“Türkiye'nin kaderi iki gücün elinde: ABD, yani emperyalizm ve bütün Kürtler. Türkiyelilerin yeniden kendi yazgısında söz sahibi olmasını yolu, bu yazgıyı Kürtlerle birlikte oluşturmak. Emperyalizmi bu denklemden düşürmenin yolu ortak kardeşlik yazgısı. Ama kışkırtmaya uyanlar bu şansı tepiyor, Türkiye halkı tarih önünde yalnızlaşıyor. Milli Mücadele'de Mustafa Kemal Kürt beylerine Kürt kıyafetiyle boşuna gitmedi. Oyunu öyle bozdu. Bugünkü ulusalcılarsa emperyalizmi bilerek ya da bilmeyerek denklemin ana parçası yapıyorlar.”
Hazır böylece gündeme gelmişken, konuyu açmak gerekiyor.
Bugün bence önümüzdeki acil sorun, içinde bulunduğumuz, Kürtlerden, Türklerden ve ABD’den oluşan denklemden emperyalizmi çıkarmanın yolu, Kürt-Türk ittifakından geçiyor. Egemen güçlerin pompaladığı kışkırtmaya göre, Güney Kürdistan-ABD ittifakı, Türkleri; Türkiye-ABD ittifakı, Kürtleri denklemden düşürür. Oysa, hiç de öyle değil. ABD’nin kurduğu denklemde, iki tarafı korkutarak oluşturulan iki boyutlu (ABD-G. Kürdistan/ABD-Türkiye) emperyalist cebirde Kürtlerle Türkler birlikte devre dışı bırakılıyor, ABD’nin insafına terkediliyorlar. Şimdilerde ABD bölge halklarını şöyle kıstırıyor çıkışı olmayan sömürgeci köşeye: Şii'yle Sünni'yi birbirine kırdırmaya kalktığı gibi, Arap'la İran'ı vuruşturmaya yöneldiği gibi; Kürdün, Türk korkusunu kullanıyor, Türk'ü bölünme psikozuna sokuyor; Türk'ü, Kürt Devleti ile korkutuyor, onu Kürde daha da düşmanlaştırıyor, böylece Kürdü daha fazla korkutmuş oluyor, herkesi kendine mecbur konuma düşürüyor.
Işte bu durumda, yapılması gereken, emperyalizmi devre dışına çekebilmek. ABD de, ancak, Kürt-Türk ittifakıyla düşer denklemden.
Denklemi değiştirmenin ve dolayısıyla da sözünü ettiğim "oyun"u bozmanın sihirli formülü açık: Bu bölgede, emperyalizme tutsak olmamak için temel koşul, bölge halkları arasındaki ittifakı oluşturmak. Türk-Kürt bağlamında, bugün, dün olduğu gibi, emperyalizme tutsak olmadan bir yaşam alanı oluşturmanın yolu, milli eşitliğe dayalı bir kardeşlik projesini hayata geçirmek, yani, stratejik ittifak oluşturmaktan geçiyor. Araplar, örneğin ulusalcı BAAS rejimi Irak’ta bunu yapamadı ve çok uzun yıllar bu ülke, Siyonist Devlet ve Ingiliz-ABD emperyalizmi karşısında, Kürtlerle kardeşlik bağı kurmadığı için, Kürtlere düşmanlık cenderesinde çırpındığı ölçüde, çaresiz kaldı. Sonunun ne olduğu da ortada.
Mustafa Kemal Esnekliği: Kürtler ve Sovyetlerle ittifak
Işte Mustafa Kemal örneği bu noktada anımsanmalı. Mustafa Kemal'i, kapitalizm ve Batı yönelimli küçükburjuva bir bağımsızlıkçı radikal cumhuriyetçi olarak tanımlamak yanlış sayılmaz. O zaman, Türk halkının emperyalist tasalluttan kurtulabilmesinin, emperyalist paylaşım savaşından yenik çıkan Osmanlı'dan elde tutulabilenden bağımsız bir devlet çıkarabilmenin yolu, içerde Kürtlerin, dışarda da Sovyetlerin desteğini sağlamaktan geçiyordu. Mustafa Kemal bu esnekliği gösterdi ve başarılı oldu.
Mustafa Kemal, kampanyasını Doğu'da açmakla, Kürt kıyafetleriyle Kürt beylerine müracaat etmekle, onlarla mücadelenin asli unsurları olarak ittifak kurmakla kalmadı, askeri başarılardan sonra da, "Türklerin ve Kürtlerin ortak temsilcisi" olarak, elinde Kürt beylerinin telgraflarıyla, gönderdi Inönü'yü Lozan'a ve Birinci Meclis'in sadece Türklerin bir kurumu olmadığını vurguladı, başta Kürtler başka halkların da mücadelesiyle/ortaklığıyla oluştuğunu ilan etti. Ne var ki, sınıfsal konumlanışı/ideolojik yönelimi, "oyun"u kalıcı biçimde sonlandırması önünde engeldi. Lozan'dan sonra Kürtlere verilen sözler tutulmadı; asimilasyon, moral ve fizik şiddetle uygulamaya konuldu. Batı'ya yönelim de, Sovyet bağlantısını işlevsizleştirdi, Soğuk Savaş ortaya çıkınca da ardıllarınca, doğal seyri içinde kaçınılmaz olarak, zıddına dönüştürüldü.
Sonuçta, Kürdistan'ı bölen sömürgeci statükoya ve ardından da emperyalist destekle bölge milliyetçiliğine dayanan "çözüm"ün "çözüm" olmadığı ve "oyun"un yeniden başlamasının kaçınılmaz olduğu, Türkiye dahil, bütün Ortadoğu’da ortaya çıktı. Bugün aslında bunun sancılarıdır yaşanan. “Oyun” kalıcı olarak bozulamadığından, yeniden kuruldu. Türkiye’nin sonraki bağımlılaşma sürecinin kökenleri burada yatıyor. Kürt savaşı’nın da, bugünkü Harekat Bunalımı’nın da.
Bugün içinde düşülen çıkmazdan emekçi yığınlar bakımından çıkış yok. Bu "oyun"u, bu sefer daha sağlam dayanaklarla ve kalıcı olarak, kökten ve toptan bozmak gerek. Dayandığı statükonun tarihsel, politik, ideolojik, askeri dayanaklarının kırılganlığı düşünüldüğünde, Türk halkı için tuzak daha da derin, "oyun" daha da yıkıcı. Bu "oyun"da Kürtlere, en fazla, bir Boşnak ya da Kosova türünden "bağımlılık zincileri içinde bir bağımsızlık" olasılığı var. Karşıtlarının hesapları düşünüldüğünde, bunu yeğleyen Kürtlerin fazlalığı kimseyi şaşırtmamalı. Türk halkının payına da bundan fazlası düşmez, üstelik o yeni statükonun doğum sancılarının çok boyutlu felaketlere dönüşmesini de engelleyebilecek durumda değil. Kendisiyle beraber bölgeyi ve özellikle de Kürtleri ateşe atmak, toplu intiharı dayatmak, önüne konulan neredeyse tek seçenek.
Türk-Kürt ittifakıyla, emperyalizmi devreden çıkarak eşitliğe dayalı, üstelik bu sefer, iki halkın da çıkarlarını gözterek adil bir çözüm bulmak mümkün elbette. Bunu ancak iki tarafın emekçi yığınları, halk güçleri ve onların politik temsilcileri, örgütleri gerçekleştirebilir. Tarihsel tecrübe ve buna dayalı Kürt belleği şimdi, elbette, kalıcı güvencelere dayalı bir çözüm talep edecek. Bu da Türklerin ana sorumluluğu olarak ortaya çıkıyor. Kürt düşmanlığının anti-Amerikancılığı yerine gerçek antiemperyalizmin ikame edilmesi öteki başlangıç noktası. Mustafa Kemal örneği bu bakımdan da derslerle dolu.
Bütün bir toplum, her ideolojik konumlanıştan şoven söylemli Fareli Köyün Kavalcılarının peşinde, felakete koşmaya uyarlanmışken, sol cevherden solduyuya davet zor. Ne var ki, bu davet ve hasret, halkların tek dayanağı, tek umarı...(HG/EK)