Küçük arkadaşım Ada önerdi; Sassa Buregren'in "Küçük Feministin Kitabı'nı(*). Annesi istediği için okuduğu kitabı çok sevmiş. "Sen de seversin", dedi. Yanılmamış. Geç de olsa küçük feminist Ebba'yla, arkadaşlarıyla ve anneannesiyle tanıştım, Ada sayesinde.
“Akıl ve içgüdüyle doğdun, duygu ve istekle
Ve kadın, tıpkı erkek gibi eksiksiz insan”(**)
Kız çocuğu Ebba, gazetede G8 ülkelerinin, birbirine benzeyen, takım elbiseli ve yaşlı liderlerinin fotoğrafını görünce yüksek sesle soruyor: Niye dünya da erkekler, kadınlar, beyazlar, siyahlar yaşarken hep erkekler karar veriyor. Dünya hakkında bu takım elbiselilerin karar vermesi haksızlık! Bütün insanlar eşitse bu yaşlı adamlar niye dünyayı yönetiyor?
Ebba bu eşitsizliği, haksızlığı araştırmaya ve dolayısıyla aydınlanmaya başlıyor; yeğeni Jorinda, komşu kızları Ylva ve Fina ile oğlan arkadaşları Simon ve Axel’lyla. Anneannesi de destek oluyor onun, kızların aleyhine olan eşitsizlik nasıl değiştirilebilir, sorusunu yanıtlamasına.
Emma’ların sloganı: “Ben benim, olduğum gibi olmalıyım.”
“Kızlar yumuşak ve zayıftır, süslenmekten başka şey bilmezler”, “Oğlanlar her zaman güçlü ve cesurdur, futbol ve motosikletten başka şeyle ilgilenmezler”, “Herkes görüntüyle uğraşıyor, ne giyeceğimize ve nasıl görüneceğimize başkaları karar veriyor”, “Kızlar okulda daha başarılı” vb. diye tartışıyorlar. Sonra karar veriyorlar: başkalarının beklenti ve değer yargılarının umursanmayacak, herkes olduğu gibi görünecek, içinden geldiği gibi davranacak, istediği gibi giyinecek.
Ebba, anneannesinden toplumların değişmesine rağmen insanlar arasındaki işbölümünün binlerce yıldır devam ettiğini, kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olmak için değişim talebinde bulunduklarını, mevcut hakların kadınlara toplumu yönetenler tarafından hediye edilmediğini, bu hakları önceden yaşayan kadınların mücadelesiyle kazanıldığını öğreniyor.
Kızlar düşünebilen, özgür ve bağımsız insan olarak gelişmeli
Dahası, 1700’lü yıllarda Mary Wollstonecraft’ın “Kadın Haklarının Güçlendirilmesi” adlı kitap ile kadınlara karşı ayrımcı davranışlara karşı çıktığını öğreniyor Ebba. “Kızlar sakin ve yumuşak olmak zorunda değil’, ‘Kızlar duygusal ve kırılgan, budala ve ahmak değildir. Kızlar istediklerini yapabilmeli, etkin ve açık görüşlü olmalı. Kızlar da kendileri düşünebilen, özgür ve bağımsız insan olarak gelişmeli. “
Anneannesi anlatmayı sürdürüyor. “Çok eskilerde sınıflar arasında derin uçurumlar vardı. Küçük bir grup paraya, eğitim olanaklarına ve iktidara sahipti. Mesela, kızların miras hakkı yoktu. Evlenene kadar babalarının, sonra da kocalarının dediğini yaparlardı. Yaşam boyu reşit olamazlardı. Sadece kocası ölen kadın ergin sayılırdı. Kocanın eşine, babanın kızına dayak atması suç değildi. Kızlar, ebeveynlerine bakması için evlendirilmezdi. Mesela, İsveç’te kadınlar ilk kez 1921’de oy kullandı.”
Erkekler iktidarı paylaşmak istemez
Ebba oy hakkı olmayan kadınların toplumsal anlamda yok sayıldığını; bilgi, para, fiziksel güç, yaş, cinsiyet, statü gibi iktidar araçlarına sahip olan erkeklerin bunu kadınlarla paylaşmak istemediğini; eğitim gören kızların aile içinde güçlenebileceğini, başkalarına bağımlı olmadan para kazanıp ailelerini geçindirebileceğini vb. öğrendikçe arkadaşlarına aktarıyor.
Tümünün ortak düşüncesi: Oy kullandırılmayan 18 yaşından küçükler yok sayıldığı.
Simone De Beauvoir’in (1908-1986) yaşam boyu kadınlık halini incelediği “İkinci Cins” kitabından, anneannesinin aktardığı iki cümleyi çok önemsiyor Ebba. İnsanların yaratısı gelenekleri değiştirmek için mücadele edilmeli. Cinsiyet rollerinden çıkılırsa açık düşünceli, bağımsız, özgür insanlar olunur.
Ebba, o yıl Nobel Ödülü alanlardan 8’inin erkek, 1’inin kadın olduğunu öğrenen annesinin “Bekleyecek zamanımız yok. Haklarımızı hemen şimdi istiyoruz!” demesine seviniyor. Sınıftaki BM Çocuk Hakları afişinden “Çocuklar kendilerini ilgilendiren her konuda söz söyleme hakkına sahiptir”, cümlesini okuyunca da; insan yerine konulmak için oy hakkının şart olduğuna karar veriyor.
Neden başkası gibi olacakmışım?
Aynada çıplak bedenini inceleyen Ebba: “Bu benim bedenim. Noktaları ve yara izlerimle, zayıf bacaklarımla ve kendime özgü kokumla. İçim de aynı. Düşüncelerim, duygularım ve hafızam, hepsi çok tanıdık ve güven verici. Düşüncelerim ve bedenim uyum içinde. Bu benim. Neden başkası gibi olacakmışım?” der, kendine. Bu düşüncesini aktardığı Jorinda’nın yanıtı da düşündürücüdür. “Kendimizden hoşnut olmamamız birilerine, mesela giysi-kozmetik üreten ve satanlara, diyetisyenlere, estetisyenlere vb. para kazandırır. Kendimize güvenmediğimiz için, onlar bizim üstümüzden para kazanıyorlar.”
Feminist anneannesinin, annesini ve dayısını eşitlikçi anlayışla eğittiğini, onlara farklılarmış gibi davranmadığını öğreniyor Ebba. Başkalarının üzerinde üstünlük kurmada kullanılan görünmez kılmak, gülünç duruma düşürmek, bilgi saklamak, çifte cezalandırmak, suçlamak- utandırmak gibi kandırma(dışlama) yöntemlerinin de ayrımına varıyor.
Artık küçük bir feminist olan Ebba ve arkadaşları 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde yaptıkları yürüyüşte “Ben benim ve olduğum gibi olmalıyım.”, ”Kahrolsun güzellik baskısı”, “Çocuklara oy hakkı”, “Uluslararası İnsanlar Günü” pankartları taşıyor.
Ebba’nın eşitsizlik ve haksızlıkların, eşitlik ve haklılığa dönüşme yolundaki aydınlanma sürecinin, yazarın ‘çocukça’ bir dille anlattığı ve anlamı güçlendiren desenleriyle resmettiği kitabın son sayfalarında konuya dair filmler, kitaplar, sözlük ve danışmanlık alınacak kuruluşların listesi de var.
Güzel bayramlar olsun
Sevgili Ada; “Küçük feminist” Ebba’yla tanışmama vesile olduğun için teşekkürler. Ben de akranlarının ve ebeveynlerinin Ebba’yla tanışmasına vesile olmak istedim, bu yazıyla.
Sevgili Ada, kardeşleri Çınar, Ege ve Deniz dahil tüm çocukların ve kendini çocuk hissedenlerin insanlığa dair eşitsizlik ve haksızlıkların yok olduğu günlerde kutlayacağı bayramların özlemiyle, çocuk bayramını kutluyorum. (ŞD/HK)
*Sassa Buregren. Küçük Feministin Kitabı. Çev: Ünzile Tekin. Güldünya Yayınları. 4. Baskı. 2015.
** Hedvig Charlotta Nordenflycht
Sassa Buregren hakkındaİsveçli yazar ve sanatçı. Resimli kitaplar çiziyor, edebi işlemeler yapıyor. Resim ve yazıyı dünyayı anlamak için araç olarak kullandığını söylüyor. Kelime ve resimlerin birbirini besleyerek el ele giden iki dil olduğunu düşünüyor. Çocuklar ve gençler için yazdığı “Demokrasi El Kitabı”yla Carl von Linne ödülü (2002) almış. İletişim: http://www.buregren.se/ |