum.
Söz konusu reklamda, tipik bir Amerikan ailesini görürüz. Ailenin yetişkinleri, şükran yemeğine başlamadan önce, oradaki tek çocuktan masadaki yemekler için Tanrı'ya dua etmesini ister. Çocuk da dua ederken sofranın tam ortasında duran kızarmış hindi hakkındaki acı gerçekleri bir bir sıralar:
"Tanrım, birazdan yiyeceğimiz hindi için sana teşekkür ederiz. Ve hindilerin tüm hayatları boyunca karanlık, daracık kafeslerde hapsedildikleri hindi çiftlikleri için teşekkür ederiz. Onlar hâlâ hayattayken tüyleri yakıldığı ve tıpkı bir futbol topu gibi oradan oraya fırlatıldıkları için de teşekkür ederiz. Küçük hindi kafalarını ezerken bunun keyifli bir şey olduğunu düşünen insanlar için de sana şükrediyoruz. Ve özellikle bu hindiyle birlikte yiyeceğimiz tüm kimyevî atık ve pislikler için ayrıca minnettarız. Âmin."
Dua esnasında sofradaki tüm yetişkinlerin suratları bulanır. Belli ki hepsi unuttukları ya da görmek / duymak istemedikleri gerçeklerle yüzleşmenin şokunu yaşamaktadır. Ağızları açık; küçük çocuğa dehşetle bakarken, çocuk iğreti bir biçimde "Hadi yiyelim," der.
Gerçeklerle yüzleşmek
Her ne kadar bu reklam Şükran Bayramı için yapılmış olsa da, bizim kültürümüze de fazlasıyla hitap eder. Bizde Kurban Bayramı, çocukların görmelerini / bilmelerini istemediğimiz gerçekleri idrak ettikleri; hatta kimi zaman bu çıplak gerçeklerden ötürü inat edip et yemeyi bıraktıkları bir dönemdir. Yetişkinler çocukların bu "anlamsız" inatlarından hiç memnun kalmazlar ve ellerinden geldiğince onları kandırmaya çalışırlar. Nitekim çoğunlukla başarılı da olurlar. Çocuklar bir müddet sonra yetişkinlerin ısrarına dayanamaz, ağlamayı bırakarak et yemeye devam ederler.
Bu "sıkıntılı" durumun yaşanmaması için, Kurban Bayramı öncesinde kamuoyu sıklıkla pedagoglar tarafından uyarılır. Örneğin bianet'te bu konuyla ilgili bir yığın haber yayımlanmıştır.
3 Ocak 2006 tarihinde yayımlanan "Çocukları Kurban Kesimini İzlemeye Zorlamayın" başlıklı haberde yer verildiği gibi, Türkiye Çocuk Hakları Koalisyonu, yaptığı "Kurban Bayramı ve Çocuk Araştırması"nın sonuçlarından yola çıkarak, kamuoyunu kurban kesimini gören çocukların ruhsal açıdan sorun yaşayacakları konusunda haklı olarak bilgilendirmektedir.
Kurbanlıkla empati kurmak
Örneğin bu araştırmadan yola çıkarılarak yapılan uyarılarından biri, çocukların kurbanlık hayvanla duygusal bir bağ kurabileceği ve bu sebeple bu hayvan kesildiğinde ruhsal açıdan sarsılabileceği yönündedir. Çocuğun öldürülecek olan hayvanla duygusal bir bağ kurmaması için ya hayvanın eve getirilmemesi ya da çocuğa önceden hayvanın öldürüleceğinin söylenmesi öneriliyor. Aslında önerilen her iki çözümün de temel kaygısı aynı: Çocuk öldürülecek olan hayvanla empati kuracak derecede yakın bir ilişki kurmamalıdır.
Neden? Çünkü empati kurduğunda çocuğun kafasında çok temel bir soru belirmektedir. Bu hayvanların neden öldürüldüğü sorusu... Çocuk, hayvanların neden acı çekmek ve öldürülmek zorunda olduğuna bir türlü anlam veremez. Haklı bir biçimde bu gerçek onda bir travma yaratır. Bu travma esnasında getirdiği "çocukça" çözüm, aslında çoğu yetişkinin, çoğu pedagoji uzmanının, çoğu veterinerin, hatta çoğu aydının ve hak savunucusunun anlamak istemediği ya da anlayamadığı derecede erdemli bir çözümdür: Et yemeyi bırakmak...
Gerçeği saklamak
Söz konusu araştırmada, Kurban Bayramı'yla birlikte çocukların aklını meşgul eden hayvanları öldürmek fikri karşısında yetişkinlerin neler yapmaya çalıştıklarını da görüyoruz.
Her şeyden önce haberde yer verilen örneklerin hepsinde yetişkinler, çocukların kurban kesimlerini görmemeleri gerektiğini düşünüyor. Ölüm kavramını, hayvanların kurban edilmesi üzerinden çocuğa açıklamayı yanlış buluyorlar. Bir öğretmen öğrencilerine ölümü (daha doğrusu öldürmeyi) çiçeklerin yaşam döngüsü üzerinden anlatarak konuyu sterilleştirmeyi tercih ediyor. Bir diğer yetişkin ise, normalde hayvanların Kurban Bayramı'nda olduğu gibi ulu orta kesilmediğini, özel yerlerde kesildiğini anlatarak çocuğunu yatıştırmaya çalışıyor.
Çaresizce getirilmeye çalışılan bütün bu çözümlerin, çocuğun gerçekler karşısındaki uyanışını / aydınlanışını karartmaya yaradığını düşünüyorum. Hayvanların öldürülüşünü, hatta Kurban Bayramı'nda olduğu gibi kitlesel olarak katledilişini komik bir biçimde yaşam döngüsüyle açıklamaya çalışıyoruz.
Bu yaklaşım, Yahudilerin, Ermenilerin ya da Dersim'de "ayaklananların" topluca katledilmesini / ölüme terk edilmesini yaşam döngüsüyle açıklamaya çalışmak kadar sorunludur. Nitekim bu argüman, Darwin'in doğal eleme fikrinden güç alan ırkçılık ya da faşizmdeki argümanlarla aynıdır. Nihayetinde türcülüğün yeşerdiği zemin, faşizmin, ırkçılığın, cinsiyetçiliğin ve bir grubun çıkarını diğer grubun acı çekmesi pahasına savunan tüm sömürü biçimlerinin yeşerdiği zeminle aynıdır.
Görmeye başlamak
Kurban Bayramı, görmek ya da duymak istemediğimiz bu pis ve acı gerçeklerin görünür olduğu çok önemli bir dönemdir. Esasında Kurban Bayramı'nda görmek zorunda kaldığımız şeyler, buzdağının sadece görünen kısmıdır. Bu toplu eziyet ve katlediş her gün dünyanın her yerinde yaşanmaya devam ediyor.
Maalesef bu yazıda ele aldığım araştırma için konuşan yetişkinlerden birinin söylediği gibi, bu katlediliş kapalı kapılar ardında / "özel yerlerde" gerçekleştiği için görünmezliğe gömülüyor. Ama bu durum, normalde görünmez olanın sorgulanmasına engel olmamalı.
Bu yüzden bu Kurban Bayramı'nda, çocukların bize çocukça gibi gelen, ama aslında gayet erdemli olan itirazlarından / inatlarından / uyanışlarından / gerçekleri görmeye başlamalarından ders almayı öneriyorum. Tabağımızda yenmeyi bekleyen hindinin, kuzunun ya da dananın bir et parçasından ibaret olmadığı gerçeğini, tıpkı çocukların fark ettiği gibi fark etmemizi umuyorum. Tabii ki fark etmek tek başına yeterli değil. Bu durumda, tabağımıza zorla konulan hayvan parçalarını yemeyi tıpkı çocuklar gibi reddetmeyi öneriyorum.(YB/EÜ)