Bizim peder, göbeğimi kestirdikten bir sigara içimi sonra, beni anamın kucağına atıp Almanya yollarına düştüğünden, bu kanattaki boşluğu Allah selamet versin, küçük dayı doldurdu.
Pipisini küçükken gösterdiğinde haftanın oyuncusu seçilen, büyüdüğünde göstermeye kalktığında da Avni Aker Stadı'ndaki Fenerbahçeli muamelesi gören bir kuşağın efradı olarak, meşakkatli yıllar yaşadık, özetle. ilerleyen yıllarda, her ne kadar siyasi terbiyemiz gereği küfür temposunu düşürmeyi, oyun kontrolünü elimize almayı becerdiysek de, bizim de detantörü bozuk tüp gaz gibi kaçaklarımız olmuştur yani.
Küfürü tüp gaz bayileri yer
Fakat nihayetinde, ettiğimizin iki üç katına da maruz kaldık, bu da bilinsin. Radikal Futbol'da da söylediydim, naklen maç yayınlarında ekranın dibinden tüp gaz reklamı geçer, gol mu oldu anlayamazlar, küfürü bizim gibi sıradan tüp gaz bayileri yer. Niye?
Çünkü, halk bilmez sermaye gruplarını karşısına almayı, gözünün önündeki Erkan Goloğlu'nu şamar oğlanı yapar. Tüp gaza bir ayda üç zam geldi, halkım "başlarım böyle aşkın ızdırabına, verin ulan şu Dünya üçüncülüğü kupasını da pirinç levha yapayım onu" demedi, yine Erkan Goloğlu'na küfür etti.
Hayır, yani bu lafları halkım değil de, bırakın büyüğünü; küçük veya orta ölçekli sermaye girişimcilerinden biri yapsa, defansı ilerde kurup alayını ofsayda düşürmesini biliriz ama, halktan gelen bu tepkilere karşı elimizden bir şey gelmiyor.
Genç hakeme küfür etti
Neyse, bu haftaki oyun kurgumuzun ilham aldığı haber, bir gencin, hakeme küfür etti diye ceza alması, hapis cezasının da az sayılmayacak bir paraya çevrilmesi ve böylece, bir bütçenin daha, az adamla yakalanmasıydı.
Cezayı az bulup, "bunun gibi 10 tanesini 19 Mayıs Stadı girişinde asacaksın, bak küfür müfür kalıyor mu" diyecek olan, hijyenik futbol düşkünleri geldi gözümün önüne.
Tattığımdan değil, okuduğumdan biliyorum; çok yıldızlı bir otelin havuz başında tropikal kokteyli parmaklarını kadehte gezdirerek yudumlayan sağlıklı ve diri bünyeleri hatırladım. Haberi okuyunca yüzlerine yayılan tebessümü; bu tebessümün, dudaklarından, önü açılmış havai gömleklerinin arasından epilasyon izleri kalmış göğsüne yayılmasını, filan.
Çocuklar ayıp oluyor ama...
Tamam, biz de buradan küfüre methiyeler düzecek değiliz. Çoluk çocuk sahibi bir aile babası olarak çoğu zaman bizim de "çocuklar ayıp oluyor ama" dediğimiz vardır. Ancak, asıl oyuna müdahalemiz, bu tür hadiselerin; cezaymış, inzibati tedbirlermiş, benzeri "nizami" engellemelerle önüne geçilemeyeceği ve hadi ağzımızı doldura doldura söyleyelim, geçilmemesi gerektiği noktasındadır. Haliyle bizim şikayetimiz ve mağduriyetimiz, budur.
Kaldı ki, yaptığım araştırma ve incelemeler sonucu, önüne geçilmesi gerekenin ne olduğu hususunda bir mutabakat olmadığı ortaya çıkıyor. Bu konuda yazılı ve görsel basına akseden düşüncelere baktığımızda, daha çok oyunun orta alana sıkıştığı, tarafların pozisyon üretmekte zorlandığını müşahede etmekteyim.
Hiçbir "saha müşahidi" vazifem olmasa ve esasen bunu istemesem de, bu göreve adeta sürükleniyor oluşum da, kanaatimce, medyanın zafiyeti olarak bir kenara kaydedilmelidir. O boşluğu ister istemez doldurmak durumunda kalıyoruz.
Neyzen Tevfik meselleri
Meclis'te bizim vekiller küfür ediyor da, kimsede tık yok, tribünü dolduran yoksullar küfür edince bu rahatsızlık niye? Küfür literatürüne en veciz katkıları bu ülkenin evlatları, asker ocağında öğreniyor, o siteye tık yok.
Takımda hoca, topçulara sövüp sayıyor, kafasını kaldıran, ara ki bulasın. Demek ki bu ülke, küfür ekseninde, sınıfsız ve imtiyazsız, kaynaşmış bir kitledir. Herkes bunu biliyor da, ben tespit edince mi kötü oluyorum?
Kasabanın delisi, kaymakamın önünde küfür edince, derin Neyzen Tevfik meselleri anlatıyorsak, Ankaragücü'nün gariban gecekondulu taraftarı kendince bir iç huzur bulduğunda neden infial yaratıyoruz?
Garaj Olimpo'da işkenceci polis
Ortega bu yıl burada top oynayacak ya, bu vesileyle biz de Arjantin'le ilgili okuma araştırma yakın takip anlamında bir takım aktiviteler yarattık kendimize. Bu fasıldan, önceki gün Garaj Olimpo diye bir film aldık dağarcığımıza.
Diktatörlük döneminde, gözaltına alınan kızını göstereceğim diye, annesinin tek evini kelepir fiyata kapatan işkenceci polis, tutup bir de kadının alnına iki kurşun sıkıp bir çöplüğe bıraktığında o adama ne dersiniz? Yani o kadar da uzun boylu değil. İnsanın hayatında böyle üç beş kez, belki daha fazla, belki de az, ama hançereden gelen bazı ünlemlere başvurduğu olur.
Bakın bir daha söylüyorum, sonra ihale üstüme kalmasın. Ben bir kadınla bir erkek arasında yapılabilecek en güzel şeyin, bir aşağılama veya tahkir, hatta evet tezyif unsuru olarak kullanılmasına karşıyım.
Tribün demokrasisiyle
Olmasın bunlar, bunu yapmasın hiç kimse. Ama, "hakeme küfür eden o gence verilen ceza az, daha da artırılsın", diye bir ses duydum mu, "Allah'ım neden bu ses hep Garaj Olimpo filmindeki polisin sesi" diyorum.
Biliyorum, soracaksınız, bunun önüne nasıl geçeceğiz,diye. Tribün demokrasisiyle. İyi kötü bizim de vardır orda bir ağırlığımız. Kimseye kanaat önderliği filan yapmayız ama, küfür korosuna katılmayız, başlayınca da ıslıklarız.
Cezayla eğitim
Bu iş böyle böyle bir yoluna girer. Kalan otuz kırk kişi de, bakar ki bu işte ekmek yok, biz kendimizi rahatlattığımızla kalıyoruz, onlar da artık kelime kurgusuyla oynarlar, farklı bir sistem denerler.
Ceza vererek kimseyi eğitemezsiniz. Bu "pedagojik formasyonu" benim gibi bir tüp gazcı biliyor da, büyük yazarlar neden bilmiyor. Hayatları "düzen / düzülen" kombinasyonu üzerine kurulmuş da ondan mı?
İlla ki rakip defansı ortadan deleceksin. Bunun kanatları da var. Unutmuşlar. Onun için de uçamıyorlar. Tünemiş kalmışlar oldukları yerde. (EG/NM)