Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) ahvalini değerlendirirken, medyadan başlamak yanlış olmaz sanırım. Çok berilere gitmeden, geleceği konuşalım. Miladı "istifa" kabul edip, öncesi ve sonrası diye bir zaman çizelgesi de koyalım başucumuza.
Türkiye'deki hakim medyayı da ayıralım, temel taşlara bakarak. Birincisi, mevcut hakim medya; hakimiyetini daha doğrusu birinci sıradalığını zaman içerisinde farklı gazete "örgütlenmelerine" kaybetme korkusuyla cebelleşen, ama genel anlamda henüz gücünü kaybetmeyen "güç" dengeleri için, mürekkep döken, statüko ve "modern!-entel!-laik!-beyaz-sunni-ataerkil" sermaye medyası, ikincisi; birinci sıradalık için yarışıp Türkiye halkının medyadan etkilenmesinin farkında olup, var gücüyle çalışan ahlak ipotekçisi-muhafazakar medya. Sol gösterip sağ çakanları ayrı kategorilendirmeden, ikinci grupta incelemek sanırım mubahtır.
İstifa öncesi iki hakim medya grubu da, Baykal'ın "ahlaksızlık"ından dem vuruyor. Ama aynı argümanlı haberleri farklı sebeplerden ötürü yapıyorlardı. Birinci grup medyamız, "yapması gerekeni" yapıyor, "görev" temkinliliği ile manşetler, sürmanşetler kullanıyor. İkinci grup hakim medya, Baykal'ın kalma ihtimalini gözeterek - ki istifa etmesini de, o zamanki mantıklarıyla bir başarı sayacaklardı-, ahlak değeri üzerinden CHP'yi yıpratmayı amaçladılar.
İşte iki medyanın, temelde aynı hat üzerinden Baykal üzerine gitmesi, aslında iki grubun da, istifa sonucundan memnun kalacağını düşünmesiyken, istifa muhafazakar medya için istenilen sonuçları doğurmadı. İstifa sonrası ikinci grup medyamız, CHP'deki değişim eğiliminden ve "olumlu" hareketlenmesinden pek rahatsız olup, birinci sayfadan pek haber vermemeyi tercih etti.
CHP içerisindeki, eleştirilen statükocu zihniyetin tasfiyesi gündeme gelmiş, Baykal gibi; hakim ideolojiye göbekten bağlı bir lider CHP'nin başından gitmişti. Onun yerine, tam da, AKP'nin kullandığı "ağızla" konuşan, iş-ekmek-halk gibi kelimeleri sık sık kullanan bir lider, yani Kılıçdaroğlu başa geliyordu.
Peki, birinci grup medyanın son dönemdeki AKP ile olan ilişkilerinin seyrinin kötü olmasının dışında, CHP'deki Kılıçdaroğlu rüzgarını destekleyen manşetler atmasının sebebi nedir? Baykal'ı istifa sürecine götüren süreci gerçekleştiren; Baykal'ın işaret ettiği gibi, AKP zihniyetinin servisçileri mi, yoksa AKP'ye verilen müddetin bittiğini öngeren kuklabazların(puppetmaster), kukla değişikliği mi?
1980 ve sonrasında, kuklabazlar yükselmiş olan özgürlük ve emek mücadelesine, yani sol-sosyalist mücadelenin karşısına sağ-gerici-milliyetçi hareketi desteklemiş, Hizbullah gibi aşırı dinci örgütlerin kurulması için kendi eliyle destek vermiş, işi bittiğinde iplerinden çekip sahne dışarı atmaya çalışmış ama zorlanmıştı. Ve 1980 sonrası, yükselttikleri sağa karşı, alternatif olarak, CHP gibi milliyetçi-tekçi-"laik" "solunu" yaratarak, şeriat fobisinin gerçeklemesinden endişelenen kuklabazlar şu an, hemen şimdi, perdenin arkasında gözlerini dört açarak, el kıvraklıklarının sınırlarını zorlayarak muhteşem bir gösteri yapma gayesindeler.
Artık Baykal eski bir kukladır. Eski ama ünlü bir kukla kalacaktır da. AKP ise, kuklabazına baş kaldıran bir kukladır. Şimdi yeniden "solun" sahneye çıkma zamanıdır. AKP'nin kontamine olduğu tüm kurum ve mevkiiler temizlenmeli, uslu kuklalarla süslenmelidir.
İşte bu sahne sanatının güzel senaryosunun reklam afişleri ise, medyadır. Onların görevi, oyuna sizi davet etmek. Olabildiğince izleyici/destekçiyle bu oyunu sahneletmektedir. (Eğer ki, ipleri elimize alamazsak bu oyun yine aynı biter. Kuklabazlar hokkabazlar ortalıkta cirit atar)
Bu uçların biraradılığı, dengeli biraradalığı, tahtaravalli güzelliğinde biraradalılığı her zaman, kuklabazların işine gelecektir. Tahtaravalliyi alaşağı etmek isteyen, herhangi bir taraf gerektiğinde karşı taraf ağrılaştırılarak dengelenecektir. Birinin mücadelesi ötekiyle karşı karşıya iken, ikisinin mücadelesine de Mr.Kuklabaz karşı. Mr.dır, çünkü kuklabaz erkektir.İktidardır o. Herhangi bir feminizasyon kuklabaz olmanıza engeldir.
İşte bu erkek kuklabazın, asıl görevi egemen-sabit ideoloji erkinin devamıdır. Ara ara ağırlığı değişen taraf, yani muhafazakar ve statüko arasında değişmiş görünen dengeler aslında, bizleri farklı bir "egemen"likten diğeri egemenliğe doğru götürmekte. Şuanda statükonun Kemal Kılıçdaroğlu'nun keskin söylemlerine - en önemli sorun Kürt sorunudur demesi, Onur Öymen'in Dersim Katliamına karşı tepkisinin aynılığını söylemesi, emek politikasından bahsetmesi gibi.- ses çıkarmaması, bu erkek kuklabazların egemenliğini zorlayan sağa karşı; sakin tavrının, guard alma halinin bir taarruza geçtiğini gösterir. Yani statükonun şuanki meselesi sol ile değil, devlet derinliklerine invazive olan AKP yani sağ-muhafazakar ideolojiyledir.
Bu noktada, Türkiye'nin demokratik devrimini "dahi" tamamlayamadığını göz önünde bulundurduğumuzda, olası bir CHP iktidarında, yeni söylemlerinin -her ne kadar, aynı statükonun parti meclisi gibi yapı taşı organlarında durmasına rağmen-, ve anlayışındaki kısmi değişikliklerin- yüzde 10 barajının indirilmesi gibi, sosyal devlet söylemleri- peşini sürmek, yerin geldiğinde bu söylemleri yüzlerine vurmak, demokratikleşmemiz açısından önemlidir.
İlk aşamada en önemli şey Kılıçdaroğlu ve kurduğu yönetimin, umut vaadeden söylemlerinin yanı sıra 12 Eylül'ün inşa ettiği askeri vesayet sistemine karşı somut söylemlerindeki samimiyetidir?
Yani, Kılıçdaroğlu'na geçmiş CHP deneyimlerimize dayanarak muhalefet etmek yerine, marjinal takılmadan, harbi harbi Kılıçdaroğlu'nun söylemleriyle umutlanabilen halkın var olabilme ihtimalini sevelim. Belki içimizdeki, iliklerimizdeki CHP'lilerden yeni bir kan çıkar. Eğer ki bunun sonucunda sevinirsek, demek ki tahayyül ettiğimiz dünya o kadar da uzak değil. Asıl işte o zaman iş başa düşecek. (BŞ/EÖ)
Bayram Şahin, Yazar,