Ekonomik boyut ise tam bir facia. Büyük şirketlerin üst üste yediği darbelerin ardından dünya çapında sadece silah sanayiinin karlarını katlayarak artırdığı, buna paralel olarak ilaç şirketlerinin ellerini ovuşturduğu, geri kalan sektörlerin tam anlamıyla kan ağladığı biliniyor. Son altı aylık süreçte ne kadar insanın işinden olduğu bilinmese de, tablonun çok vahim bir seyir izlediği çok açık.
Türkiye'yi müthiş bir ekonomik krizin tam ortasında yakalayan bu olaylar silsilesi, kimilerine göre Türkiye açısından krizi aşmak konusunda bir şans oldu, bazılarına göreyse Türkiye de son 6 aylık bilançodan büyük yaralar aldı. Benim görüşüm her iki yöne de eşit uzaklıkta. Savaştaki sadakati karşılığında açılan para muslukları bir yıla kadar işe yarayacak gibi görünüyor. Tabii bu inanılmaz tuhaf hükümetin durduk yerde yeni bir saçmalık yaparak işleri berbat etmemesi halinde.
Ama asıl vahimi işin sosyal boyutu. İnsan ilişkilerindeki yozlaşma, ahlaksızlığın prim yapmaya başlaması, parasızlığın getirdiği çaresizlik içinde kıvranan insanların paradan başka hiç bir şey düşünemez hale gelmeleri (sanırım topu topu yüz kadar insan üzerine kurulu televole dünyası ve futbol ligi maçları dışında tabii), medyanın son derece hatalı ve hatta tehlikeli dezenformatik ve manipülatif tavrı, bir elin parmağını geçmeyen sayıda yazarın kırk yılın başı çıkarttığı kitaplar dışında, kitapçı raflarını dolduran binlerce yeni kitaba kimsenin kafasını çevirip pek bakmaması, bilimsel yayın ve araştırmalardaki, para ve moral yokluğu nedeniyle oluşan korkunç erozyon... Bütün bunlar çok ama çok tehlikeli bir gidişatın habercisi.
Geçenlerde okuduğum bilimsel bir araştırmaya göre, Türkiye'de her dört insandan birinin ruhsal sorunları var. Bu korkunç bir oran elbette. Tablo yukarıdaki gibi giderse çok kısa sürede bu oranın daha da olumsuz yönde bozulacağını anlamak için çok geniş görüşlü olmak da gerekmiyor üstelik. İnsanların ruhuna sıcaklık katacak, dinginleştirecek şeyler giderek seyrekleşiyor ya da böyle bir tüketimin bütçeleri oldukça zorlamasından dolayı ezici çoğunluk için lüks, hatta hayal kaçıyor. Yani Türkiye'de halen ruh hastası olan kitlenin yanı sıra, hemen hemen onların üç katı kadar bir kitle de potansiyel ruh hastası olmasına ramak kalmış bir biçimde sokakları arşınlıyor.
Bütün bunlar çok olumsuz göstergeler. Ancak ve ancak ekonomik krizin tüm boyutlarıyla atlatılması ve çarkların son hızla dönmeye başlamasıyla, sınırlı oranda iyileşme görülebilir. Uzun vade açısından tablo oldukça karanlık gibi. Çünkü yetişen nesiller, içinde bulunduğumuz ortamdan en şiddetli biçimde payını alıyor ve toplumun hali hazırdaki bu abuk sabuk yapısı onların ne yazık ki şu anki mayalarını oluşturuyor. Krizin atlatılması halinde bile ancak çok zeki ve çok iyi eğitimli, yani az sayıdaki bir kitlenin dışında, korkunç sayıda patolojik vakalar saracak etrafımızı; şimdiden haber vereyim.
Ayrıca şunu da ekleyeyim ki, bu yazı içinizi karartmak, bayıltmak ve gününüzü berbat etmek amacıyla yazılmadı. Böyle bir ruh hali hissetseniz bile, hemen üç büyük gazeteden birini açıp belli başlı yazarları okuyarak durumu dengeleyebilirsiniz. Ayrıca bu yazı kehanet ya da ''sosyal içerikli mesaj'' vermek amacıyla da yazılmadı. Bu tür mesajlar isterseniz, Levent Kırca'nın çadır tiyatrosu şeklindeki müsamerelerini televizyonda izleyebilirsiniz.
Bu yazı sadece bir ''durum saptaması'' yapmak amacıyla yazıldı. Daha ötesinde de bir iddiası yoktur. Durumun kendi bakış açımdan net ve somut fotoğrafı budur. İşte bu kadar.