Son yüzyılda, "arsadan borsaya" sıçrayan ve masum bir ayak oyunundan milyarlarca dolarlık dev bir endüstriye dönüşen futbol da küresel krizden nasibini alıyor, alacak... Medya, iletişim, reklam sektörleriyle iç içe gelişen futbol endüstrisi, en geniş tanımıyla eğlence sektörünün bir öğesi olarak, krizdeki daralmayı farklı derinliklerde olsa da yaşıyor, ama doğrusu birçok sektöre göre de krize meydan okuyor.
İster tribünden, ister TV'den izlensin, futbol "seyirlik" bir eğlence. Ama aynı zamanda bir reklam mecrası. Tıpkı gazete, TV, pano gibi, futbol formaları da reklam taşıyıcısı. Bir başka boyutuyla futbol, önemli bir bahis-kumar objesi. Bu anlamda futbol, tıpkı sanayideki bir alt-sektör gibi. Yatırım yapılıyor, kar-zarar söz konusu. Borsaya kote kulüp şirketleri, alınıp satılabiliyor. Kar saiki ile yapılan bu yatırımlar, futbol kulübü sahipliğine sağlanan "dışsal ekonomiler"den yararlanmak için de çekici. Bu dışsal ekonomiler, kulüp yöneticisi-sahibi olana, ekonomik ve politik alanlarda önemli geri dönüşler sağlayabiliyor.
Meta olarak futbol
Özellikle 1980 sonrası hızla metalaşıp ticarileşen futbolun artık bir "arz"cıları bir de "tüketici"leri var. Arz yönünde futbol kulüpleri , tüketici-talip yönünde de izleyiciler var. Futbol üretimi, bir hiyerarşi içinde yer alan teknik direktörden menejere, futbol starlarından en alt çim bakımcısına kadar bir "ücretli ordusu"nca gerçekleştiriliyor. Üretilen meta, seyirlik futbol, ayağı, beyni ile seyirlik bir "sanat"ı üretip icra eden ücretli emeğin ürünü. Ama bu futbol "emekçiler"i de türlü türlü... Kısa süreli de olsa büyük servetleri "ücret" adı altında kazanan starlar da var bu ordunun içinde, asgari ücretli malzemeciler, stadyum çalışanları da. Hepsi bir hiyerarşi içinde yer alıyor.
Futbolun bireysel ya da anonim kapitalisti kulüpler, kulüp sahibi-yöneticileri, ürettirdikleri meta futbolun, bir reklam mecrası haline de gelmesi ile reklam pastasından daha çok pay almaya çalışıyorlar. Bazen diğer reklam mecraları-gazete, TV'lerle yarışıyor ve /veya onlarla bütünleşerek reklam pazarından pay artırmaya çalışıyorlar. Metanın satıldığı-sunulduğu stadyumlar, sadece futbol seyredilen yapılar değil, alış veriş merkezleri, ofis alanları ile giderek rant üretim merkezleri olarak kullanılıyor ve önemli bir gelir kaynağı durumuna gelmiş durumdalar.
Futbol endüstrinin en çok "güney" dünyasında geliştiği malum. Latin Amerika'dan Akdeniz çanağına, yakın zamanlarda Afrika'da endüstri büyük gelişim gösterdi. Kuzey Amerika, Kuzey Avrupa, Asya'nın ve Orta Doğu'nun bir kısmında bu "meta" diğer coğrafyadakiler kadar ilgi görmezken özellikle Akdeniz çanağında müthiş talep buldu ve bunu gördükçe merkezi, çevresi ile bu ülkelerde hızla gelişti ve şimdi bir eğlence endüstrisi olarak reklam, medya, bahis sektörleri ile birlikte doludizgin yol alıyor.
İşgücü dolaşımı serbest
Küreselleşme ile birlikte mal ve sermaye hareketlerinin liberalizasyonuunu harertle savunan ve uygulatan ama buna karşılık işgücü dolaşımına kısıt getiren küresel kapitalizm, futbol endüstrisinde farklı davranıyor; temel girdi olan işgücüne yani futbolcuya daha çok dolaşım özgürlüğü tanıyor. Bunun sonucudur ki, Brezilya, Arjantin gibi endüstrinin starlarını yetiştiren ülkeler önemli futbolcu ihracında bulunuyorlar.
Örneğin, Brezilya basını, Fenerbahçe'nin kulübün sadece 2009 yılında Brezilyalılara ödenmek üzere kasasından çıkacak paranın 40 milyon dolara yaklaştığını yazdı. Fenerbahçe'nin, 8 Brezilyalı futbolcuya 2009-10 yılları için "maaş olarak" Brezilya bankalarına yatıracağı rakamın ise 20 milyon dolar civarında olduğu ileri sürülüyordu.
Uluslararası organizasyonlar
2007-2008 küresel krizi ABD'de baş gösterdi ama hızla Batı Avrupa'yı etkisi altına aldı. Finanstan başlayan kriz yine hızla reel sektöre bulaştı ve akabinde iç talep daralmasına yol açtı. Dolayısıyla endüstriyel futbolu yakından ilgilendiren reklam harcamalarında ciddi daralmalara yol açtı. Endüstriyel futbolun geliştiği ülkelerde , reklamda düşüş, hem naklen yayın gelirlerinde hem sponsor katkısı forma reklamlarında gelir kayıplarına yol açtı.
Öte yandan, önümüzdeki uluslararası organizasyonlar da tehlikede. Küresel krizin 2009'un ertesinde 2010 ve sonraki yıllarda durgunluk biçiminde sürmesi, özellikle 2010 Dünya Kupası ve 2012 Avrupa şampiyonasının akibetinin ne olacağı sorusunu da sordurtuyor. 11 Haziran-11 Temmuz 2010 tarihleri arasında düzenlenecek olan 19. Dünya Kupası'nın yapılacağı Güney Afrika Cumhuriyeti'nin, küresel krizi en derinden yaşayan "yükselen ülke"lerden biri olduğu malum. Kupa maçları için bu ülkeye gelecek turist sayısının 450 bin olacağını uman FIFA yetkilileri, krizin etkisiyle bu rakamın 300 bine kadar düşebileceğini konuşmaya başladılar.
2012'de yapılacak 14. Avrupa Futbol Şampiyonası ise, Polonya ve Ukrayna'nın ortak organizasyonunda gerçekleşecek. Turnuva için elemeler, 2010 FIFA Dünya Kupası'ndan sonra başlayacak. Polonya, özellikle de Ukrayna, küresel krizden ciddi biçimde etkilenmiş Doğu Avrupa ülkeleri. 2012'ye kadar krizden büyümeye geçilir mi bilinmez ama, bu ülkelerin turnuva yatırımlarını gerçekleştirmede zorlanacakları tahmin edilerek bazı önlemler düşünülüyor.
Hane halkları için krizde "futbol tüketmekten" vazgeçmek mümkün mü? Bilet alıp tribünden seyretmek, yüzde 10'u aşan işsizlik oranı ile Avrupa'da kitlelerin bir kısmı için lükse kaçtı ama TV'den izleyici olmaktan mahrumiyet noktasına henüz gelinmedi. Bu bile, futbol endüstrisinin krize meydan okumasına yetiyor.
Endüstri, evet, krize meydan okumaya devam ediyor. Sektörü ayakta tutan ise akıl, sır ermez futbol aşkı...
Türkiye'de durum
Küresel kriz rüzgarlarından Türkiye futbol endüstrisi de etkileniyor elbette. Ama, birçok sektöre göre, Avrupa'da olduğu gibi, futbol endüstrisi bizde de krize iyi direniyor.
2002-2007 döneminin dış kaynağa dayalı , yıllık yüzde 7'yi bulan "lale devri" büyümesinden Türkiye futbol kulüpleri de nemalandı. Artan reklam harcamalarından, futbol endüstrisi de ziyadesiyle payını aldı. Dışarıdaki likidite bolluğundan yararlanarak sektör de dış kredi kullandı. Bunu doğrudan futbol yatırımlarına yönlendirdiği gibi, rant getirici gayrimenkul yatırımlarını da bu kaynakla finanse etti. Ancak, lale devrinin yerini buzul çağa bıraktığı 2008 sonrasında durum, endüstri için de farklılaşmaya başladı.
2008 büyümesi yüzde 1'e kadar daralan ve 2009'da en az yüzde 6 küçülmesi beklenen Türkiye kapitalizminde, daralan iç ve dış taleple birlikte, futbol endüstrisini yakından ilgilendiren reklam harcamaları da hatırı sayılır boyutta azaldı. Bu azalmadan bir reklam mecrası olarak futbol endüstrisi de nasibini alıyor. Yine de tuzu kuru kalan ve reklam harcamalarını belli ölçülerde sürdüren gıda, iletişim (telefon şirketleri) ve finans sektörlerinin endüstriye ilgileri ile kriz , sektörde daha hafif hissediliyor.
"Üç büyükler"
Üç büyükler Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray, krize farklı durumlarda girdiler. En varlıklı Fenerbahçe, 2007-2008 sezonundan aradığını tam bulamamış olsa da yeni sezona önemli yatırımlarla başladı. Teknik direktör ve yerli- yabancı yıldız futbolculara yapılan yatırımlarla Süper lig şampiyonluğuna göz koyan Fenerbahçe, krize rağmen seyircisinin tribünleri boş bırakmayacağına inanıyor.
Duble kupalı Beşiktaş, kriz yılının en karlı takımı olurken Fulya'daki rant yatırımı kuleleri ile de ekonomisini tahkim etmiş durumda. Beşiktaş'ın hem Avrupa hem içeride hedefleri büyük ve endüstrisini kriz içinde büyütebilmenin yollarını arama konusunda önemli avantajı bulunuyor.
Üç büyükler içinde ekonomisi en kırılgan olan Galatasaray'ın özellikle stat projesi kriz ortasında önemli tıkanıklıklar yaşadı. Seyrantepe projesinin üstlenicisinin tıkanmasıyla projeye el koyan TOKİ, yandaş bir firmayla projeyi bir yılda tamamlama azminde. Bakalım ne olacak...
Üç büyükler dışında kalan ve her zaman olduğu gibi, üç büyüklere konu mankenliği yapan Anadolu kulüplerinin, kriz koşullarında çarklarını nasıl döndürecekleri merak konusu.
Bazıları büyükşehir belediyelerince desteklenen Anadolu kulüpleri, yerel yönetimlere aktarılan kaynakların azaltılması ile belediye desteklerinden mahrum kalacaklar. Denizli, Bursa, Kayseri, Manisa, Gaziantep gibi sanayi kentleri reel sektörde yaşanan krizi bire bir yaşadılar ve yaşamaya devam edecekler. Bu, henüz şirketleşememiş , ticarileşememiş kent takımlarının , kent burjuvazilerinden gördükleri desteğin de bir ölçüde azalması demek.
Naklen yayın pastası
Tribün geliri ve sponsor-reklam gelirleri krize göre seyredecek olan kulüpler için naklen yayın gelirleri, 2009-2010 sezonu ve sonrasında daha çok önem kazanacak. Üstelik 2010 Ocak ayında futbol yayın haklarının 3 yıl için hangi şirkete gideceği ‚ bu ihale sonucunda kulüpler ve federasyonun gelirlerinin ne kadar yükseleceği de belli olacak.
Naklen yayın kanalları çeşitlendirilerek bu yoldan endüstriye daha çok para girmesi amaçlanıyor. Buna göre TV yayınlarına ek olarak, internet üstünden, cep telefonu üstünden ve özet görüntü satışları biçiminde "ürün çeşitlemesine" de gidilecek...Pazarı paylaşımda, Telekom ile Digitürk arasında sıkı bir çekişme bekleniyor.
Her yerde futbol aşkı vardır da, bizim memlekette sanırım bir başkadır. Futbolun, her tür etnik, sınıfsal, dinsel ayrımları, kutuplaşmaları yumuşatıcı bir kimyası var. Buna hem pozitif hem negatif anlamlar yükleyenimiz var. Ayrı bir bahis. Ama bizdeki bu tutku, bu talep, çok kısa sürede Avrupa'nın zengin ülkelerinin futbol endüstrileri ile yarışacak boyutta bir sanayiyi yarattı, bu kesin. Alım gücü, Avrupalının satın alma gücünün çok altında kalsa da, bu ülkenin tüketicisinin bütçesinde, futbola ayıracağı para, birçok zaruri mal ve hizmetin önüne geçebiliyor. Bu da, endüstriyi krize karşı ayakta tutan ve tutacak en önemli etken.
Kriz içinde futbol çarkı, temposu düşse de, dönmeye devam ederken, tribünler, derinleşen toplumsal çelişkilerin artan ölçüde sergi alanı olacağa benzer...(MS/EÜ)