*Mayıs 2016'da beri Van Cezaevi'nde olan gazeteci Nedim Türfent, Türkçe "volta" anlamına gelen "pêgermok" isimli köşesinde bianet'e yazıyor.
Esasında yazının konusu bir hak ihlali olmayacaktı. Velakin iki filankes gazeteci arkadaş -tutuklu olanı- kanıma girdi. Hatta içlerinden biri rüyasında beni elimde ihlal megafonuyla ciyak ciyak bağırırken görmüş. Hayırdır inşallah deyip başlayalım.
Başlık birilerinin tadını tuzunu kaçırıp da onları ifrit edebilir. Zaten ben de bile isteye sağ elimle sol kulağımı göstermeye çalışacağım. Zira burada bir yanık kokusu var. Abidik gubidik uygulamalar gırla.
Güzelim sağlık emekçileri, adlı sanlı uzmanlar ve sözüm ona başarı hikâyesi diye diye bir çuval inciri berbat eden.
Dahası karnesi kırıklardan geçilemeyen sağlık bakanı bile “spor yapın” derken, duvarların bu yakasında işler farklı yürüyor, yürütülüyor. Deyim yerindeyse, tüy diken dikene.
Yasak tepeden inme
Birileri mahpushane, kelimenin en gerçek anlamıyla zindan kesilsin diye ellerinden geleni yapıyor. Pandemi tedbirleri kapsamında kurs, sohbet gibi faaliyetlerimizin yanı sıra, spor da Mart ayından beri tepeden inme bir kararla yasak. Uhrevi bir tabirle, sporun yüzünü gören cennetlik!
Uygulama bu olunca, ortada iki çıkarsama var: Ya biz bulgur ve nohuta karşı sallaya sallaya kafayı fena halde yedik ya da bakanlık “de jure” olmasa da uygulamasının meali olarak “Spor yapmak yasak ve sağlığa zararlı!” diyor. Öyle ya, darbe girişimine “Allah’ın lütfu” diyen hükümetin pandemiyi "fırsat" belleyip en başta spor olmak üzere bir avuçluk hakkımızın üzerine çöken bakanlığı olur. Haliyle.
Zinhar Ayasofya’dan yok bilmem ne AVM’lerden mitinglerden söz etmeye hacet yok. Ligde oynanan bir maçta futbolcular, top toplayıcılar, kulüp personelleri, TFF yetkilileri ve hakem heyeti, basın çalışanları, teknik, güvenlik ve sağlık ekipleri derken ortalama su içinde 1000’in üzerinden insan bir araya geliyor.
Maçlarda özyönetim var
Bu sayıda 1500’e çıkaranlar da mevcut, hadi biz ilkini esas alalım. Ne var ki 8 kişi birlikte çıkarıldığımız açık ve kapalı spor etkinliklerimiz 9 aydır yasak.
Yanlış okumadınız 4’er kişiden oluşan iki takım. Yazıyla sekiz, Kürtçe heşt. Romen rakamlarıyla VIII. Üstelik birimiz gol atınca hiç öyle yeşil sahalarda görmek istediğimiz gol sevinçlerimiz de yok.
Kimse üst üste ya da birilerinin kucağına atlamıyor, bir koşu teknik personele sarılmıyor. Hakem olmadığı için kimse onun üzerine de yürümüyor! Birbirimizin yakasına yapışmıyoruz, fevkalade bir özyönetim var maçlarımızda. Hâsılı, nereden saysak sayalım, elifi elifine 8 kişi.
Malumunuz, spor yapmak özellikle de Covid-19 virüsüne karşı dirayetli olmamız gereken bugünlerde fiziksel ve ruhsal sağlığa yadsınamayacak derecede iyi gelir. Ki doktorlar bu cümleye muhalefet şerhi koyanların alnını karışlar. Bundan olacak gardiyanlar, peki peki ‘memur beyler’ diyelim, akşam saatlerinde bize yasak olan spor salonunda handiyse vızır vızır spor yapıyor. Yarasın yaramasına ama demezler mi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! İnsicamı da ara ki bulasın…
Bir parantez açalım. Mevcut erkin eskilerine rahmet okutan bir yönü de var. Hem de baştan ayak parmaklarına 2017-2018 yıllarında tekli hücrede keyfi olarak tutulduğum 18 aylık sürede ‘sosyal etkinlik’ olan spora bir ara tek başıma çıkarıldım. Çok sosyal değil mi? Yok canım, ben münzevi falan değilim, birileri bildiğimiz müşkülpesent.
Hani güpegündüz elimizde Diyojen’in feneri o günleri arar olduk desek yeridir. Zeminidir, zamanıdır. Neyse parantezi kapatıp mevzumuza dönelim.
Birinin üzerine insan bir araya geliyorken bulaşır riski oluşmuyor da sadece 8 kişi için mi tehlike arz ediyor spor. Buna akıl erdiren beri gelsin.
Belki öyle çok kuralcı değildik sporda. Dogmatik ve muhafazakâr hiç değildik. Taç atışlarını ayaklarını kullanmamız vardı, hem ışıklar işinde uyusun Maradona olsa “Tanrı’nın ayağı” derdi, kuvvetli muhtemel.
Top kalecinin eline değince penaltı diye ve hatır gönül için verilen bu penaltıyı da paylaşarak kullananımız da yok değildi. Gelgelelim spor hakkımız elimizdeydi. Bu hakkımızı tekrar elimize alana dek sesimizi çıkaracağız. Mahpushanelerdeki bu keyfe keder uygulamalara bir son verilmesi gerekir.
Kulağının üzerine yatanların dikkatine…(NT/EMK)
*Latince deyim. "De jure", de facto teriminin karşıtıdır. "Kanuna göre" veya "hukukî olarak" manasına gelir. Hukukî bir durum tartışılırken, "de jure" kavramı, konu hakkında kanunların ne söylediğini; "de facto" ise gerçek hayatta uygulamanın nasıl olduğunu belirtir.