Devlet ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbinedir.
Ece Ayhan
Ardahan'da bulunan Kura Nehri, Hidroelektrik Santralı (HES) projesi için yatağı değiştirilerek döküldüğü Hazar Denizi yerine, Çoruh Nehri üzerinden Karadeniz'e akıtılmak isteniyor.
Ulgar Tekin Şentürk adında bir çevrecinin açtığı dava sonucu Danıştay projeyi durdurma kararı aldı. "Mahkeme sonuçlanıncaya kadar ihale edilemez" kararına rağmen Devlet Su İşleri projenin ihalesini yeniden yaptı. 28 Eylül'de Ankara'da yapılan ihaleye 13 firma katıldı. Bu projeyle Kura Nehri, Beşikkaya Deresi'nde durdurulacak, vadi atlaması usulüyle Ardanuç Nehri'nden Çoruh'a, oradan da Karadeniz'e akıtılacak.
Kura Nehri üzerinde oynanmak istenen oyun ve bu oyunu bozmaya çalışan Ardahanlıların mücadelesi Başbakanımızın öksüz kalması gibi "yoğun gündem" nedeni ile ana akım medyada görmezden gelindi. Kura'nın suyunu içen biri olarak bu sessizliğe daha fazla dayanamadım. Yoksa içtiğim suyunu Kura Nehri, soluduğum havasını Ardahan "helal etmezdi"
HES projesinden hem çevreciler ve demokratlar hem de Ardahanlılar oldukça kaygılı. Projenin hayata geçirilmesi halinde Ardahan'ın büyük bir kuraklığın esiri olacağı ve nehrin geçeceği güzergâhta bulunan tüm köylerin göç dalgası yaşayacağı öngörülüyor. Türkiye'de organik tarım üreticiliği yapan illerin arasında bulunan Ardahan, HES'in organik ürünleri de bitirme tehlikesi ile karşı karşıya. Genel seçimler öncesi durdurulan proje, AKP'nin Ardahan'dan bir milletvekili kazanması ve muradına ermesinden hemen sonra projenin hayata geçirilmesi için tekrar girişimler başladı.
Hem Bölge İdare Mahkemesi hem de Danıştay'ın kararını kimse dikkate almıyor. Hatta Şentürk projenin yaratacağı zararları bir bilirkişi raporuyla mahkemeye taşımak için Ardahan Üniversitesi'nden yardım istemiş. Üniversite Rektörü'nden aldığı yanıt şu: "Bilirkişi ekibi yok".
"Hindistan'da Aynı Yoldan Geçti, Aynı Sudan İçti"
Hintli yazar Arundhati Roy, 1997'de yayınlanarak 40 dile çevrilen, Booker Prize ödüllü 'Küçük Şeylerin Tanrısı' ile 1999'da yayınlanan 'Yaşamın Değeri' adlı kitapların yazarı. Roy, özellikle Narmada Vadisi'ndeki büyük baraj yapılarına karşı verilen sivil mücadelenin de aktif katılımcılarından.
6 Mart 2002'de Hint Yüksek Mahkemesi tarafından bir gün hapis cezasına çarptırıldı. Suçu, 1990'da mahkemenin, Sardar Sarovar Barajı'nın inşasının ertelenme kararını kaldırmasını eleştirmesiydi. İnşaat, Narmada Nehri'ni yüzlerce parçaya bölen bir 'mega plan'ın sadece küçük bir bölümüydü: 30 büyük baraj, 135 orta ve 3 bin küçük baraj yapımı... Roy, barajların yapımıyla 500 bin yoksul köylünün yerinden sürüleceğini söylüyor ve mücadelesini yazılarıyla sürdürüyordu:
"... Çok sınırlı toprak, su ve orman kaynağımız var. Eğer tüm bu kaynakları, klima/havalandırma sistemine, patates kızartmasına veya otomobile dönüştürürseniz bir an gelir ki hiçbir şeyiniz kalmaz. Para üretirsiniz, ama satın alacak hiçbir şey olmaz; havayı satın alamazsınız, suyu da satın alamazsınız. Hindistan, kendi ekonomisi için kendisi karar vermiyor. Milyonlarca Hintli yurttaş yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve günde bir öğün bile yemek imkânları yok," diye yazıyor Arundhati Roy, 21-27 Mart 2002 tarihli Courrier International'de yayımlanan 'Görüyorum, yazıyorum, bağırıyorum' başlıklı yazısında.
Arundhati Roy, yazılarında 'kalkınma' ile ilgili görüşlerine de yer veriyor:
"... Kalkınma adı altında seçilen yol, bunu 'ödeten'le 'ödeyen'in arasında biçimleniyor. Hindistan 50 yıl öncesine göre 20 kere daha fazla elektrik üretiyor ama size demiyorlar ki evlerin yüzde 80'inde elektrik yok ve bu nüfusun yüzde 90'ı yoksul. Sadece zirvede yaşayan nüfus gitgide daha çok elektrik kullanıyor ve bu yüzde 10'luk nüfus daha fazla tükettiği için ülkenin 'kalkındığından' söz ediliyor."
Birkaç gün önce Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yaptığı konuşmasında da Rutkay Aziz'in vurguladığı gibi; "... Benim Türkiyemin gerçekliğine tanık olduğum olay; hukukun üstünlüğünün gittiği, adaletsiz bir kalkınma gidişinin hızla yol aldığı, parasız eğitim diye pankart açan genç arkadaşımın 16 ay tutuklu kalması ama Şili'de o arkadaşımın devrim yapması!"
"Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytan" olmayacaksak eğer, bizler de Arundhati Roy ve Rutkay Aziz gibi "gerçek sanatçılar ve aydınlar ülkesinin ve dünyanın gerçeklerine tanık olmakla yükümlüdür" dememiz ve haksızlıklara, baskılara, adaletsizliğe karşı en ön saflarda mücadele vermemiz gerekiyor. Zira "Adaletsiz" bir "kalkınmayı" hedef alan hiçbir hükümet dünya üzerinde kalıcı olamadı, olamayacak. Ne Hindistan'da ne de Türkiye'de...
* Gazeteci - AB ve uluslararası ilişkiler uzmanı