Kültür kavramı bize ait olduğu varsayılan hasletlere güzelleme yapmanın dışında, siyasete pek konu olmazdı. Birkaç yıl önce Tayyip Erdoğan “sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılar var” dedikten sonra konuşulmaya başlandı.
İktidar yanlısı yazarlar, üzerlerine düşen görevi becerememenin mahcubiyetiyle konuya girmekte pek hevesli görünmediler. Muhalifler de düşmeyen bir kalenin işareti, baş edilemeyecek bir kalite ile karşılaşmanın itirafı olarak alıp güven tazelediler, Erdoğan’ın cümlelerini zaman zaman keyifle tekrarladılar.
Yerli ve milli olsun
Bu ifade Erdoğan’ın kültürel hegemonya kurmakta başarısız olduğunun kabulü gibi yorumlandı. Sanki Gramsci’nin adını duymuş olması veya yazdıklarına göz gezdirmesi ihtimali varmış gibi.
Oysa Tayyip Erdoğan’ın kavramları her zaman ilk anda akla gelen yaygın anlamıyla kullandığını biliyoruz. Kültürden de kastı, gündelik dilde ‘kültür sanat faaliyetleri’ diye söz edilenlerdi. Bu faaliyetleri yönlendirmede yetersiz kaldıklarını görüyor ve bundan rahatsızlık duyuyordu.
Basit tariflere ve basit tasniflere dayalı bir zihniyetin kültür konusundaki hedefleri de bellidir. Kültür dünyası, hayatın tüm diğer alanlarında olduğu gibi doğu-batı veya daha spesifik olmak gerekirse Müslüman-gayrimüslim çatışması içindedir. Bu çatışma içinde kültürümüz de yerli ve milli veya mümkünse İslami olmalıdır. Yoksa kültürel iktidar düşmanlarımızın elinde kalır.
Altı üstü, Tolkien değil Ömer Seyfettin okusunlar, ‘sordum sarı çiçeğe’ ile eğlensinler, minyatürün müthiş bir sanat dalı olduğuna inansınlar, diye özetlenebilecek bir hedefler demetine ulaşamamaktan rahatsızdı. Bunun beyhude bir heves olduğunun farkında değildi. Muhaliflerse muhafazakar yayınların, düşün ve sanat eserlerinin kalitesizliğinin farkındaydı.
Fakat kültür kavramını ‘kültür sanat faaliyetleri’ başlığında toplanan dar anlamından çıkararak, gerçek anlamıyla düşünürsek, Tayyip Erdoğan’ın kültürel iktidar konusunda pek sıkıntısı olmadığını görürüz. Hatta Erdoğan’ın güçlü bir kültürel iktidarı olduğu için ekonomik veya siyasal iktidarında sarsıntılar yaşasa bile, durumu toparlama gücüne sahip olduğunu da anlarız.
İçe dönüklük yarışı
Kültürün saymakla tükenmez tanımları var. Toplumsal olarak öğrenilen ve yeni kuşaklara aktarılan davranış kalıpları gibi yaygın, yerleşik tariflerini kullanabiliriz. Veya Marx’tan hareketle, doğanın yarattıklarına karşılık insanın yarattığı her şey gibi çok geniş bir anlam da yükleyebiliriz.
Hangi tanımı alırsak alalım, bu memlekette insanların davranışını ve hayata bakışını derinden etkileyen bir kültürün egemen olduğunu ve mevcut siyasi iktidarla bu kültürün birbirini besleyip büyüttüğünü görürüz. Bu kültür yoksulluk ve güçsüzlükten kaynaklanan, kendini çaresiz hissettiği için her türlü otoriteyi yücelten, yabancı olan her şeye güvensizlik ve kuşku ile bakan, endişe içinde yaşayan insanların kültürüdür.
Haksızlık etmemek için bu kültürün Tayyip Erdoğan’ın veya AKP’nin eseri olmadığını belirtmek gerekir. Türkiye başından beri yedi düvelin düşmanlıklarından yakınan, kendini korumak için kahraman üstüne kahraman yetiştirmeye ihtiyaç duyan, her tarafta komplolar keşfetmekten bunalan insanların ülkesi oldu. Sanki düşman istilasından yeni kurtulmuş bir ülke gibi, insanların sürekli teyakkuzda olması istendi. Son yirmi yılda bu anlayışın zirvesine ulaştık.
Bu kültür bizim her şeyimizin aslında iyi olduğunu esas alır. Biz iyiyiz, her zaman iyi olduk, ecdadımız da iyiydi, bize kötülük etmezlerse her zaman iyi oluruz. Bizim dışımızdakiler bize kötülük yapma peşinde. Ecdadımıza da kötülük yaptılar, imkan verirsek bize de yaparlar.
Bizimle ilgili ne varsa iyidir. Ülkemiz dünyanın en bereketli ülkesi. Dağlarımız, denizlerimiz hepsinden güzel. Meyvalarımız da öyle. Misafirperveriz, sıcakkanlıyız, cömertiz, adaletliyiz. Geleneklerimiz şahanedir. Folklorumuz, müziğimiz, şiirimiz gibisi yoktur. Eğer bunların kıymetini bilmiyorsanız, düşmanlarımız sizi etkilemiş demektir.
Biraz çocuk kitabı gibi. Düz, basit, net. Üzerinde düşünmeye gerek bıraktırmayacak kadar net. Birçok kuşak bu şekilde yetişti. Hepsi bu modele uymadı tabii ama kuşaklar boyu telkin edilen bu oldu. Bu anlayış, sonunda AKP’yi iktidara taşıdı. AKP de modeli en kapsamlı şekilde kullanan, en çok yararlanan, ne kadar abartırsa o kadar yararlanacağını keşfeden iktidar oldu.
Yoksulluk kültürü
İktidar bundan o kadar yararlandı ki, bize ait olmak başlı başına birçok suçun mazereti haline geldi. Bu yüzden bütün mafyacılar sapına kadar milliyetçidir ve kimse bunu yadırgamaz. Bu yüzden tarikatlardaki rezaletler herkesin gözünün önünde olsa da bir bahane aranır. Bu yüzden gizlenemez hale gelen yolsuzlukların arkasında bilemediğimiz bir sebep olduğuna inanılır.
Bu derin bağlılığın arkasında –eğer bir çıkar ilişkisi yoksa- kendini koruyabilmek için yüce bir güce ihtiyaç hisseden bir çaresizlik vardır. Yoksulluk kendi kültürünü yaratır. Yoksulsanız, işsizseniz, çaresizseniz bir şeyin parçası olmak zorundasınız demektir. Yoksullar bunu bilir ve çoğu zaman gereğini yerine getirir.
Ülkede alışılmış olmayan bir tarzı, düşüncesi, ilişkisi olan herkes de potansiyel düşmandır. Eskiden bunun simgesi komünistlerdi. Artık komünizmin bittiğine inanıyorlar, düşmanları çeşitlendirdiler. Terörist, bölücü, sorosçu, kökü dışarda, okyanus ötesi, kripto, ilüminati, keşfetmedikleri kavram kalmadı. Ortak noktası, yabancı olan her şeyin tehlikeli olması.
Eskiden beri, çevredeki üç beş milyonluk küçük ülkeler bir tehdit olarak gösterilirdi. Şimdi uzakta yakında birçok ülkeden gelen mülteciler var. Kiminin maksadının işimizi elimizden almak olduğuna, kiminin demografik yapımızı bozmaya çalıştığına, kiminin de ülkeyi işgal edecek gizli bir ordunun askeri olduğuna inanalar var. Dindarı da laiki de düşmanların sayısını artırma yarışında.
Risk almak, değişikliklere ilgi duymak, denemeler yapmak refahı yerinde insanlara özgü bir lükstür. Yoksulsanız, sınırda yaşıyorsanız hiçbir riski göze alamazsınız. Her türlü ihtimal sizi korkutur. Belirsizliğin sizi ve ailenizi nereye savuracağını bilemezsiniz.
İnsanlar bir kültürün içine doğar. O kültürü çok normal, olağan, olması gereken olarak görür. Kuşaklar geçtikçe, bütün sokakta, mahallede, şehirde aynı anlayış, aynı tarz, aynı akıl yürütme hakim oldukça, kültür de pekişir. Yeni kuşaklar örnek alacak, özenecek başka modellerle karşılaşamaz.
İnsan alıştığı kültürden farklı olanları tuhaf, yabancı, yanlış, saçma, bazen de ilginç bulabilir. Her durumda intibak az veya çok bir çaba gerektirir. Kaçınmak intibak etmekten daha kolay gelir.
Türkiye’de kültürün içe dönüklüğü iktidarın ekonomik ve siyasi başarısızlıklarını telafi edecek ölçüde bağlılık sağlıyor. Kültürün bu kadar belirleyici olması muhalefeti çaresiz bırakıyor, bütün itirazlarını etkisiz hale getiriyor. Galiba kültürü bir bütün halinde yeniden ele almadıkça, ekonomiye, siyasete ilişkin eleştiriler etkisiz kalacak.